“Hayat bir sınavdır; ama diğer sınavlara pek de benzemez. Çünkü bazen yaptığın bir yanlış, tüm doğrularını götürebilir.” (Tolstoy)
İnsan, yaratılmışlar arasında şuura sahip olan, doğruyu ve yanlışı ayırt edebilen tek varlık. Allah’ın varlığının kanıtlarını, sonsuz gücünü, tüm kâinata olan hakimiyetini ve dünya hayatının gerçek amacını kavrayacak yetenekte.
İnsanın yeryüzünde bulunuş amacı yalnızca Rabbine kulluk ve ibadet etmek, O'nun hoşnutluğunu kazanmak. Ve insan dünyada kendisi için belirlenmiş olan yaşamı süresince bu konuda imtihan oluyor.
"Ben iman ettim" demek ise yeterli değil. Özel olarak yaratılan olaylarla sınandığında insanın, Allah’a olan imanını, bağlılığını, kararlılık ve sabrını kanıtlanması lâzım.
Allah'a kulluk; hayatı Allah aşkı, korkusu ve hoşnutluğu üzerine inşa etmek ve bunu tüm ömür sürecine yaymak. Vicdanlı ve samimi insanın yapması gereken, yaratılış amacına uygun olarak, yaşamını Rabbinin beğendiği şekilde ve O’nun sınırlarını koruyarak geçirmeye çalışmak.
İnsanın dünyada bulunma amacı ne yalnızca iyi bir iş ne kariyer ne aile ve ne mal-mülk sahibi olmak. Ne hırsla bu dünyevi tutkuları hedefleyerek yaşamak ne de oyunla ve oyalanarak verilen ömrü tüketmek.
Hırsla dünyevi hedeflere yönelen insan, taptığı onlarca putu bırakıp yalnızca Allah'a kulluk etmediği sürece asla gerçek huzuru bulamaz. Çünkü insanın nefsi sınır tanımaz. İnsan her şeye sahip olsa da nefsi asla tatmin olmaz. Sürekli bir başka tutkunun peşinde koşarak azgınlaşan insanın, kuşkusuz huzur içinde mutlu bir yaşamı olmaz.
İnsan, dünyevi sahte ilahlarını terk ederek Rabbine yöneldiğinde boşlukta sürüklenmekten kurtulur, şirkin karanlıklarından –Allah’ın dilemesiyle- nura çıkar. Tek gerçek ilah olan Allah'a sığınır, yalnız O’na kulluk eder, huzur ve güven içinde yaşar.
Allah'tan başka rızası gözetilen, Allah'tan başka sevgi ve korku duyulan onlarca put, imanın önündeki en büyük engel ve insan için en büyük tehlike. Din şirkten arınmış ve katıksız olmalı ki gerçek anlamda yaşanabilsin. "İman içerisinde biraz şirkten bir şey çıkmaz" diye düşünmek büyük bir aldanış olur.
Bazı olayların Allah'ın kontrolünde, bazılarının ise Allah’tan bağımsız olarak insanların ya da başka varlıkların kontrolünde oluştuğu düşüncesi şirktir. İnsanın şirk içinde, hayatını ‘yarı imanlı’ geçirmesi korkunçtur.
Hastalık gibidir şirk. “Şüphesiz Allah insanlara hiçbir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar” (Yunus Suresi, 44) ayetinde ifade edildiği gibi, insanın kendine yaptığı azap çok şiddetlidir. Her şeyi Allah’a bağlamak, Allah’ı aşkla samimi olarak sevmek, Allah’tan korkmak, Allah’a tevekkül etmek ve güvenmek, halisane teslimiyetle bu rahatsızlık ortadan kalkar.
Bu çok ciddiye alınması gereken bir konu çünkü Allah'ın bağışlamayacağını haber verdiği tek günah şirk. Ve şirk, imanla inkâr arasında bir perde. İnsanın gerçekleri görebilmesini engelleyen, yaşam amacını unutturan, ölüm ve ahiretten gaflete düşüren bir perde. Yalnızca Rabbine yöneldiği, her şeyi O'ndan umut ettiği ve samimi iman ettiğinde kalkabilecek bir perde.
Bu şuurla, hayatını Allah’ın hoşnutluğunu kazanma doğrultusunda sürdüren insan, Allah'a gereği gibi kulluk etme konusunda samimi istek taşır. Ölümün yakınlığını, cennet ve cehennemi tefekkür eder. Allah'ın gizlisinin gizlisini bildiğinin ve yaptıklarından haberi olduğunun farkındadır ve bu nedenle davranışlarının her zaman Kur'an ahlakına uygun olmasına titizlik gösterir. Bilir ki şirk gibi bir yanlış, tüm doğrularını götürebilir.
Göklerin, yerin ve dağların yüklenmekten kaçındıkları emaneti biz insanlar kendi isteğimizle yüklenmişsek şirkin açığından ve gizlisinden sakınmamız, imani şuur ve kulluk bilinciyle, emaneti taşıma görevimizi –Allah’ın dilemesiyle- gereği gibi yerine getirmemiz lâzım. Ki o tek yanlış, tüm doğrularımızı götürmesin.
Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir. (Ahzab Suresi, 72)
Elif E Bayraktar
İnsan, yaratılmışlar arasında şuura sahip olan, doğruyu ve yanlışı ayırt edebilen tek varlık. Allah’ın varlığının kanıtlarını, sonsuz gücünü, tüm kâinata olan hakimiyetini ve dünya hayatının gerçek amacını kavrayacak yetenekte.
İnsanın yeryüzünde bulunuş amacı yalnızca Rabbine kulluk ve ibadet etmek, O'nun hoşnutluğunu kazanmak. Ve insan dünyada kendisi için belirlenmiş olan yaşamı süresince bu konuda imtihan oluyor.
"Ben iman ettim" demek ise yeterli değil. Özel olarak yaratılan olaylarla sınandığında insanın, Allah’a olan imanını, bağlılığını, kararlılık ve sabrını kanıtlanması lâzım.
Allah'a kulluk; hayatı Allah aşkı, korkusu ve hoşnutluğu üzerine inşa etmek ve bunu tüm ömür sürecine yaymak. Vicdanlı ve samimi insanın yapması gereken, yaratılış amacına uygun olarak, yaşamını Rabbinin beğendiği şekilde ve O’nun sınırlarını koruyarak geçirmeye çalışmak.
İnsanın dünyada bulunma amacı ne yalnızca iyi bir iş ne kariyer ne aile ve ne mal-mülk sahibi olmak. Ne hırsla bu dünyevi tutkuları hedefleyerek yaşamak ne de oyunla ve oyalanarak verilen ömrü tüketmek.
Hırsla dünyevi hedeflere yönelen insan, taptığı onlarca putu bırakıp yalnızca Allah'a kulluk etmediği sürece asla gerçek huzuru bulamaz. Çünkü insanın nefsi sınır tanımaz. İnsan her şeye sahip olsa da nefsi asla tatmin olmaz. Sürekli bir başka tutkunun peşinde koşarak azgınlaşan insanın, kuşkusuz huzur içinde mutlu bir yaşamı olmaz.
İnsan, dünyevi sahte ilahlarını terk ederek Rabbine yöneldiğinde boşlukta sürüklenmekten kurtulur, şirkin karanlıklarından –Allah’ın dilemesiyle- nura çıkar. Tek gerçek ilah olan Allah'a sığınır, yalnız O’na kulluk eder, huzur ve güven içinde yaşar.
Allah'tan başka rızası gözetilen, Allah'tan başka sevgi ve korku duyulan onlarca put, imanın önündeki en büyük engel ve insan için en büyük tehlike. Din şirkten arınmış ve katıksız olmalı ki gerçek anlamda yaşanabilsin. "İman içerisinde biraz şirkten bir şey çıkmaz" diye düşünmek büyük bir aldanış olur.
Bazı olayların Allah'ın kontrolünde, bazılarının ise Allah’tan bağımsız olarak insanların ya da başka varlıkların kontrolünde oluştuğu düşüncesi şirktir. İnsanın şirk içinde, hayatını ‘yarı imanlı’ geçirmesi korkunçtur.
Hastalık gibidir şirk. “Şüphesiz Allah insanlara hiçbir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar” (Yunus Suresi, 44) ayetinde ifade edildiği gibi, insanın kendine yaptığı azap çok şiddetlidir. Her şeyi Allah’a bağlamak, Allah’ı aşkla samimi olarak sevmek, Allah’tan korkmak, Allah’a tevekkül etmek ve güvenmek, halisane teslimiyetle bu rahatsızlık ortadan kalkar.
Bu çok ciddiye alınması gereken bir konu çünkü Allah'ın bağışlamayacağını haber verdiği tek günah şirk. Ve şirk, imanla inkâr arasında bir perde. İnsanın gerçekleri görebilmesini engelleyen, yaşam amacını unutturan, ölüm ve ahiretten gaflete düşüren bir perde. Yalnızca Rabbine yöneldiği, her şeyi O'ndan umut ettiği ve samimi iman ettiğinde kalkabilecek bir perde.
Bu şuurla, hayatını Allah’ın hoşnutluğunu kazanma doğrultusunda sürdüren insan, Allah'a gereği gibi kulluk etme konusunda samimi istek taşır. Ölümün yakınlığını, cennet ve cehennemi tefekkür eder. Allah'ın gizlisinin gizlisini bildiğinin ve yaptıklarından haberi olduğunun farkındadır ve bu nedenle davranışlarının her zaman Kur'an ahlakına uygun olmasına titizlik gösterir. Bilir ki şirk gibi bir yanlış, tüm doğrularını götürebilir.
Göklerin, yerin ve dağların yüklenmekten kaçındıkları emaneti biz insanlar kendi isteğimizle yüklenmişsek şirkin açığından ve gizlisinden sakınmamız, imani şuur ve kulluk bilinciyle, emaneti taşıma görevimizi –Allah’ın dilemesiyle- gereği gibi yerine getirmemiz lâzım. Ki o tek yanlış, tüm doğrularımızı götürmesin.
Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir. (Ahzab Suresi, 72)
Elif E Bayraktar
YORUMLAR