Toplumdaki Allah ve ahiret inancından yoksun olan grubu, içinde bulundukları şuursuzluk ve bilgisizlik sebebiyle, Kur’an bize “cahiliye toplumu” olarak tanıtıyor. Bu toplumun değer yargıları ve ahlakî kıstasları, Kur’anî hükümlere göre değil yanlış ve çarpık cahiliye hükümlerine göre belirleniyor.
Birçok insanın düzeni kendi hayat anlayışı, dünyaya bakış açısı ve felsefesi üzerine kurulu. Kolay kolay da değiştirilemeyen bu düzen, hayatın da tamamen değişmesi anlamına geleceği için bu kişiler farklı görüşlerin karşısında oluyorlar. İnsanlık tarihi boyunca Allah'ın peygamber ve elçilerine reddiyenin kaynağında da bu düşünce bulunuyor.
Cahiliyenin cehaleti eğitimsizlikten kaynaklanmıyor. Yıllarca öğrenim görmüş, kariyer sahibi, entelektüel insanlar bile bu kesimin bir bireyi olabilir. İnsan imanî zafiyet içinde ise cahiliyenin karanlık dünyasını “süslü ve çekici” görür, eğilim hisseder. Bu cehalet, Allah'ı tanımamanın, Kur'an ahlakını yaşamamanın getirdiği bir cehalettir. Kurtuluş yolu ise insanın hayat rehberi olan Kur'an'a yönelmektir.
Cahiliye topluluğunda Kur'an ahlâkını kendilerine anlatan müminleri dinlediklerinde, gerçekleri öğrenerek hayatlarını Allah'ın beğendiği ahlâkı yaşayarak sürdürmenin önemini kavrayabilecek vicdanlı insanlar da var kuşkusuz. Bu şuur ve umut her insan için çok önemli.
Kaldı ki inkârcılardan “kopup-ayrılmak” Kuran’ın açık emri: "... “Onların demelerine karşı sen sabret ve onlardan güzel bir ayrılma tarzıyla (düşünce ve eylem bakımından köklü bir tutum ile) kopup-ayrıl” (Müzzemmil Suresi, 10).
Bu, Allah’ın elçilerinin de yolu. Mesela İbrahim(as) inkârcı kavmine şöyle sesleniyor: “Sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan kopup-ayrılıyorum ve Rabbime dua ediyorum. Umulur ki, Rabbime dua etmekle mutsuz olmayacağım” (Meryem Suresi, 48)
Şeytanın sisteminin sığ kıyılarından, Allah’ın sisteminin derin sularına geçerken şeytan insana daha çok musallat olur. Karmaşık yöntemler izleyerek, dini yaşaması halinde özgürlüğünün kısıtlanacağı, elindeki nimetlerden mahrum kalacağı gibi dayanaksız telkinlerle insanı şaşırtıp saptırmaya çalışır. Hatta, "Gemilerin hepsini yakma, hiç olmazsa birini bırak, belki geri döner, kurtulursun(!)" der. “Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır” (Nisa Suresi, 76) ve zorlayıcı gücü yoktur, o sadece fısıldar. Fısıltıya kulak veriyorsa problem dinleyendedir.
“Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) hiç bir zorlayıcı-gücü yoktur“. (Nahl Suresi, 99)
Cahiliye toplumunu terk ederek imanı yaşamaya niyet eden insan, eski harap bir binayı tamir etmeye ve onu güzelleştirmeye çalışan bir usta gibidir. Din dışı yüzlerce telkinle o yaşa gelmiştir. Şimdi, Allah dışında kulluk ettiği sahte ilahlarını terk etmeli, toplumun üzerine yüklediği zincirleri, ağır yükleri indirmelidir.
Bir tür hicrettir ‘kopup-ayrılmak’. En çok da kalben gerçekleşir. Cahiliyenin ruhtaki etkileri yok edilir, bilinçaltında yerleşmiş telkinleri ve kalıntıları temizlenir. Ancak insanın kafasında eski telkinler öylesine yerleşmiş, öylesine kemikleşmiştir ki birçoğu silerek çıkmaz. Adeta kazıyarak çıkarmak gerekir. Bunu yapacak olan da müminlerdir. Kardeşi bu telkinleri çıkarmak için uğraşır, zorlar, ama ardından başını okşar. Kişi böylece çocuk yaşlardan itibaren edindiği, din ahlakına uygun olmayan bakış açısını, eski alışkanlıklarını ve kötü karakter özelliklerini terk eder. Üstün ve seçkin ahlâkı yaşamaya başlar, amacını Allah'ın hoşnutluğu olarak belirler.
İnsan, Allah'tan uzak yaşanan ortamlardan değil aklın, maddi ve manevi güzelliğin, temizliğin, güzel ahlâkın yaşandığı ve içinde Allah’ın anıldığı ortamlardan lezzet alır. Kalbi bu şekilde tatmin olur, ruhu ancak böyle huzur bulur. Bunlar, içinde “arınmayı içten arzulayan” (Tevbe Suresi, 108) insanların bulunduğu ortamlardır.
Dünyevi beklentisi olmayan, menfaatini gözetmeyen, birbirine karşı sevgi dolu, fedakâr ve ince düşünceli insanların güvenilir ortamında rahat eden insan, cahiliye toplumunun boş ve amaçsız hayatından sıyrılabilir. Binasının temelini göçecek yarın kenarından alır, müminlerin yaptığı gibi Allah'ın hoşnutluğu üzerine kurar.
İnsan dünyada kimlerle birlikte ise ahirette de onlarla birliktedir. Dünyada inkârcılarla birlikte olmaktan zevk alan bir insan, ahirette de onlarla birlikte olacaktır. Allah'tan yüz çeviren insanlar yerine samimi müminlerle birlikte olmak bir cennet zevki ve ödülüdür. Ne güzel arkadaştır onlar.
Kim Allah’a ve Resul’e itaat ederse, işte onlar Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, doğrular (ve doğrulayanlar), şehitler ve salihlerle beraberdir. Ne iyi arkadaştır onlar. (Nisa Suresi, 69)
Elif E Bayraktar
Birçok insanın düzeni kendi hayat anlayışı, dünyaya bakış açısı ve felsefesi üzerine kurulu. Kolay kolay da değiştirilemeyen bu düzen, hayatın da tamamen değişmesi anlamına geleceği için bu kişiler farklı görüşlerin karşısında oluyorlar. İnsanlık tarihi boyunca Allah'ın peygamber ve elçilerine reddiyenin kaynağında da bu düşünce bulunuyor.
Cahiliyenin cehaleti eğitimsizlikten kaynaklanmıyor. Yıllarca öğrenim görmüş, kariyer sahibi, entelektüel insanlar bile bu kesimin bir bireyi olabilir. İnsan imanî zafiyet içinde ise cahiliyenin karanlık dünyasını “süslü ve çekici” görür, eğilim hisseder. Bu cehalet, Allah'ı tanımamanın, Kur'an ahlakını yaşamamanın getirdiği bir cehalettir. Kurtuluş yolu ise insanın hayat rehberi olan Kur'an'a yönelmektir.
Cahiliye topluluğunda Kur'an ahlâkını kendilerine anlatan müminleri dinlediklerinde, gerçekleri öğrenerek hayatlarını Allah'ın beğendiği ahlâkı yaşayarak sürdürmenin önemini kavrayabilecek vicdanlı insanlar da var kuşkusuz. Bu şuur ve umut her insan için çok önemli.
Kaldı ki inkârcılardan “kopup-ayrılmak” Kuran’ın açık emri: "... “Onların demelerine karşı sen sabret ve onlardan güzel bir ayrılma tarzıyla (düşünce ve eylem bakımından köklü bir tutum ile) kopup-ayrıl” (Müzzemmil Suresi, 10).
Bu, Allah’ın elçilerinin de yolu. Mesela İbrahim(as) inkârcı kavmine şöyle sesleniyor: “Sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan kopup-ayrılıyorum ve Rabbime dua ediyorum. Umulur ki, Rabbime dua etmekle mutsuz olmayacağım” (Meryem Suresi, 48)
Şeytanın sisteminin sığ kıyılarından, Allah’ın sisteminin derin sularına geçerken şeytan insana daha çok musallat olur. Karmaşık yöntemler izleyerek, dini yaşaması halinde özgürlüğünün kısıtlanacağı, elindeki nimetlerden mahrum kalacağı gibi dayanaksız telkinlerle insanı şaşırtıp saptırmaya çalışır. Hatta, "Gemilerin hepsini yakma, hiç olmazsa birini bırak, belki geri döner, kurtulursun(!)" der. “Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır” (Nisa Suresi, 76) ve zorlayıcı gücü yoktur, o sadece fısıldar. Fısıltıya kulak veriyorsa problem dinleyendedir.
“Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) hiç bir zorlayıcı-gücü yoktur“. (Nahl Suresi, 99)
Cahiliye toplumunu terk ederek imanı yaşamaya niyet eden insan, eski harap bir binayı tamir etmeye ve onu güzelleştirmeye çalışan bir usta gibidir. Din dışı yüzlerce telkinle o yaşa gelmiştir. Şimdi, Allah dışında kulluk ettiği sahte ilahlarını terk etmeli, toplumun üzerine yüklediği zincirleri, ağır yükleri indirmelidir.
Bir tür hicrettir ‘kopup-ayrılmak’. En çok da kalben gerçekleşir. Cahiliyenin ruhtaki etkileri yok edilir, bilinçaltında yerleşmiş telkinleri ve kalıntıları temizlenir. Ancak insanın kafasında eski telkinler öylesine yerleşmiş, öylesine kemikleşmiştir ki birçoğu silerek çıkmaz. Adeta kazıyarak çıkarmak gerekir. Bunu yapacak olan da müminlerdir. Kardeşi bu telkinleri çıkarmak için uğraşır, zorlar, ama ardından başını okşar. Kişi böylece çocuk yaşlardan itibaren edindiği, din ahlakına uygun olmayan bakış açısını, eski alışkanlıklarını ve kötü karakter özelliklerini terk eder. Üstün ve seçkin ahlâkı yaşamaya başlar, amacını Allah'ın hoşnutluğu olarak belirler.
İnsan, Allah'tan uzak yaşanan ortamlardan değil aklın, maddi ve manevi güzelliğin, temizliğin, güzel ahlâkın yaşandığı ve içinde Allah’ın anıldığı ortamlardan lezzet alır. Kalbi bu şekilde tatmin olur, ruhu ancak böyle huzur bulur. Bunlar, içinde “arınmayı içten arzulayan” (Tevbe Suresi, 108) insanların bulunduğu ortamlardır.
Dünyevi beklentisi olmayan, menfaatini gözetmeyen, birbirine karşı sevgi dolu, fedakâr ve ince düşünceli insanların güvenilir ortamında rahat eden insan, cahiliye toplumunun boş ve amaçsız hayatından sıyrılabilir. Binasının temelini göçecek yarın kenarından alır, müminlerin yaptığı gibi Allah'ın hoşnutluğu üzerine kurar.
İnsan dünyada kimlerle birlikte ise ahirette de onlarla birliktedir. Dünyada inkârcılarla birlikte olmaktan zevk alan bir insan, ahirette de onlarla birlikte olacaktır. Allah'tan yüz çeviren insanlar yerine samimi müminlerle birlikte olmak bir cennet zevki ve ödülüdür. Ne güzel arkadaştır onlar.
Kim Allah’a ve Resul’e itaat ederse, işte onlar Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, doğrular (ve doğrulayanlar), şehitler ve salihlerle beraberdir. Ne iyi arkadaştır onlar. (Nisa Suresi, 69)
Elif E Bayraktar
YORUMLAR