Yüce Allah, Kendisine yönelmemiz için sonsuz merhametiyle çeşitli olaylar ve ortamlar yaratır; Kendisini hatırlatır. Yaşanan sıkıntı ve zorluklar da bu hatırlatmalardandır.
"Görmüyorlar mı ki, gerçekten onlar her yıl, bir veya iki defa belaya çarptırılıyorlar da sonra tevbe etmiyorlar ve öğüt alıp (ders çıkarıp) düşünmüyorlar" (Tevbe Suresi, 126) buyuruyor Rabbimiz. Zorlu zamanlar, içinde yaşadığı gaflet halini fark etmesi için insana tanınan büyük fırsatlar. Çünkü Allah'tan yüz çevirerek yaşayan kişi, bu sıkıntı anlarında aczini anlayabilir. Ardından vicdanının sesine kulak verdiğinde ise hatalarını görür ve kendisini düzeltmeye gayret eder.
Sürekli bencil tutkularını doyurma çabası içindeki nefsin, zor zamanlarda sesi pek duyulmaz olur; Allah’ın ilhamı olan vicdanın sesi ön plandadır. O anlarda kendisini Rabbine daha yakın hisseden insanın O’na içten yönelmesi kolaylaşır. Allah her şeye gücü yetendir, her şey Allah'tan gelir, tüm musibet ve belalar ancak O'nun dilemesiyle sona erecektir. İşte zor zamanlar, bu gerçeği kavrayan insan için tevbe etmeye ve Allah'a yönelmeye bir fırsattır. Allah, Kuran'da bu samimi ruh haline kavuşan insanı şöyle haber veriyor:
Karada ve denizde sizi gezdiren O'dur. Öyle ki, siz gemide bulunduğunuz zaman, onlar da güzel bir rüzgârla onu yüzdürürlerken ve (tam) bununla sevinmekteler iken, ona çılgınca bir rüzgâr gelip çatar ve her yandan dalgalar onları kuşatıverir; onlar artık bu (dalgalarla) gerçekten kuşatıldıklarını sanmışlarken, dinde O'na 'gönülden katıksız bağlılar (muhlisler)' olarak Allah'a dua etmeye başlarlar: "And olsun eğer bundan bizi kurtaracak olursan, muhakkak sana şükredenlerden olacağız." (Yunus Suresi, 22)
Ancak aynı ayetin devamında, Allah'tan başka yardım edecek bir güç olmadığını çaresiz kaldığında anlayan kişinin, sıkıntı sona erdiğinde ise gaflet içindeki yaşamına geri döndüğü haber veriliyor:
Ama (Allah) onları kurtarınca, hemen haksız yere, yeryüzünde taşkınlığa koyulurlar. Ey insanlar, sizin taşkınlığınız, ancak kendi aleyhinizedir; (bu) dünya hayatının geçici metaıdır. Sonra dönüşünüz Bizedir, Biz de yaptıklarınızı size haber vereceğiz. (Yunus Suresi, 23)
Doğal afetler, örneğin sel, deprem gibi felaketler insana acizliğini, hiçbir şeye güç yetiremediğini hatırlatır. İnsanı korkuya sürükleyen bu olaylar Allah'ın sonsuz aklını ve üstün gücünü, ilmiyle her şeyi kuşattığını gösterir. O’nun sınırlarını aşarak ömrünü geçiren insanın yaşadığı korku nedeniyle şuuru açılır, Allah'ın gücünü gereği gibi takdir eder, kişi gerçekleri görmeye başlar. Ancak bu uyarı ve hatırlatmalardan gereken dersi çıkarmayan ve kesin bilgiyle iman etmeyen kişi biraz rahatladığında yeniden gaflet örtüsüne bürünür.
İnsanı zorlayan tüm olaylar, Allah’ın katından rahmettir. Allah bu uyarılarıyla sonsuz gücünü gösterir ve kulunun Kendisine yönelmesini sağlar. Sahip olunan bütün imkân ve özellikleri veren Allah’tır ve dilediği anda da hepsini geri alabilir. Yok olacak şeyler peşinde koşarak yaşanan dünya hayatının, ahiretteki sonsuz hayat yanında hiçbir değeri yoktur.
İnsan, aklını örten uyuşukluktan kurtulabilmek için mutlaka kendi başına bir musibet gelmesini beklememeli. Çünkü insan çevresindekilerin yaşadığı ya da başka bir yerde yaşanan zorlu olaylarla da uyarılır. Bu uyarıları önemseyen kişi, aynı musibetin kendi başına gelebileceğini, ona güç yetiremeyeceğini ve ne denli acz içinde olduğunu düşünür. Anlar ki hayat pamuk ipliğine bağlıdır, tek sığınılacak olan Allah’tır, tek ilaç O’na duadır.
Kur’an, okuyup ders çıkarmamız amacıyla, helak edilen birçok kavmin kıssalarını haber verir. İnkârda direten bu kavimler hiç beklemedikleri anda azapla yakalanmış ve birçoğu da yeryüzünden silinmiştir. Ne övünülen servetler ne servetleri ile övünen insanlar ne hiç bitmeyeceklerini sandıkları yaşamları ne de fısıltıları kalmıştır.
Yüce Allah verdiği bu örneklerle, dünyaya tutkuyla bağlı olanları uyarıyor. Bunlardan öğüt alabilenler, Allah’ın hiçbir olayı asla boşuna yaratmadığını, her an daha şiddetlilerini yaratmaya güç yetirdiğini anlayabilirler. Yalnızca imtihan amacıyla yaratılmış olan dünyayı gerçek yurt edinenler, geçmişteki toplumların yaşadığı kayba uğrayabilirler.
Çaresiz kalmış kişilerin durumlarına yalnızca üzülüp acımak yerine, bunların aynı zamanda birer uyarı olduğunun farkına varmak önemli. İnsanların çaresizliğini gösteren bu durumlar, gaflet perdelerinin aralanması için verilen yeni birer fırsat. Zor anlar şuurlu müminler için ecre dönüşebilecek imtihan zamanlarıdır aynı zamanda. Zahiren kötü görüntülerle yüzleşme zamanında gösterilen tevekkül ve sabır, samimi müminler için kazançtır. Rabbine duyduğu sevgi ve bağlılığı kanıtlaması için tanınan bu fırsatları değerlendirerek, O’nun doğru yoluna yönelmek umulur ki insanı sonsuz kurtuluşa ulaştırır.
Yurtlarında gezip dolaştıkları nice nesilleri kendilerinden evvel yıkıma uğratmış olmamız, hala onları doğru yola iletip yöneltmedi mi?... (Secde Suresi, 26)
Elif E. Bayraktar
"Görmüyorlar mı ki, gerçekten onlar her yıl, bir veya iki defa belaya çarptırılıyorlar da sonra tevbe etmiyorlar ve öğüt alıp (ders çıkarıp) düşünmüyorlar" (Tevbe Suresi, 126) buyuruyor Rabbimiz. Zorlu zamanlar, içinde yaşadığı gaflet halini fark etmesi için insana tanınan büyük fırsatlar. Çünkü Allah'tan yüz çevirerek yaşayan kişi, bu sıkıntı anlarında aczini anlayabilir. Ardından vicdanının sesine kulak verdiğinde ise hatalarını görür ve kendisini düzeltmeye gayret eder.
Sürekli bencil tutkularını doyurma çabası içindeki nefsin, zor zamanlarda sesi pek duyulmaz olur; Allah’ın ilhamı olan vicdanın sesi ön plandadır. O anlarda kendisini Rabbine daha yakın hisseden insanın O’na içten yönelmesi kolaylaşır. Allah her şeye gücü yetendir, her şey Allah'tan gelir, tüm musibet ve belalar ancak O'nun dilemesiyle sona erecektir. İşte zor zamanlar, bu gerçeği kavrayan insan için tevbe etmeye ve Allah'a yönelmeye bir fırsattır. Allah, Kuran'da bu samimi ruh haline kavuşan insanı şöyle haber veriyor:
Karada ve denizde sizi gezdiren O'dur. Öyle ki, siz gemide bulunduğunuz zaman, onlar da güzel bir rüzgârla onu yüzdürürlerken ve (tam) bununla sevinmekteler iken, ona çılgınca bir rüzgâr gelip çatar ve her yandan dalgalar onları kuşatıverir; onlar artık bu (dalgalarla) gerçekten kuşatıldıklarını sanmışlarken, dinde O'na 'gönülden katıksız bağlılar (muhlisler)' olarak Allah'a dua etmeye başlarlar: "And olsun eğer bundan bizi kurtaracak olursan, muhakkak sana şükredenlerden olacağız." (Yunus Suresi, 22)
Ancak aynı ayetin devamında, Allah'tan başka yardım edecek bir güç olmadığını çaresiz kaldığında anlayan kişinin, sıkıntı sona erdiğinde ise gaflet içindeki yaşamına geri döndüğü haber veriliyor:
Ama (Allah) onları kurtarınca, hemen haksız yere, yeryüzünde taşkınlığa koyulurlar. Ey insanlar, sizin taşkınlığınız, ancak kendi aleyhinizedir; (bu) dünya hayatının geçici metaıdır. Sonra dönüşünüz Bizedir, Biz de yaptıklarınızı size haber vereceğiz. (Yunus Suresi, 23)
Doğal afetler, örneğin sel, deprem gibi felaketler insana acizliğini, hiçbir şeye güç yetiremediğini hatırlatır. İnsanı korkuya sürükleyen bu olaylar Allah'ın sonsuz aklını ve üstün gücünü, ilmiyle her şeyi kuşattığını gösterir. O’nun sınırlarını aşarak ömrünü geçiren insanın yaşadığı korku nedeniyle şuuru açılır, Allah'ın gücünü gereği gibi takdir eder, kişi gerçekleri görmeye başlar. Ancak bu uyarı ve hatırlatmalardan gereken dersi çıkarmayan ve kesin bilgiyle iman etmeyen kişi biraz rahatladığında yeniden gaflet örtüsüne bürünür.
İnsanı zorlayan tüm olaylar, Allah’ın katından rahmettir. Allah bu uyarılarıyla sonsuz gücünü gösterir ve kulunun Kendisine yönelmesini sağlar. Sahip olunan bütün imkân ve özellikleri veren Allah’tır ve dilediği anda da hepsini geri alabilir. Yok olacak şeyler peşinde koşarak yaşanan dünya hayatının, ahiretteki sonsuz hayat yanında hiçbir değeri yoktur.
İnsan, aklını örten uyuşukluktan kurtulabilmek için mutlaka kendi başına bir musibet gelmesini beklememeli. Çünkü insan çevresindekilerin yaşadığı ya da başka bir yerde yaşanan zorlu olaylarla da uyarılır. Bu uyarıları önemseyen kişi, aynı musibetin kendi başına gelebileceğini, ona güç yetiremeyeceğini ve ne denli acz içinde olduğunu düşünür. Anlar ki hayat pamuk ipliğine bağlıdır, tek sığınılacak olan Allah’tır, tek ilaç O’na duadır.
Kur’an, okuyup ders çıkarmamız amacıyla, helak edilen birçok kavmin kıssalarını haber verir. İnkârda direten bu kavimler hiç beklemedikleri anda azapla yakalanmış ve birçoğu da yeryüzünden silinmiştir. Ne övünülen servetler ne servetleri ile övünen insanlar ne hiç bitmeyeceklerini sandıkları yaşamları ne de fısıltıları kalmıştır.
Yüce Allah verdiği bu örneklerle, dünyaya tutkuyla bağlı olanları uyarıyor. Bunlardan öğüt alabilenler, Allah’ın hiçbir olayı asla boşuna yaratmadığını, her an daha şiddetlilerini yaratmaya güç yetirdiğini anlayabilirler. Yalnızca imtihan amacıyla yaratılmış olan dünyayı gerçek yurt edinenler, geçmişteki toplumların yaşadığı kayba uğrayabilirler.
Çaresiz kalmış kişilerin durumlarına yalnızca üzülüp acımak yerine, bunların aynı zamanda birer uyarı olduğunun farkına varmak önemli. İnsanların çaresizliğini gösteren bu durumlar, gaflet perdelerinin aralanması için verilen yeni birer fırsat. Zor anlar şuurlu müminler için ecre dönüşebilecek imtihan zamanlarıdır aynı zamanda. Zahiren kötü görüntülerle yüzleşme zamanında gösterilen tevekkül ve sabır, samimi müminler için kazançtır. Rabbine duyduğu sevgi ve bağlılığı kanıtlaması için tanınan bu fırsatları değerlendirerek, O’nun doğru yoluna yönelmek umulur ki insanı sonsuz kurtuluşa ulaştırır.
Yurtlarında gezip dolaştıkları nice nesilleri kendilerinden evvel yıkıma uğratmış olmamız, hala onları doğru yola iletip yöneltmedi mi?... (Secde Suresi, 26)
Elif E. Bayraktar
YORUMLAR