En güvenli yaşadığımız yer neresidir sizce?.. İncinmekten, yaralanmaktan, zarar görmekten güvende yaşadığımız en korunaklı yer şüphesiz anne rahmi. Orada her türlü tehlikeden uzak yaşıyoruz, besleniyoruz, büyüyoruz, gelişiyoruz. Ve tam bir teslimiyetle teslim oluyoruz.
Dünyaya gözlerimizi açtığımızda ise endişe ve korkularımız başlıyor. Tevekkül ve teslimiyeti unutup, her yaşta farklı korkular yaşayarak hayatımızı sürdürüyoruz. Hayatımız boyunca yoğun olarak hissettiğimiz en sıkıntı veren kavramlardan biri korku. Yalnız kalma, yoksullaşma, malımızı, işimizi, sevdiklerimizi kaybetme, toplumda küçük görülme, amaçlarımıza ulaşamama, çirkinleşme, yaşlanma, hastalanma, ölme gibi korkularla mücadele ederek ömür sürüyoruz.
Oysa anne karnında olduğu gibi dünyada da Allah bizi rahmetiyle sarıyor, bizi rızıklandırıyor, soluk almamızı, yürümemizi, koşmamızı sağlıyor, bize sağlık veriyor, sayılamayacak kadar fazla nimet bahşediyor, zorluklardan kurtarıyor, bizi koruyor, rahmetiyle sarıyor, zifiri karanlıklardan aydınlıklara çıkarıyor.
Hayatımız boyunca karşımıza çıkan her şeyi Allah'ın yarattığının bilincinde olabilsek, hiçbir olay bizim için korku sebebi olmaz. Allah'tan gelen her şeyi sabır ve tevekkül içinde, O’ndan hoşnut olarak, en güzel tavırla karşıladığımızda korku yerine Rabbimizin sonsuz rahmetini ve sevgisini hissederiz. Kolaylıkta da zorlukta da Allah’a güvenip halisane teslim olduğumuzda, bizi hiçbir zaman yalnız ve yardımsız bırakmaz. Allah, dünya hayatına ait korktuğumuz her şeyi imtihan gereği yaratıyor. Ancak biz korkular yüzünden hayatımızı kâbusa çeviriyoruz.
Hırslar ve Tutkular
Hırslarımız ve tutkularımız gerçekleri kavramaktan bizi alıkoyuyor. Sahip olamadığımız her şey için hırsa kapılıyor, dünyanın geçici metaına aldanıyor kendimize zulmediyoruz.
Tutkuyla bağlandığımız nefsani her şey, ancak Allah’ın yaratmasıyla var olan dünyevi ve geçici şeyler. Biz ise olayların Allah'tan bağımsız gerçekleştiği yanılgısına kapılıyor, yitirdiklerimizi yeniden elde edebilmek için her defasında büyük bir hırsla mücadeleye girişiyoruz.
Hedefe ulaşamamak ise içinden çıkılamaz bir üzüntü ve huzursuzluk kaynağı oluyor. Sürekli stres içinde, bedensel ve ruhsal zarar görüyoruz. Sıkıntılardan kurtulabilmek için sonuçsuz çabalara giriyoruz. Oysa bu yaptıklarımızın kalbimize gerçek huzur ve mutluluğu vermesi imkânsız.
Allah'ın özel olarak yarattığı birçok olayla imtihan olur insan ancak bu nedenle zor ve mutsuz bir hayat yaşamaz. Dünya hayatı zaten imtihan amacıyla hazırlanmış bir mekân. İnsan bu gerçeğin bilincinde olursa başına gelen her olayın Allah’tan olduğunu bilir, sabır ve tevekkül gösterebilir. Hiçbir insanın hiçbir şekilde kendi gayretiyle elde edemeyeceği en büyük nimet olan güven ve huzuru Rabbimiz yalnızca mü’minlere bir lütuf olarak verir;
“Mü'minlerin kalplerine, imanlarına iman katıp-arttırsınlar diye, 'güven duygusu ve huzur' indiren O'dur…” (Fetih Suresi, 4)
İmtihan mekânı dünyanın tek değeri, imtihan amacıyla yaratılmış olması ve Allah’ın hoşnutluğunu kazanma fırsatı sunulması. Her imtihanda Allah’ı görmek ve O’nu çokça zikretmek kurtuluşa yaklaştırır.
Hayatın gerçek amacından gafletteki insan, nehirdeki bir yaprak gibidir. O gitmez, akan suyla sürüklenir. Hayatının amacını/anlamını yitirmesi insan için dünya hayatını yitirmekten daha büyük acıdır.
Allah’ı Anmak Şifadır
Allah’ı anmak, kalbi içtenlikle Allah’a bağlamak, her şeyi Allah’ın yaratmakta olduğu gerçeğini düşünmek, insanın gerçekleri görmesini engelleyen perdeleri birer birer kaldırıyor, dünya ve ahiretin güzelliklerini insanın önüne seriyor.
Şeytan, Allah’a yakınlaştıracak her şey gibi cenneti de insana unutturmaya çalışıyor. Şeytan, insana her şeyi unutturabilir; imanı, sevgiyi hatta kendini. Bütün bunları unutursa, bitki bile ondan daha vasıflıdır.
İnsanın gerçek huzur ve mutluluğa kavuşması, yalnızca Allah’ın hoşnutluğunu hedeflediği bir yaşam sürmesiyle mümkün. Rahmeti her şeyi kuşatan Rabbimiz bu gerçeği sonsuz merhametiyle Kur’an’da haber veriyor. Kur’an şifadır; onda her zehrin panzehri mevcuttur.
Bu sırdan habersiz insan, her yolu denediği halde mutluluğu yakalayamamasının, hayatın değişmez gerçeği olduğunu düşünüyor. Oysa Allah her konuyu çözümüyle birlikte yaratıyor. Mutsuzluğun çözümü; Allah’ın beğendiği güzel ahlâkı yaşamakla ve O’nun üzerimizdeki korumasını kavramakla mümkün.
Dünya hayatı lunaparklardaki korku tünelleri gibi. Biliyoruz ki önünden hızla geçtiğimiz hiçbir şeyin gerçekte bir etkisi yoktur ama yine de korkuyoruz. Biliyoruz ki yolun sonu aydınlıktır ama biz aydınlığa çıkamayacak olmaktan korkuyoruz. Endişe, korku ve vesveseler yüzünden hayatımızı azap içinde yaşıyoruz. Oysa samimi kulunu aydınlığa çıkaracak olan Allah'tır ve O'na güvenip-dayanmak ne büyük lükstür.
Allah’ın tarafında olmak hep pozitif olmaktır. Negatif ya da nötr olmak karamsarlıktır, hüzündür. Kendine zulmetmektir; sevgiyi, muhabbeti kalbinde öldürmektir.
Tevekküle yanaşmadığı sürece evhamdan, acıdan, ıstıraptan kurtulamaz insan. Gerçek mutluluk için Allah’a gönülden, tam bir teslimiyetle bağlanmalı ve hayatın her anını Kur’an ahlâkına uygun bir şekilde yaşamalı. Böyle bir ahlâkı yaşadığımızda, dünya hayatında ne denli zorluk ve sıkıntıyla karşılaşılırsak karşılaşalım, kalbimizde Allah'a güvenmenin, tevekkülün, O'nun hoşnutluğunu umut etmenin huzurunu ve mutluluğunu hissederiz…
Hayatımızın uzunluğu değil, güzel yaşanmış olması önemli olan. Allah’ın inanan kullarına vadettiği güzel hayat, boş ve amaçsız işlerle geçirilen ‘tatlı hayat’ değildir. Mutluluk veren; Allah’ı anmak ve O’nun rızası için çalışmaktır. Ancak o zaman dünya hayatının her anından zevk alabilir, ancak o zaman Allah’ın benzersiz yaratmasıyla süslediği güzellikleri gereği gibi takdir edip, mutlu olmayı başarabiliriz. Her şeye Allah sevgisiyle baktığımızda mutmain olur kalbimiz ve daha dünyadayken –Allah’ın dilemesiyle- batınında da cenneti yaşarız.
Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah’ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur. (Ra’d suresi, 28)
Elif E. Bayraktar
YORUMLAR