“Allah, niyeti ‘önce ahiret’ olana dünyayı da verir. Ama niyeti ‘sadece dünya’ olana, ahireti vermez.” (Hadis, İbn-i Mübarek)
Din hayatın her anında güzellik ve mutluluk sunan sistemdir. Dünya hayatındaki bu sistemin anahtarı, Allah’ın hoşnutluğudur. İnsan hayatının gerçek amacı sonsuz bir mükâfat kazanmak ya da cezadan kurtulmak değil, Allah’ın rızasıdır.
Peygamber(asm)’ın ifadesiyle “Din güzel ahlâktır” ve hayatın bir kısmını değil, tümünü kapsar. (Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah'ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten 'tutkuya kaptırıp alıkoymaz'; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar. (Nur Suresi, 37)
İslam’da kulluk ve günlük hayat birbirinden ayrılamaz. Kur’an böyle bir ayırımı uygun görmez. Namazını kıldıktan sonra Allah’a kulluk bitmez. Evinden, camiden çıkarken Allah –haşa-kapının ardında kalmaz. Hayatın her anı Allah’ın huzurunda geçer; bu sebeple hayatın her anı Allah için yaşanır.
Mümin mal-mülk, makam, kariyer, saygınlık ve fiziki güzelliğin geçici olduğunu ve dünya hayatında sahip olunan hiçbir metaın kendisini gerçek kurtuluşa götürecek yol olmadığının şuurunda yaşar. Her şeyin yok oluşundan sonra da var olan, fani olmayan, mülkün ve din gününün sahibi olan Allah'a yönelir.
Samimi iman eden insan dünya hayatında ‘Rabbi için sabreder’, O’na güvenip dayanır; gökten yere her işi düzenleyip kontrolü altında tutanın, gizlinin gizlisini ve içindekini görüp bilenin Yüce Allah olduğunu bilir. Yaptığı her işte, izlediği her görüntüde Allah’ın üstün aklını, hayranlık uyandıran benzersiz yaratma sanatını ve O’nun sonsuz gücünü görüp, üzerlerinde derin düşünür. İnsan için tüm bunları görebilmek, tefekkür etmek, dile getirmek de büyük bir nimet ve ibadettir. Hayatını Allah’a adamak, insanı tüm kötülüklerden arındıran, insanın kalbine güven duygusu ve huzur indiren, sonsuz hayatta da –Allah’ın dilemesiyle-kurtuluşa ulaşmasına vesile olacak olan en önemli yollardan biridir.
Müminler, Allah'ın hoşnutluğunu kazanmayı dünyevi hiçbir çıkara değişmezler, çünkü dünya üzerindeki -küçük ya da büyük- hiçbir çıkar, O'nun rızasını ve cennetini kazanmaktan daha önemli değildir. Müminin yaptığı işin hikmeti, onu Allah’ın hoşnutluğunu amaçlayarak yapması ile oluşur. Bu nedenle kişi, sahip olduğu güzel ahlâkı her zaman büyük bir dikkatle korumaya çalışır.
İmanı bilmeyen insan, bu derinliği anlamakta güçlük çekebilir. Maddeci/batıl görüş, ölümü bir yok oluş olarak tarif eder. Yok olup toprağa karışmadan önce dünyadan olabilecek en fazla ölçülerde faydalanmak gerekir. Bu sapkın görüş, insana dünyada da ahirette de azap getirir.
Mü'min olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah'a ve Resûlü'ne iman ettiler, sonra hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cehd ettiler (çaba harcadılar). İşte onlar, sadık (doğru) olanların ta kendileridir. (Hucurat Suresi, 15)
Kimilerinin felsefesine göre ise din gereklidir, inanç güzeldir ancak her şeyi kararında yapmak lazımdır. Din, insan hayatının belirli anlarıyla sınırlanmalıdır çünkü yaşanacak tek bir hayat vardır.
Kur’an, yüzeysellik ve çoğunlukla ikiyüzlülük olan bu görüşteki insanlara karşı, “İnsanlardan öylesi vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri senin hoşuna gider ve kalbindekine rağmen Allah'ı şahit getirir; oysa o azılı bir düşmandır. (Bakara Suresi, 204) ayetiyle uyarır.
Din ahlâkında şüphe ve kuruntuya yer olmaz. Sürekli şüphe ve tereddüt insanı inkâra kadar sürükler. Sorgulasa da mümin, tüm soru işaretleri Kur’an ile cevabını bulur. Halisane teslimiyet ve itaat, imanın omurgasıdır.
İnsan dünyevi bağımlılıklardan sıyrılıp Allah’a yöneldiğinde kurtuluş bulur. Samimi mümin için hatadan, gafletten ve her türlü eksiklikten uzak olan Allah’a yönelmek ve hayatını O’na adamak önemlidir. İnsanın sürekli kendini gözden geçirmesi, gün içinde imanını kendisine ispat eden davranışlarda bulunması ve “acaba bunu yalnızca Allah rızası için mi yaptım?” diye düşünmesi gerekir.
Allah’ın rahmetini üzerinde hisseden insan üzerinde şeytanın zorlayıcı gücü kalmaz. Önce dünyanın, sonrasında ahiretin tüm güzelliklerine kavuşur.
İnanan insanın hayatında din ve dünya işleri diye iki farklı kavram yoktur. Din hak kitabın doğrularıdır ve dünya işleri de bu doğrular üzerinde kurulur. Belirli zamanlarda Kuran ahlâkı, kimi zaman da nefsin isteklerine uyarak yaşamak, Allah’a ‘bir ucundan ibadet’ etmektir. Bir aldatmacadır. Apaçık kayıptır.
İnsanlardan kimi, Allah’a bir ucundan ibadet eder, eğer kendisine bir hayır dokunursa, bununla tatmin bulur ve eğer kendisine bir fitne isabet edecek olursa yüzü üstü dönüverir. O, dünyayı kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu, apaçık bir kayıptır. (Hac Suresi, 11)
YORUMLAR