Küresel güçler çıkarları doğrultusunda bölmek istediği devlet ve milletler üzerinde çeşitli psikolojik savaş yöntemleri uygular. Tarih boyunca bu amaçla, Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye üzerindeki plânlarını gerçekleştirebilmek için çeşitli yöntemlere başvurmuştur. Dün olduğu gibi bugün de piyonlarıyla birlikte faaliyettedir.
Milli birlik ve bütünlük için devlete tam destek olmak gerekirken, zarar verecek açıklamalar yapmak, ortamı provoke etmek, samimi destek göstermemek ihanettir. Bizim öncelikle yapmamız gereken birlik, beraberlik ve kardeşlik ruhunu canlandırıp, diri tutmaktır. Ancak bu şekilde çoğulcu, uzlaşmacı ve barışsever bir anlayış ülkemizde hâkim olacaktır.
Sn. Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi, “Bizler ancak birbirimize kenetlenirsek zorlukların üstesinden geliriz. Politik, ideolojik, ekonomik, sosyal hiçbir çıkar, Türkiye'den büyük ve güçlü Türkiye davasından daha önemli değildir. Her birimiz kendi kulvarımızda hangi mücadeleyi verirsek verelim mesele vatanımızın bekası, milletimizin istiklal ve istikbali olduğunda aynı safta, aynı ortak paydada buluşabilmeliyiz. Dikkat edersiniz ne zaman ülke ve millet olarak bu hedeflerimizi ilan ettik, ulaşma kararlığını ortaya koyduysak o günden beri başımız belâdan kurtulmuyor.”
İşte bu sebeple Sn. Erdoğan’ın söz ettiği Türkiye İttifakı çok önemlidir. Çünkü huzur silah ve kanla değil sevgi, barış ve uzlaşıyla gelir. Allah'ın dilemesiyle iyilik için çalışanlar kötülük isteyenlere mutlaka üstün geleceklerdir. O halde vicdanımızı kullanalım, ‘iyiler’e katılalım; samimi, merhametli ve adil insanlarla birlik olalım.
Yazar Murat Akan, 2010 yılından itibaren bölgesel güç olma yolunda hızla ilerlerken, “Arap Baharı” ve Suriye iç savaşıyla Türkiye’nin enerji bölgesine ulaşmasının engellendiğini söylüyor. Ve ancak Fırat’ın Doğusunda terör devletine izin verirsek, eski Türkiye'deki gibi ABD’nin her dediğine evet dersek, Doğu Akdeniz’deki haklarımızdan feragat edersek, yerli üretim yerine ABD’nin döküntü silahlarını alıp, S-400 almazsak ekonominin düzeleceğini ifade ediyor...
Kısacası, boyun eğersek!
Tüm gerilimlerin, plânların, entrikaların, akıtılan kanın, üzerimize oynanan oyunların kaynağı Türkiye’nin direnmesi, dik duruyor olması.
İngiliz casusu Lawrence, 1. Dünya Savaşı hakkında fikir beyan ederken şöyle der: “Bu savaşın neticesi, İslâm âleminin hilafet idaresi altında bir daha İngiltere’nin ve Batı’nın karşısına çıkmamasının mutlak şekilde temin edilmesidir.”
Osmanlı Devleti, altı asırlık İslâm âlemi hâkimiyetinden sonra derin güçler tarafından hezimete uğratılarak İslam bayraktarlığına veda etmişti. Baktığımızda, o zamanki durumla bugünkü durum arasında pek fark bulunmuyor.
Irak’ta, Suriye’de, Libya’da, Tunus’ta yapılanların benzeri Türkiye’de de yapılmak isteniyor. Bu açık; bunu görmek gerekiyor. “Beka sorunu” dediğimiz şey işte bunu engelleme mücadelesidir. Beka konusunu hafife almayalım, aklımızı başımıza alalım.
Geçtiğimiz hafta Kutü’l Amare zaferinin 103. yıldönümünü kutladık. Bu zaferi Irak'ta İngiliz emperyalistlere karşı Türk, Kürt, Arap, Süryani, Keldani, Sünni, Şii hep birlikte mücadele ederek kazandık. Ancak birlik olunca Allah güç veriyor, zafer veriyor.
Türkiye İttifakı, Yılmaz Özdil’in, “Mideniz kaldırıyorsa… Afiyet olsun” hezeyanındaki gibi mide işi değil, vicdan işidir. Barışın, huzurun ve güvenliğin hâkim olduğu bir toplumda yaşamayı samimi olarak arzu ediyorsak, bazı fedakârlıklarda bulunmalıyız.
Etrafımıza baktığımızda kötülerin nasıl bir toplum modeli oluşturmayı amaçladıklarını fark edebiliriz. "Kötüler" iyileri çeşitli yöntemlerle susturup-sindiren bir ittifak kurmuşlardır. Bu ittifak dejenerasyonun, sevgisizliğin, kin ve nefretin, zulüm ve acımasızlığın, haksızlıkların, dezenformasyonun, toplumu gerilime düşüren her türlü olayın nedenidir.
O halde vicdan sahibi iyiler, bu çirkinliklere karşı kayıtsız kalmamalıdır. Kasarsak, vicdanımız körelir. Birbirimizi kardeş gibi görmeli, bunun gerçek sevginin gereği ve yaşamamız gereken üstün bir ahlâk olduğunu unutmamalıyız.
Bir olmadan, iri olmadan, diri olmadan kardeş olmadan büyük Türkiye olmak zor. Sn. Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın ifade ettiği gibi;
"Türkiye'nin en büyük gücü, milletimizin birliği ve beraberliğidir. Bugüne kadar ülkemize ve milletimize yönelik tüm saldırıların üstesinden işte bu sayede gelmeyi başardık. Dünyada ve çevremizde yaşanan hadiseler, bize özgürlüğünü, hukukunu, güvenliğini üretimini, bunların işleyişini sağlayan devlet düzenini kaybeden toplumları çok acı akıbetlerin beklediğini göstermektedir… İşte bunun için biz her fırsatta, 'tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet.' diyoruz… Ülkemizin potansiyeli öylesine büyük ki değil 82 milyon, 182 milyon da olsak hepimize yeter… Biz, Rabbimizin ihsanı olan, cesaretiyle, kabiliyetiyle, dirayetiyle, gayretiyle, şefkatiyle geçmişi ve geleceğiyle bambaşka bir ülkeyiz, bambaşka bir milletiz. Biz farklıyız. Ne yaparlarsa yapsınlar, hedeflerimizden vazgeçmeyeceğiz..."
Bugün de ateş çemberinin tam ortasındayız. Gücümüz olmazsa Ortadoğu'yu karıştırma projesi olan 'böl, parçala, yut’ mantığına, 100 yılın projesine karşı duramayız. Güçlü olmalıyız ki ateş sadece bize değil, coğrafyamıza da dokunamasın. Birlikten güç doğar. Biz birlik ve güçlü olursak ülkemize kimse yan bakamaz.
Peygamberimiz(asm)'ın, “Allah’ım! Kalplerimizi birleştir, aramızı ıslah et, bize kurtuluş yollarını göster, bizi karanlıklardan aydınlığa çıkar, bizi her türlü çirkinliklerden, açığından ve gizlisinden uzaklaştır" duası, duamız olsun.
Allah bizi bu sene de Ramazan’a ulaştırdı. Dilerim birliğimiz yönünde hayra vesile olsun.
YORUMLAR