Ülkemiz provokatif ve yalan haberlerin yaygınlaştırılması, sinsi plânlar ve tuzaklar kurulması sonucu birçok kez acı olaylar yaşamıştı. Bugün de tıpkı dün olduğu gibi bir fitne ortamı oluşturuluyor. Asparagas/yalan haber ve resimler, yazılı ve görsel medyada, sosyal paylaşım sitelerinde kasıtlı olarak yaygınlaştırılıyor.
İnsanlar sosyal medya üzerinden birbirini kırma, hakaret etme, yıkıp-dökme peşindeler. Beğenmediğimiz her şeye muhalif olabilir, her şeyi eleştirebilir, protesto edebilir, gösteri yapabiliriz; bu demokratik hakkımız. Ancak bizler demokrat olmayı sindiremiyoruz. Kimi zaman öyle cümleler görüyoruz ki, “bunu düşman yapmaz” diyoruz ama biz kalbimizdeki düşmanlığa düşmanlık edemiyoruz.
Kur’an’ın tarif ettiği kardeşinin nefsini kendi nefsine tercih eden İ’sar ahlâkını geçtik, kardeşlik ahlâkını yaşayamıyoruz. Sevgisizlik her yeri sarmış, insanlar birbirine daha da yabancılaşmış. Küçük yerlerde, kasaba ve köylerde daha dostane, daha sıcak ortamlar halâ olsa da, büyük kentlerde insanlar arasında sevgi ve muhabbet yok. Ki bu, insanın ruhunun alınmış olması gibi bir şey. Çünkü insanın sevgiyi yitirmesi içinin boşalması, manevi anlamda tükenmesidir. Oysa her yerde, her ortamda sevgi, hoşgörü, şefkat ve merhametin esas olması gerekiyor. Sevgiyi kaybetmiş birçok insan; içinde korkunç bir boşluk oluşmuş ve artık yitirilenlerin yerini sıkıntı, korku, gerginlik, kuşku ve panik almış.
Kardeşliği unutmuşuz biz. Vefayı, hoşgörüyü, bağışlamayı; biz insanlığı unutmuşuz. “Çevremde dost yok” diyoruz ama önce biz ‘iyi dost’ olmaya çalışmıyor, vicdanımızın sesini-kulak vermek bir yana-bastırıyoruz. Hiçbirimiz mükemmel değiliz; insanın kalbindeki ile dilindeki aynı olsun, samimi olsun, hatta bunun için çabası olsun yeter.
İyilerle kötülerin mücadelesi hep var. Ancak, kötülerin ‘backround’u var, doğaçlama değil. İyilerin birlik olması, kötüleri ‘tokatlaması’ lâzım. Bu yüzden vicdanı diri insanların çok ciddi bir tavır sergilemesi gerekiyor. Güzel ahlâka davet etmek, gerçek sevginin o kucaklayıcı sıcaklığına insanları yaklaştırmak gerekiyor.
Kendi çıkarını düşünmeyi ahlâkî varoluşun özü gibi gören inkârcı felsefeler toplumda yıllarca bencillik ruhunu, egoizmi yerleştirdi. Bencillik çoğu insanın adeta kromozomlarına kadar işledi. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” mantığı çok rahatsız edici, korkunç bir özellik. Dünyadaki yangın ancak bu mantıktan kurtulduğumuzda söner; sevgi fedakârdır.
Sürekli kendi çıkarlarını gözeten bireylerin oluşturduğu bir toplumda hak, hukuk tanınmaz, sevgi, şefkat, merhamet ve saygı gibi duygular gereksiz görülür. Oysa Allah’ın verdiği en büyük nimetlerden olan ’sevgi gücünü’ çok iyi kullanmaya ve gerçek sevgiyi yaşama konusunda tüm engelleri kaldırmaya çaba göstermek gerekiyor. Öncelikle yapılması gereken, aramızdaki birlik, beraberlik ve kardeşlik ruhunun yeniden yaşanması. Çoğulcu, uzlaşmacı ve barışsever anlayış aramızda hâkim olmazsa, kendi değerlerimizi savunmaya dahi güç yetiremeyiz.
İnanç ve fikir özgürlükleri, yaşam ve insan hakları konusunda olumsuz bir durumla karşı karşıya kalma durumunda, hep birlikte mücadele vermemiz gerekiyor. Kur’an’da, “…haklarına tecavüz edildiği zaman, birlik olup karşı koyanlardır. (Şura Suresi, 39) ifadesiyle bildirildiği üzere bu savunma, kardeşlik ahlâkının bir gereği. Adalet ve hoşgörüyü esas alan kardeşlik ancak böyle hayat bulur. Böyle yaşamayı öğrenemediğimiz sürece, acı çekmeye mahkûm hale geleceğiz. Oysa ancak kardeşlik ruhu ile sarp yokuşları aşabilir, zorlukların üstesinden gelebiliriz.
Şeytan ve ‘organize ordu’su aramızdaki bağı yıpratmak ve olumsuz yönde etkilemek için büyük çaba harcasa da Kur’an bize düşmanlıkların dostluklara nasıl dönüşeceğinin sırrını veriyor;
İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir. (Fussilet Suresi, 34)
Bu davranış kardeşlik ahlâkının gereği ve merhamet duygularının güzel sonucudur. Kötülüğü iyilikle savmak Kur’an'a en uygun olan tavır olduğundan, bağışlayıcılık kaybı değil kazancı getirir.
Dünya bir mücadele yeri değil. Ama birçok insan, ‘şucu-bucu’luğunu üstün görüyor, kendince aşağı gördüğü ‘ocu’larla boğuşarak yaşıyor. Oysa farklılıkları zenginlik olarak görmeli, hoşgörülü ve bağışlayıcı olmalı, bunun gerçek sevginin gereği ve yaşamamız gereken üstün ahlâk olduğunu unutmamalıyız.
Bugün ülkemizi Ortadoğu'dan, Doğu Akdeniz’den, Balkanlar’dan, Karadeniz’den kuşatıyorlar. Görüyorlar ki Türkiye yeniden diriliyor; bu onları korkutuyor. Jeopolitik konumu, deneyimleri, dış ilişkileri, aydınları ve tüm halkıyla Türkiye, bulunduğu coğrafyaya aydınlık getirecek olan kardeşlik ruhunu inşa edebilecek tek ülke. Bunun için vicdanlı insanların birlikte hareket etmesi çok önemli.
Derin güçler, dünya coğrafyasını karmakarışık hale getirdiler. Nasıl yaptılar bunu? Ülkeleri içten çökerterek. Ülkemiz ateş çemberinin tam ortasında. Biz 15 Temmuz’da bir iç savaşın kıyısından döndük. Bayat provokasyonlarla ülkeyi karıştırma, toplumsal fay hatlarını harekete geçirme çabalarına prim vermeyip, tüm farklılıklarımıza rağmen birlik duygusu ile savunma hattında saf tutmalıyız. Toplumun tüm kesimleri demokrasiye sahip çıkmak üzere yekvücut olmak zorunda. Herkes ülke bekasını kendi siyasi görüş ve hedeflerinin üzerinde tutmalı.
Biz kardeş olamazsak bizi bölüp-parçalayacaklar. Küresel şeytani düzen tuzaklarını kurmuş, en uygun zamanı bekliyor. Derin güçler dünyaya hâkim olmak için proje üstüne proje hazırlarken bizim mücadelemiz birbirimizle olmamalı. Sağduyulu olmazsak, birbirimize tahammül etmez, ortak paydada buluşmazsak refaha da ulaşamayız.
“Bir amaca doğru yürürken, kişisel düşünce ve çıkarları bir tarafa bırakarak, el ele vermek icap eder; başarının sırrı budur. Unutulmamalıdır ki, bizlerin gerçek görevi toplumumuzun gelecekteki yüksek menfaatlerini sağlamaya çalışmaktır.” (Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten Ha
YORUMLAR