Katı basıncı, katı maddelerin ağırlıklarından dolayı temas ettikleri yüzeye uyguladıkları kuvvetin birim alana düşen miktarıdır. Basınç, bir kuvvetin etkisinin yüzeyde nasıl yayıldığını ifade eder ve katı maddelerde bu kuvvet, maddenin ağırlığıyla doğrudan ilişkilidir.
Katı basıncı, katının ağırlığı ve yüzey alanı ile ilişkilidir.
Ağırlık arttıkça basınç artar.
Yüzey alanı büyüdükçe basınç azalır.
Katı maddeler, kuvveti genellikle sadece temas ettiği yüzeye uygular.
Yüzey alanının değiştirilmesi (mesela, bir çivi ucu sivri olduğunda), aynı kuvvetin etkisiyle farklı basınçlar oluşmasına neden olur.
Mesela bir kitap bir masanın üzerine bırakıldığında kitabın ağırlığı, masaya uygulanan kuvveti oluşturur. Kitabın yüzeyi büyükse, masaya yaptığı basınç daha az olur. Ancak kitap yan yatırıldığında yüzey küçülür ve basınç artar. Bunun temel prensibi, basıncın kuvvetin yüzey alanına bölünmesiyle hesaplanmasıdır. Formülü şöyle:
Basınç = Kuvvet / Yüzey Alanı
İşte kutup ayıları buz üzerinde yürürken, katı basıncının bu formülünü biliyor gibi vücut ağırlıklarını geniş bir alana yayarak buza uyguladıkları basıncı azaltıyorlar. Özellikle, ayaklarını birbirlerinden uzaklaştırarak ve vücutlarını aşağıda tutarak sürünür gibi yürüyorlar.
Kutup ayılarının geniş ve yassı pençeleri, vücut ağırlıklarını daha geniş bir alana yaymalarına imkân tanıyor. Bu sayede, devasa kütlelerinin buza uyguladığı her birim alana düşen basınç azalıyor. Azalan basınç, buzun kırılma ihtimalini düşürüyor ve kutup ayılarının güvenli bir şekilde yürümelerini sağlıyor.
Bu özellik, onların hayatta kalmaları için çok önemli, çünkü ince buz tabakaları üzerinde avlanmak ve hareket etmek zorunda kalıyorlar. Geniş pençeleri ayrıca buz üzerinde kaymalarını önlüyor ve hareketlerini daha dengeli hale getiriyor.
Sıradan bir ayının sergilediği bu kabiliyet aslında evrim teorisinin açıklayamadığı bir özelliktir. Bir evrimci sitede, “Kutup ayıları, buzda basıncını azaltmak için ağırlığını yaymayı nerden biliyor?” sorusuna verilmiş cevapları araştırdım. İlk cevap şöyleydi:
“Ayılar, öyle de yatıyor, böyle de. Öyle de yürüyorlar, böyle de. Her şekilde yatıp yürüyorlar. Ve bir yatış/yürüyüş biçiminde buzun kırılmadığını fark ediyorlar. Bunu fark ediyorlar çünkü elbette onların da bir hafızaları var. Ve o deneyimden sonra da o yatış/yürüyüş biçimini kullanıyorlar. Hiç bir hayvan, bizim bilimsel olarak açıkladığımız gerçekleri, o gerçeklerin farkında olarak yaşamıyor.”
Açıklamanın başında ayıların bu gerçeği fark edip bu yürüyüşü tercih ettiğini, devamında ise hayvanların hiç bir şeyin farkında olmadığını yazmış bu bilim adamı…. Muhtemelen net bir sonuca varamamış.
Bir diğeri ise buz üzerinde yaşamak için gerekli olan özellikleri, ayıların doğal seçilim yoluyla kazandıklarını yazmış. “Zaman içinde buz üzerinde yürüme yeteneği kutup ayılarında yaygınlaşmış ve kalıcı hale gelmiştir. Kutup ayıları, buzda basıncını azaltmak için ağırlığını yaymayı bilinçli olarak öğrenmemişlerdir. Bu davranış, onların genetik ve fizyolojik yapısının bir sonucudur” demiş.
Farkındalık mı? Doğal seçilim mi? Genetik mi? Ayıların fizyolojik yapıları mı? Vs… vs…
Objektifliğini kaybetmemiş, materyalizme, natüralizme, pozitivizme ve ateist ideolojilere şartlanmamış, ideolojik sınırları olmayan, araştırmalarını önyargısız yapan ve araştırma sonuçlarını açıklarken tarafsız olan bir zihin, bu kabiliyetin ayıya ait olmadığını ve Allah'ın bu canlıya ilhamı olduğunu bilir.
Kuşkusuz hiçbir canlı türü birbirinden çok farklı ve üstün özelliklere kendiliklerinden ya da tesadüfen sahip olmamışlardır. Âlemlerin Rabbi olan Allah, benzersiz yaratma sanatıyla bu canlıları kusursuz bir tasarımla ve hayranlık verici özellikleriyle birlikte var etmiştir. Bir Kur'an ayeti bunu şöyle haber veriyor:
O Allah ki; yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, ‘şekil ve suret’ verendir. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O’nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir. (Haşr suresi, 24)
Elif E. Bayraktar
YORUMLAR