ELİF NİSA

ELİF NİSA

[email protected]

Allah’ın Emri Takdir Edilmiş Bir Kaderdir-II

15 Ekim 2018 - 23:18

Geçen haftadan devamla… Allah zaman ve mekân kavramlarını yoktan var eden ve bunları tamamen kontrol ve hâkimiyetinde bulundurandır. Hiç kimsenin, kaderine müdahale etmesi veya değişiklik yapması da mümkün değildir.

Kader konusu genellikle o çok bilinen tren örneğiyle anlatılır. Hani yüksek bir tepedesinizdir, altınızdan geçen tren yolunda karşılıklı ilerleyen iki treni görürsünüz ve “çarpışacaklar” dersiniz. Trenler siz dediğiniz için çarpışmazlar, gördüğünüz için siz bilmişsinizdir.

Bu anlatıma göre Allah olacak olanı sadece bilir. Kur’an’a göre tek bir yaprak bile onun yarattığı kader dâhilinde dalından düşerken, bu tarz kader izahlarında Allah her şeyi yaratmış ve haşa gökyüzünde bir yere çekilmiş, yeryüzünde olan-biteni izliyor gibi bir durum ortaya çıkar. Oysa;

Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah'ın her şeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah'ın ilmiyle her şeyi kuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için.” (Talak, 12)

Kaderin takdiri, bizim için yaratılan zaman algısında vücut bulmaz. Allah zamanı ve kaderi zamansızlıkta yaratmış, takdir etmiştir. Kader programı daha hiçbir varlık, varlık sahnesine çıkmadan önce de vardı.  Varlık henüz var edilmemişti ama her varlığın kaderi, varlık yaratılmadan önce de vardı.

Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre pek kolaydır. (Hadid Suresi, 22)

Zamansızlık içinde her kare, her an aynı anda var ve sonuna kadar var olacaktır. Hiçbir görüntü, hiçbir olay, hiçbir varlık yok olmaz. Dün ve bugün yaşadığımız, yarın yaşayacağımız olaylar aynı anda gelişir. İnsan nasıl geçmişini değiştiremezse, geleceğini de değiştiremez. Yaşayacağı her şey Allah Katında, hıfz edilmiş olarak bulunmaktadır. Sadece bunların bilgisi henüz kendi hafızasında değildir.

Allah zaman ve mekânın dışındadır. O’nun ne mekâna, ne de zamana ihtiyacı vardır. Allah zamana tâbi olmayınca önce ve sonra diye bir konu olmaz. Ancak biz zamanlı olduğumuz için bu şekilde algılarız. Allah, sonsuz kısa zaman olan anı,  bize zaman olarak gösterir. Ve biz adım adım adım zamanın içerisinde ilerleriz.

Bizim nasıl davrandığımızı Allah zaten biliyor. Bizler ise yapıp-ettiklerimize şahitlik ediyoruz. Biz bir yerden sonsuzluğun içine girdik. Girdikten sonra bir daha çıkış yoktur, mümkün değildir.

Allah bizi deniyor, imtihan ediyor; evet. Ama sonucu –haşa- sürpriz gibi düşünmek, Allah’ın İlahlık vasfına uygun değildir. “Allah bize iki yol gösterdi”; evet. “Dileyen inkâr, dileyen iman etsin”; evet. Ancak “Allah dilemezse siz dileyemezsiniz” buyuruyor Kur’an. İnsan, “ben kendim dilerim derse kendine ilâhlık payesi vermiş olur. Allah diler; insan ondan sonra yapar. Cüz’i irade de, küllî irade de, Allah Katında olup bitmiştir.

Zamanı ve mekânı yoktan yaratan, sonsuz ilmin sahibi Allah’tır. O’nun Katında geçmiş, gelecek ve şu an tümü birdir ve  ‘bir göz açıp kapama” süresi kadardır. Yüce Rabbimiz zamanın her anını zamansızlıkta tespit etmiş ve yaratmıştır. Bizim için yaşadığımız ve yaşayacağımız olayların tümü, zaman ve mekândan münezzeh olan Allah'ın bilgisinde ve O’nun hâkimiyetindedir. Belirlenmiş kader dışında, iyi veya kötü hiçbir olayı engellemeye hiç kimse güç yetiremez; çünkü ayette de bildirildiği gibi,  "...Allah'ın emri, takdir edilmiş bir kaderdir. " (Ahzab Suresi, 38)

İnsan, yaşamı boyunca Allah'ın kendisi için dilediğinin dışında bir olayla karşılaşmaz. Çünkü; "Onların işlemiş oldukları her şey kitaplarda (yazılı)dır. Küçük, büyük her şey satır satır (yazılı)dır." (Kamer Suresi, 52-53)

Onları siz öldürmediniz, ama onları Allah öldürdü; attığın zaman sen atmadın, ama Allah attı. Mü'minleri Kendinden güzel bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı.) Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir (Enfal Suresi, 17) ayetiyle ifade edildiği gibi bu, mü’minlerin imtihanıdır.

Saffat Suresi'nin 17. ayetinde "Oysa sizi de, yapmakta olduklarınızı da Allah yaratmıştır” ifadesiyle haber verilen gerçek, kulunun Allah'tan bağımsız olmadığını, tüm gücün Allah'a ait olduğunu gösterir.

Kader kavramının bilincinde olmak, Allah’a tam teslim olmamızı sağlayacaktır çünkü insan gereksiz yere korkular yaşar, hayatını zorlaştırır. Bediüzzaman kader konusunu, gemideki bir insanın, gemi giderken yükünü omzuna alıp, sırtında taşımasına benzetir. Oysa gemi o yükü zaten götürmektedir; kişi yükü sırtına taşıyarak boşuna kendine eziyet eder. Özetle; her iş olacağına, yani Allah’ın belirlediği şekilde bir sonuca varmaktadır ancak insanlar boş yere tedirgin olup acı çekerler.

Sorumluluğumuz her şeyi yapanın Allah olduğunu, attığımız her adımın kaderde olduğunu kavramak ve sadece samimi olmaktır. Cüz’i iradeyi de yaratan Allah’tır. Cüz’i irade de küllî iradenin kapsamındadır. Bir gemide yolculuk yapıyor gibiyiz. Bizler ne yaparsak yapalım gemi gidiyor. Kader hiçbir şekilde değişmeden, Allah’ın takdir ettiği şekilde akıyor. Bizler, Allah’ın bize izlettiği görüntülere verdiğimiz tepkilerin sorumluluğunu taşıyoruz.

Kader kesin bir gerçektir. Kaderin düzeni içinde, gereken tedbirleri almak ve tevekkül etmek de kaderin ayrılmaz parçalarıdır. Yapmamız gereken; her türlü tedbiri almaktır ki Allah kaderi yaratırken tedbir almayı, kavlî ve fiili duayı farz kılmıştır.

Bir musibet karşısında fiili anlamda hiçbir şey yapmadan, konuyu Allah’a bırakmak şeytani bir tevekkül olur. Bir zorluk durumunda fiili dua mahiyetinde sebeplere de sarılırız çünkü Rabbimiz, yalnızca sonucu değil sebepleri de yaratmaktadır.

Dua, gerçekte bizi kaderimizde var olana doğru yönlendirir. Duasını yapmamız, Allah’ın icabet edecek olması anlamındadır; Allah kaderimizde o duayı yaptırmaktadır. Kaderimizi takdir eden de, bize duayı ettiren de Allah'tır.

Sonuç olarak; Teslimiyetli olan insan, yapıp-ettiklerini Allah’ın dilemesi ile yaptığını bilir. Diğeri ise, her yaptığını Allah'tan bağımsız olarak kendi aklı ve gücü ile yaptığını zannederek yanılır. İnsanın cüz'i iradesi Allah’tan bağımsız değildir, Allahın kontrolü dışında bir alan yoktur. Allah insanı başıboş bırakmaz. Mümin iradesini kullanır, Allah’ın ilhamı olan vicdanına teslim olur ve samimi olduğunda, bütün yollar ona açılır.

Allah’ın ne yapacağımızı önceden biliyor olması bizleri sorumluluktan kurtarmaz.  Zamanlılık içinde yapıp-ettiklerimizi kendimiz yaparız. Burada önemli olan, Allah’ın ilminin hiç kimseyi bir yöne zorlamadığıdır. En doğrusunu Allah bilir. Biz dua eder, Allah'tan bize ilmini açmasını isteyebiliriz. Ancak Allah’ın bunu isteyebilecek gücü vermesi için de dua etmeliyiz. Ve bu duamızda sürekli olmalıyız.

"... Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar..." (Bakara Suresi, 255)

Kaynakça

[1] “Kararların önceden verilmiş olduğuna dair” Haynes deneyinin filmine bu linkten ulaşılabilir:http://www.dailymotion.com/video/xjfy3w_6-saniye-once-beyin-hucrelerinde-karar-zaten-verilmis_tech

[2] “Unconscious determinants of free decisions in the human brain” Chun Siong Soon, Marcel Brass, Hans-Jochen Heinze & John-Dylan Haynes – Nature Neuroscience – April 13th, 2008.

[3] “Unconscious cerebral initiative and the role of conscious will in voluntary action.” Libet, B. (1985). Behavioral and Brain Sciences, 8:529-566.

[4] http://www.newscientist.com/article/mg19225780.083-gerard-t-hooft-forecasts-the-future.html

[5] “Free will – you only think you have it” Zeeya Merali, New Scientist , issue 2550, 04 May 2006

[6] “From Here to Eternity”, Tim Folger, Discover, issue 2000, 01 December 2000.



 

YORUMLAR

  • 0 Yorum