ELİF NİSA

ELİF NİSA

[email protected]

Dua ve Kader

21 Eylül 2020 - 11:46 - Güncelleme: 29 Ekim 2020 - 11:43

Whatsapp gruplarında sıklıkla dolaşan bir caps var, görmüş olmalısınız. “Kader ancak dua ile değişir. Kaderinizde dua etmek varsa tabi” yazan bir caps bu.

Birbiriyle çelişen bu iki cümle üzerine birkaç cümle yazayım istedim.

Kader; zaman ve mekândan münezzeh olan Allah’ın, geçmiş ve gelecek tüm olayları tek bir an olarak yaratmasıdır. Allah sonsuz kısa olan zamanda, sonsuz önceyi ve sonsuz sonrayı yaratmış ve bitirmiştir.

Kaderi anlayabilmede, zaman konusu önemlidir. Zaman, bir anı başka bir anla kıyasladığımızda ortaya çıkan algıdır. Beynimizde muhafaza edilen bilgiler arasında kıyas yaparak zaman algısına ulaşırız. Hafızamız olmasa, beynimiz de bu yorumları yapmayacaktır ve dolayısıyla zaman diye bir algı da oluşamayacaktır. Hatta hafızamız olmasa, şu ana kadar yaşadığımız yıllara dair bir bilgi de beynimizde bulunmayacak ve bizim için yalnızca şu ‘an’ olacaktır. 

Kader konusu sadece nöro-psikolojik alanın değil, genetik, mikro-biyoloji, fizik ve kuantum fiziği dallarının ciddi bir inceleme konusu olmuştur. Einstein’in görecelik kuramı ve zamansızlık gerçeği çalışmalarından, Heisenberg’in belirsizlik kuramına kadar onlarca yıl süren çalışmalar, sadece insan hayatı değil, sınırlarını bilmediğimiz evrenin de belirlenmiş bir kadere sahip olduğunu ortaya koyar.

Bilimsel birçok araştırmadan çıkan sonuç, zamanın algı olduğu gerçeğini kanıtlar. Ve bu gerçek, yüzyıllar önce Kur’an'da haber verilmiş bir bilgidir. Çok uzunmuş gibi algıladığımız dünya hayatının gerçekte çok kısa olduğu, Kehf ehlinin üç yüzyılı aşan uyku hali, cennet ve cehennem hayatı hakkındaki detaylı anlatımlar gibi…

Allah zaman ve mekân kavramlarını yoktan var eden ve bunları tamamen kontrol ve hâkimiyetinde bulundurandır. İnsanın, kaderine müdahale etmesi veya değişiklik yapması da mümkün değildir. 
Kaderin takdiri, bizim için yaratılan zaman algısında vücut bulmaz. Allah zamanı ve kaderi zamansızlıkta yaratmış, takdir etmiştir. Kader programı daha hiçbir varlık, varlık sahnesine çıkmadan önce de vardı.  Varlık henüz var edilmemişti ama her varlığın kaderi, varlık yaratılmadan önce de vardı. 
 
 Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre pek kolaydır. (Hadid Suresi, 22)
Zamansızlık içinde her kare, her an aynı anda var ve sonuna kadar var olacaktır. Hiçbir görüntü, hiçbir olay, hiçbir varlık yok olmaz. Dün ve bugün yaşadığımız, yarın yaşayacağımız olaylar aynı anda gelişir. İnsan nasıl geçmişini değiştiremezse, geleceğini de değiştiremez. Yaşayacağı her şey Allah Katında, hıfz edilmiş olarak bulunmaktadır. Sadece bunların bilgisi henüz kendi hafızasında değildir.

Allah zaman ve mekânın dışındadır. O’nun ne mekâna, ne de zamana ihtiyacı vardır. Ancak biz zamanlı olduğumuz için bu şekilde algılarız. Allah, sonsuz kısa zaman olan anı, bize zaman olarak gösterir. Biz adım adım zamanın içinde ilerleriz.

Bizim nasıl davrandığımızı Allah zaten biliyor. Bizler ise yapıp-ettiklerimize şahitlik ediyoruz. Biz bir yerden sonsuzluğun içine girdik. Girdikten sonra bir daha çıkış yoktur, mümkün değildir. 

Örneğin, insan sözlü ve fiili çaba gösterip, “Kaderimi değiştireceğim” derken gelecekte kendisini kötü bir olayın beklediğini biliyor da bunu değiştireceğini mi zannediyor? İnsan bilmediği ve asla bilemeyeceği bir geleceği değiştirmekten nasıl söz edebilir?

Kur'an, "Allah sana bir zarar dokunduracak olsa, O'ndan başka bunu senden kaldıracak yoktur. Ve eğer sana bir hayır isterse, O'nun bol fazlını geri çevirecek de yoktur. Kullarından dilediğine bundan isabet ettirir..." (Yunus Suresi, 107) ayetiyle buna dikkat çekerken...

Allah bizi deniyor, imtihan ediyor; evet. Ama sonucu –haşa- sürpriz gibi düşünmek, Allah’ın İlahlık vasfına uygun değildir. “Allah bize iki yol gösterdi”; evet. “Dileyen inkâr, dileyen iman etsin”; evet. Ancak “Allah dilemezse siz dileyemezsiniz” buyuruyor Kur’an. İnsan, “Ben kendim dilerim ve yaparım” derse kendine ilâhlık payesi vermiş olur. Allah dua ve çabamıza bir karşılık takdir eder ve takdir ettiği olayların takdir ettiği zamanı gelince de onu yaratır. Allah dilemişse, insan yapar.

“… Allah’ın ilmi takdir edilmiş bir kaderdir”. (Ahzab Suresi, 38) Zamanı ve mekânı yoktan yaratan, sonsuz ilmin sahibi Allah’tır. O’nun Katında geçmiş, gelecek ve şu an tümü birdir ve ‘bir göz açıp kapama” süresi kadardır. Rabbimiz bizim ne için çabalayacağımızı da bilir ve kaderimizi bu bilgiye göre takdir eder. Yaşadığımız ve yaşayacağımız olayların tümü, zaman ve mekândan münezzeh olan Allah'ın bilgisinde ve O’nun hâkimiyetindedir. 

İnsan, yaşamı boyunca Allah'ın kendisi için dilediğinin dışında bir olayla karşılaşmaz. Çünkü; "Onların işlemiş oldukları her şey kitaplarda (yazılı)dır. Küçük, büyük her şey satır satır (yazılı)dır." (Kamer Suresi, 52-53)
 
Kader kavramının bilincinde olmak, Allah’a tam teslim olmamızı sağlayacaktır çünkü insan gereksiz yere korkular yaşar, hayatını zorlaştırır. Oysa her iş olacağına, yani Allah’ın belirlediği şekilde bir sonuca varmaktadır ancak insanlar boş yere tedirgin olup acı çekerler.

Sorumluluğumuz, attığımız her adımın kaderde olduğunu kavramak ve sadece samimi olmaktır. Bir gemide yolculuk yapıyor gibiyiz. Bizler ne yaparsak yapalım gemi gidiyor. Kader, Allah’ın takdir ettiği şekilde akıyor. Bizler, Allah’ın bize izlettiği görüntülere verdiğimiz tepkilerin sorumluluğunu taşıyoruz.

Kader kesin bir gerçektir. Kaderin düzeni içinde, gereken tedbirleri almak ve tevekkül etmek de kaderin ayrılmaz parçalarıdır. Yapmamız gereken; her türlü tedbiri almaktır ki Allah kaderi yaratırken tedbir almayı, kavlî ve fiili duayı farz kılmıştır. 

Bir musibet karşısında fiili anlamda hiçbir şey yapmadan, konuyu Allah’a bırakmak şeytani bir tevekkül olur. Bir zorluk durumunda fiili dua mahiyetinde sebeplere de sarılırız, çünkü Rabbimiz yalnızca sonucu değil sebepleri de yaratmaktadır.

Yazının başında söz ettiğim caps’e dönersek; dua, kaderimizi değil, kaderimize yönlendirir. Duasını yapmamız, Allah’ın icabet edecek olması anlamındadır. Kaderimizi takdir eden de bize duayı ettiren de Allah'tır. Duamıza icabet ederek bizim için bir güzellik yaratan da O’dur.

Sonuç olarak; teslimiyetli insan, yapıp-ettiklerini Allah’ın dilemesi ile yaptığını bilir. İnsan, Allah’tan bağımsız bir akla ve güce sahip değildir; dolayısıyla, Allah’tan bağımsız ve başıboş değildir. Allah’ın kontrolü dışında bir alan yoktur. Mümin iradesini kullanır, çaba gösterir, Allah’ın ilhamı olan vicdanına teslim olur ve samimi olduğunda, bütün yollar ona açılır.

Allah’ın ne yapacağımızı önceden biliyor olması bizi sorumluluktan kurtarmaz.  Zamanlılık içinde yapıp-ettiklerimizi kendimiz yaparız. Burada önemli olan, Allah’ın ilminin hiç kimseyi bir yöne zorlamadığıdır. En doğrusunu Allah bilir. Biz dua eder, Allah'tan bize ilmini açmasını isteyebiliriz. Ancak Allah’ın bunu isteyebilecek gücü vermesi için de dua etmeli ve bu duamızda sürekli olmalıyız. 

"... Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar..." (Bakara Suresi, 255)

YORUMLAR

  • 0 Yorum