Akıl; derin düşünebilmek, zâhirde kalmayıp batını görebilmek, hikmetli konuşabilmek, doğru ve yanlışı ayırt edebilmek, yaşanan olayları doğru değerlendirip, doğru kararlar alabilmektir. Bu, gerçek akıldır. Allah'a iman eden, O'nu aşkla seven, O'ndan derin bir saygıyla korkan, O'nun sınırlarını gözeten ve vicdanının yönlendirmesiyle hareket eden samimi her insan gerçek akla sahip olabilir.
Aklını kullanamayan insan ne Yaratıcısını hakkıyla takdir edebilir, ne O'nun yarattığı olaylar ve hikmetleri üzerinde düşünebilir, ne de dinini tam anlamıyla yaşayabilir. Çünkü Allah'ı bilen ve kavrayan akıldır.
Allah, samimi olan ve hoşnutluğunu kazanmak için ciddi çaba içinde olan kullarının "doğruyu yanlıştan ayırma" özelliklerini artırabilir. Böylece insan, hem dünyada hem ahirette akıl sahiplerine sunulan ayrıcalıkları kazanabilir.
Akıl, pek çok nimet ve güzelliği insanın önüne seren çok önemli bir özelliktir. Akıllı insan olaylardan en isabetli sonucu çıkarır, hikmetli kararlar alır.
Akıl, Allah korkusu ve vicdanı güçlendirme ile doğru orantılı olarak insanın hayatının sonuna kadar gelişebilir. Allah korkusu insanın vicdanını harekete geçirir, aklını artırır.
Allah'ın dosdoğru yoluna tam olarak uyan, Kur'an hükümlerini bir ucundan değil titizlikle yerine getiren, vicdanına tabi olan ve Rabbinin sınırları içinde yaşayan samimi inanan insan, gerçek akıl nimetiyle ödüllendirilir.
Allah, insanı temiz bir akılla düşünebilecek özellikte yaratmıştır. Temiz akıl, hiçbir yararı olmayan boş düşüncelerden arınmış, gereksiz kuruntulardan uzak, yalnızca Allah'ın hoşnutluğuna odaklanmış akıldır. Aklın, kalbin, ruhun temizinden söz eder Kur'an. Nefis ise kışkırtarak düşünceleri kirletir, sağlıklı düşünmeyi engeller.
Allah, nefse, günaha ve isyana girişmek, fâsıklık, yalancılık, baş kaldırmak, haktan yüz çevirmek, bozgunculuk ve ahlaki çöküntü gibi takvanın zıddı hareketler ve aynı zamanda ondan sakınmayı ilham ettiğini bildirir. İnsanı kötülüklerden sakındıran ve doğruya yönlendiren, vicdanıdır.
İçinde derin Allah korkusu taşıyan insan, şeytana ve nefsinin bencil tutkularına karşı her an dikkatlidir ve vicdanını hep diri tutar. Dünyevi korkular insanı telaşa kaptırır, doğru karar almasını engellerken, Allah korkusu insana, ‘doğruyu yanlıştan ayıran bir anlayış’ yani akıl ve basiret kazandırır. Akıl, imanı derinleştiren önemli bir etkendir.
İnsan gerçek akla sahip olabilmek için yaşamının amacı, dünya hayatı, imtihan, ölüm ve ahiret konularında derin düşünmeli, hikmetlerini kavramaya çalışmalıdır. Bu soruların cevapları ise Allah'ın insanlığa mesajı olan Kur'an'dadır. Kur'an kapalı kapıları açan anahtardır. İnsan, kafasındaki tüm soru işaretlerini Kur'an'la giderebilir; hatalarını görüp, yaşamının temelini Allah'ın hoşnutluğu temeli üzerine kurabilir. Fıtrata en uygun olan budur. Kur'an'ın İlahi ışığının aydınlattığı yola uyması, "İşte bu (Kur'an) uyarılıp korkutulsunlar, gerçekten O'nun yalnızca bir tek İlah olduğunu bilsinler ve temiz akıl sahipleri iyice öğüt alıp düşünsünler diye bir bildirip-duyurma (bir belağ)dır." (İbrahim Suresi, 52) ayetiyle bildirildiği gibi, insanın aklını artırır, kavrama gücünü derinleştirir.
Akıl ancak vicdana uyulduğunda ortaya çıkan manevî bir özelliktir. İnsan ne kadar zeki, bilgili, kültürlü olursa olsun, vicdanını kullanmıyorsa akılsızdır; gerçeleri göremez, gördüklerini ise kavrayamaz.
"Peki, sana Rabbinden indirilenin gerçekten hak olduğunu bilen kişi, o görmeyen (a'ma) gibi midir? Ancak temiz akıl sahipleri öğüt alıp-düşünebilirler. (Ra'd Suresi, 19)
Din, akıl vesilesiyle anlaşılabilir. Dinin kaynağı ve rehberi olan Kur’an, akıl ve din arasında bir ayrım yapmaz, aksine dinin temelinin akıl olduğunu söyler. Pek çok ayetle, insanlara akıllarını kullanmaları ve düşünmeleri yönünde çağrı yapılır. Kur’an’ın insanlardan düşünmelerini istediği ise, karşılaştıkları olayların nasıl ve neden olduğu konularıdır. Gerçek din de bu düşünceden doğar.
Mümin, konuları insanların ne düşündükleri, 'çağın gerekleri', 'hayatın gerçekleri', 'modernlik', 'aydınlanma', 'reform', 'çağdaşlık' gibi mantıklara değil, Kuran ahlâkına göre değerlendirir. Kıstası Kur’an’dır, bakış açısı da…
Müslümanlar, toplumdaki en merhametli, en anlayışlı, en hoşgörülü insanlardır. Ancak doğru-yanlış kıstasları yalnızca Kur’an'a göredir. Yanlışların baskı, şiddet ve zor kullanmadan, 'fikirle düzeltilmesi' yoluna giderler.
Kur’an, "Siz doğru yola erişirseniz, sapan size zarar veremez.” (Maide Suresi, 105) hükmüyle inananlara önemli bir gerçeği haber verir: küfür, doğru yolda olan kimselere zarar veremez.
Doğru yol, ancak Allah’a yönelmiş akıl sahiplerinin ulaşabildiği yoldur. Akıllı insanlar hayatlarını Kur’an’ın doğrularına göre düzenledikleri için Allah'ın desteğini ve yardımını görürler. Bu, Allah’ın vaadidir. Çünkü “Allah kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder.” (Hac Suresi, 40) Her durumda haktan yana olan akıllı insanların, batılın arkasına sığınan akılsızlara üstün gelmelerinin sebebi de budur.
Kim Allah'ı, Resûlü'nü ve iman edenleri dost (veli) edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar, Allah'ın taraftarlarıdır. (Maide Suresi, 56)
Allah, insanları seçip beğendiği dine; barışa, esenliğe ve ortak akla davet eder. Bu aydınlık ve dosdoğru yolu seçenler, Allah'ın ‘iyiliği emredip kötülükten sakındırma’ yükümlülüğünü gerektiği şekilde yerine getirdiği ve Deccal’in beyni tam anlamıyla yok edildiğinde karmaşa, yokluk, yoksulluk, huzursuzluk, güvensizlik, adaletsizlik gibi sorunlar bitecek, dünya barış ve sevgi dolu bir mekâna dönüşecektir.
İslam’ın kelime anlamı barıştır; Allah barışı ve uzlaşmayı emreder. Vicdan sahibi her insan şiddeti şiddetle lânetler. Akıl, iman ve ilim, sevgi ile birleştiğinde dünyanın en büyük gücü oluşur.
Evrendeki tüm olaylar, Rabbimizin izniyle, O’nun bilgisinde ve kontrolünde gerçekleşir. Ve elbette galip gelecek olan ‘Üst Akıl’ vs değil, gerçek akıldır. Gerçek akıl zekâdan üstün bir değerdir. Gerçek akıl vicdana uymaktır, sevgidir, şefkattir, merhamettir, adalet ve güvendir.
"Geçmiş devirlerde insanlık hissiyata tâbi ve bir kısım ruhanîlerin, imamların (önderlerin) taklîtçisi durumunda idiyse de gelecek asırlarda bir derece münevver olan fikirler, yani akıl, hâkim olacaktır." (Muhakemat, s. 31)
YORUMLAR