Geçen ay bir yazımda temeli Allah sevgisine değil, karşılıklı çıkar ilişkilerine dayanan ve zamanla hem kadın hem de erkek için azaba dönüşen evlilikleri anlatmaya çalışmıştım. Aynı konuya devam ediyorum.
Ehli dünyaya göre evlilikte çıkarlar, maddiyat ve mal bölüşümü çok önemli. Böyle çıkarlar üzerine kurulan evlilikler yüzünden insanlar mutlu olamıyorlar, rızasını gözetmedikleri için Allah sıkıntı veriyor, herkesin canı yanıyor. İki taraf da birbirini tahrip ediyor, acı çekiyor. İslam’ın, Kur’an’ın yaşanmaması, hayatın her noktasında sıkıntı, her yanından bela getiriyor. Ne arkadaşlıklarda ne dostluklarda ne de evliliklerde huzur oluyor.
İnsan Allah’a yakın olduğu zaman O’nun sıfatları üzerinde tecelli eder. Kadın ya da erkek, eğer eşinde Allah’ın tecellisi olan aklı ve güzel ahlakı görür, ruhu onunla tatmin bulursa, her türlü çileye, her türlü zorluğa göğüs gerer, mutluluğu yaşar. İşte bu gerçek aşktır, Allah aşkının yansımasıdır. Bu aşkı samimi yaşayan insan, ölümü de acıyı da her şeyi kabul eder.
İnanan insanın evlilikteki asıl amacı, Allah’ın tecellisi ile beraber olmaktır. Evliliğinin gayesi sevgidir; sevgiyi ve o tecellinin güzelliğini yaşamaktır, ahiret eşini seçmektir. Ahirette o sevgiyi, Allah’ın o güzel tecellisini sonsuza kadar görebilmek arzusu ile Allah’ın bir lütfu, bir nimeti olarak evlenilir.
Samimi müminlerin derin bir muhabbeti, gerçek tutkuyla örülü hayatları vardır. Çok sevdiğini söylediği halde birbirine hakaret eden, aşağılayan, üzen, maddi ve nefsani çıkarıyla çatıştığında anında sırtını dönen çiftlerin yaşadığının adı ne aşk ne tutkudur. Kalplerde sevgi kılan Allah, bu çok özel duyguyu müminler için yaratır.
İnsan gerçekten tutku ile bağlı ise sevdiği insanın eli yüzü yansa, kolunu bacağını kaybetse, onu daha fazla sever ve ona daha derin bir şefkat duyar. Allah’ın dilemesiyle cennette onun ne kadar mükemmel güzellikte olacağını ve onunla sonsuza kadar birlikte olacağını bilir. Sahte sevgilerin süresi belki birkaç beş-on yıl, bazen çok daha kısadır, ama gerçek tutku sonsuzdur. Çünkü kalbi Allah sevgisiyle dolu olan insan, eşini de Allah’ın tecellisi olarak sever, ona sonsuzluk isteği ile bağlanır; bu sarsılmaz bir sevgidir.
Onda 'sükûn bulup durulmanız' için, size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet kılması da, O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır. (Rum Suresi, 21)
Karşısındaki kişiye saygı duymak ve değer vermek etkileyicidir. Saygı duymadığı, değer vermediği bir kişi insana çok itici gelir. Mümin eşine çok değer verir, çok ciddiye alır, onun için çok özeldir, gözünde çok büyüktür, kutsaldır, tertemizdir, iffetinden emindir, ona aittir.
Samimi mümin dünyada yaşadığı tutkuyu–Allah’ın dilemesiyle- cennette de kat kat fazlasıyla yaşayacaktır. Bu, Allah’a duyulan derin aşktan meydana gelen bir cennet nimetidir. Kur’an’da, “Yanlarında bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş iri gözlü kadınlar vardır.” (Saffat Suresi, 48) ve “Gerçek şu ki, Biz onları yeni bir inşa ile inşa edip-yarattık. Onları hep bakireler olarak kıldık, eşlerine sevgiyle tutkun (ve) hep yaşıt.” (Vakıa Suresi, 35-36-37) ifadeleriyle cennetteki mümin kadınların güzelliği ve eşlerine duydukları derin sevgi ve tutku vurgulanır.
Allah, mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara içinde ebedi kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vadetmiştir. Allah'tan olan hoşnutluk ise en büyüktür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. (Tevbe Suresi, 72)
Elif E Bayraktar
YORUMLAR