Müslüman dünyası 19. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren bir fitne çukuruna doğru yuvarlandı. 1400 yıllık İslam tarihinde görülmemiş büyüklükte bir fitne bugün İslam âlemini çepeçevre sarmış durumda. Bu ateş her geçen gün daha da büyüdüğü ve daha çok insanı içine aldığı halde Müslüman dünyasında adeta bir akıl tutulması yaşanıyor.
Tüm dünyada ezilen mazlumların sesleri ise bu fitne gürültüsü arasında kaybolup gidiyor. Türkiye dışında, sadece birkaç İslam ülkesi yardım elini uzatıyor maalesef. Oysa zulme sessiz kalan zalimle yol alır; ırkı, dini, kimliği ne olursa olsun, o da zalimdir. “Zalimler için yaşasın cehennem” deyip zalimle birlikte yol almayı nasıl göze alabilir Müslüman?
Şeytanî sistem bozgunculuk çıkarmaya, huzur ve düzeni bozmaya, barışı engellemeye devam ediyor. İç çatışmalar, masum insanların ölümleri; bunlar son dönemlerde sayısı gittikçe artan bozgunculuk örnekleri. Özellikle Asya ve Ortadoğu küresel derin güçlerin ve yancılarının özel çalışma sahası. Bu sebeple öncelikle fitne bataklığının kaynağının deşifresi gerekiyor.
Her çeşit haksızlığa, zulme ve zalimlere karşı çıkmak, Kur’an’ın önemli emirlerinden. İnsanlara yapılan haksızlık, eziyet ve işkence, haksız yere cana kıymak, hırsızlık yapmak, Allah’ın sınırlarını aşarak insanların hakkına tecavüz etmek, masum insanları yaşadıkları yerden sürüp çıkarmak; tümü Kur'an'ın verdiği zulüm örnekleri.
Haksızlıklar karşısında ya da zulme şahit olduğunda susmak, engel olmaya çalışmamak zalimin destekçisi olmaktır. Bâtılı, yanlışı söyleyerek insanlara nasihat eden, konuşan şeytandır. Hakkı söylemekten sakınan ise ‘şeytanın askeri’.
Peygamberimiz(asm), “kim bir kişinin zâlim olduğunu bilerek ona yardım etmek üzere zâlim ile birlikte yürürse, İslâm’dan dışarı çıkmış olur" buyuruyor ve zulme karşı bizi uyarıyor.
Lânet okuyarak, küfrederek, slogan atarak, ağlayarak bir sonuca varılmıyor. Müslümanların birliği için sözlü ve fiili duamız eksik bizim. Sorumluyu etrafta aramayalım; sorumlu bizleriz. “Müslümanlar kardeştir” diyen ama fitneye ‘balıklama dalıp’ kalben kardeş olmayı başaramayan bizler!
Akan her damla kandan, zulme uğrayan, yaralanan ya da hayatını yitiren her insandan kendimizi sorumlu hissetmiyor ve zulme son vermek için, birlik olmak için hiçbir çaba içerisine girmiyorsak, bunun ağır vebaline de hazır olmalıyız. Bu bir imtihan süreci; sonunda kayba uğrama ihtimalini göz ardı edemeyiz.
Müslümanlar ancak güçlerini birleştirerek barış ve huzuru sağlayabilirler, karşıt tutumları tetikleyerek değil. Fitne tuzağına düşmek tarihin her döneminde Müslümanlara pahalıya mal oldu. Her dönem acı, kan ve dehşet getirdi. Artık tuzağa düştüğünü görmeli Müslümanlar ve ittifak edecek yolları aramalı.
Müslümanları saran acı ve sıkıntılara, İslam dünyasının üzerini kaplayan karanlıklara her geçen gün yenileri ekleniyor. Dünyanın dört bir yanında oluk oluk Müslüman kanı akıyor. Tüm bunlar gerçekleşirken Müslümanların ufak hesaplar peşinde koşması büyük yanılgı değil mi?
Dünya haritasına bir bakın; zulüm görenlerin Müslümanlar olduğu ortadadır. Afganistan, Filistin, Irak, Suriye, Libya, Mısır, Yemen, Myanmar, Somali, Sudan, Doğu Türkistan… Bugünlerde de Keşmir’de yaşanan zulüm haberleri internete düşüyor. O bölgedeki sorununun Güney Asya’yı ateş çemberine çevirme potansiyelini de mi göz ardı mı edeceğiz?
Ölüm ölümdür. Vicdanı kasılmamış, kalbi kurumamış herkes, her ölümde hassas olmalı. Sadece Aylan bebeğe ağlayanların gözyaşları timsah gözyaşlarıdır.
Çekimleri devam eden Aylan Bebek filminin bir sahnesinde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, “Dünya bizi yalnız bıraksa da, biz insanlığı yalnız bırakmayacağız” sözündeki gibi dünyaya mesaj verdik biz. Biz her dönem Müslüman kardeşlerimizin yanlarında olduk. Bizim gönül sınırlarımız geniş, sınır tanımıyoruz. Türkiye mazlumların, güçsüzlerin ve ezilen Müslümanların dünyadaki son kalesi, son sesi. Biz dünyaya milletimizin mazlumlar için, adalet için nasıl bir araya gelindiğini gösterdik. Biz kimsesizlerin sesi, mazlumların umudu olduk; dün de bugün de masum çocukların gülümseyen gözlerindeki umut olduk. Ya diğer Müslümanlar?
Anlamamakta ısrar ediyoruz; bugün en önemli sorunumuz parçalanmışlık. Müslüman ülkelerdeki mezhepler, cemaatler, tarikatlar ve kuruluşlar arasında olması gereken kaynaşma ve yardımlaşma, kısacası dayanışma yok. Oysa Müslüman, Müslümana yanında olduğunu hissettirmeli. Ebu Leheb'in elleri kurumuştu, vicdanını kasıp zulme gözünü kapatan Müslümanların ise kalpleri…
Dünya Müslümanları vicdanları dirildiği, Allah’ın ipine hep birlikte sarıldığı, akan kanlar dindiği ve yeryüzündeki yangın söndüğünde; ancak o zaman bayram “bayram” olacak.
Tek çözüm; Kur’an’ın ruhu içerisinde Deccali fitneye karşı birlikte saf bağlayarak hareket etmek. Zorluk ve sıkıntılar Allah’ın dilemesiyle hep birlikte aşılır. Birlik olursak Allah zorluk ve sıkıntıları aşmak için güç verecek, aksi halde özrümüzü bile kabul etmeyecek!
YORUMLAR