“Yapayalnız dolaşıyor bu çağın insanı. Çünkü birlikte yürüyecek kadar güvenmiyor kimse birbirine.”
(Nuri Pakdil)
Güvenmek sırtını dayamaktır, omuza yaslanmaktır, arkanı rahatça dönebilmektir, sarılmak gibi ihtiyaçtır, heyecan verici bir şeydir. Bir insana ölümüne güvenmek, –Allah’ın izniyle- sonsuza kadar yanında olacağına ümit bağlamak, sadakatsizlik ve vefasızlık yapmayacağına inanmak. Ancak insanın elinden alınan bir duygu bu ve çok büyük bir nimet kaybı. Güven ve doğruluk yok olunca, bugün geriye de fazla bir şey kalmadı.
İnsan güven duymak istiyor. Ama ne kadar az insan birbirine güveniyor bakın. Kişisel gelişim uzmanı kuzenim, çocuğun güven duygusunu babadan aldığını söylüyor. “Ama” diyor “güven öğrenmem gereken babam bana gelip diyor ki; ‘Bu zamanda babana bile güvenmeyeceksin’. Herhangi bir çocuk bu sözü duyduktan sonra, onda güven hissi oluşabilir mi?”
Zor elbette… Toplumda nesilden nesile ‘nasihat’ gibi aktarılan bu olumsuz telkini o baba da muhtemelen dağ gibi arkasında duran kendi babasından almıştı. Adeta paket program gibi hazırlanan, hatta toplumun ‘hayatın kesin gerçeği’ gibi sunduğu birçok prensip, insanların yaşamlarına yanlış bir yön veriyor.
En çok da bu güven problemi sebebiyle insan genellikle hep yalnız ve gerçek anlamda hiç dostu olmadığından yakınıyor. Güvenme duygusu sevgiden daha önemli ve kıymetli. İnsan bunu yediği ilk darbede anlıyor. Güven duygusunu bir kere yitirdi mi insan, geriye hep şüpheler kalıyor.
Birbirine sürekli yalan söyleyen, oyun oynayan, taktik geliştiren kişilerin gerçek dostluğu yaşaması mümkün mü? Bu kimselerin yaşadığı ortam, bir tiyatro sahnesi gibidir… Bu, nefes almadan yalan söyleme üzerine kurulu bir oyundur adeta.
Bu ne kadar yorucu bir hayat. Dürüst insan, çevresine bu tarz oyunlar oynamaz. Ayrıca kendisine böyle oyun oynadığını fark eden insan, o kişiye sevgi ve güven duyamaz. Gerçek dostluk, Allah sevgisi ve korkusu temeli üzerine kurulur. Allah’ın rızasını gözeten insan en iyisini, en hayırlısını düşünür, karşısındaki kişinin de güvenini kazanır.
İnsan güvenin yanı sıra akıl, samimiyet ve dürüstlük arar. Bu özellikleri hissetmek insanı çok rahatlatır. İnsan, dostunun Allah’tan gücü yettiğince korktuğuna inanıyorsa, Allah’a aşkla bağlı olduğuna inanıyorsa o zaman güvenin konforunu yaşar. Allah’tan derin bir saygıyla korkan kişi akıllıdır ve karşısındakini çok etkiler. Onun her sözü güzel sözdür ve hoşuna gider, içini açar.
Günümüz evli eşleri de çoğunlukla birbirine güvenmeyen ve dost olamayan kişiler. Sık sık yalana başvuruyorlar. Kadın her an aldatılma ya da terk edilme korkusu içinde yaşıyor, erkek de çıkarları nedeniyle karısının kendisini maddi olarak değerlendirdiğini düşünüyor. Her ikisi de ruhlarına saygı duyulmadığından emin. İnsanın gerçek anlamda mutlu olabilmesi için güvendiği, sevdiği ve yalan söylemeyen, Allah’tan korkan, samimi insanlara ihtiyacı var.
Güven verici olabilmesi için insanda Allah sevgisi, Allah korkusu ve derin iman olması lâzım. Allah’tan korkmayan birine nasıl güvenilebilir? Allah’ın sonsuz gücünü fark edemeyecek kadar zayıf akılda bir insandan ne derece dostluk beklenebilir? İnsan güvenemediği kişiye hayatını ve kalbini açabilir mi?
Allah’a yakın olduğu zaman O’nun sıfatları insan üzerinde tecelli eder. Karşısındaki kişide Allah’ın tecellisi olan aklı ve güzel ahlâkı gören, ruhu onunla tatmin bulan insan her türlü çileye, her türlü zorluğa göğüs gerer, mutluluğu yaşar. İşte bu gerçek dostluktur; Allah aşkının yansımasıdır. Bu dostluğu samimi yaşayan insan, acıyı da belayı da her şeyi kabul eder.
Güvenilir insan için nefsinin bencil tutkuları değil, dostlarının istekleri önceliklidir. Güven vermek isteyen insan nefsini terk etmeli. Nefsini gözeten, onu örtüp-saran kişi, güvenilir olma özelliği gösteremez. Nefis şeytanın etkisindedir, şeytanın sözcüsüdür. Dolayısıyla nefsinin yanında olan kişi, gerçek anlamda dost olamaz. Çünkü yaşanan bir olayda seçim yapması gerektiğinde, karşısındakini değil kendi çıkarlarını seçer.
İnsanların birbirlerine güvenemiyor olması korkunç bir durum. Temeli Allah sevgisine değil, karşılıklı çıkar ilişkilerine dayanan arkadaşlıklar, zamanla azaba dönüşüyor. Gerçek dostluklar kurmak ve gerçek dostluğun güzelliğini yaşamak isteyen insan, özellikleri konusunda öncelikle kendisini gözden geçirmeli. Güvenilir olmak ve güven duymak, insan için çok önemli bir ihtiyaç. Bu, imanın getirdiği en önemli özellik ve insan için güven, dünyanın en büyük nimetlerinden biri.
Müminlerin kalplerine, imanlarına iman katıp-artırsınlar diye, 'güven duygusu ve huzur' indiren O'dur… (Fetih Suresi, 4)
Elif E Bayraktar
(Nuri Pakdil)
Güvenmek sırtını dayamaktır, omuza yaslanmaktır, arkanı rahatça dönebilmektir, sarılmak gibi ihtiyaçtır, heyecan verici bir şeydir. Bir insana ölümüne güvenmek, –Allah’ın izniyle- sonsuza kadar yanında olacağına ümit bağlamak, sadakatsizlik ve vefasızlık yapmayacağına inanmak. Ancak insanın elinden alınan bir duygu bu ve çok büyük bir nimet kaybı. Güven ve doğruluk yok olunca, bugün geriye de fazla bir şey kalmadı.
İnsan güven duymak istiyor. Ama ne kadar az insan birbirine güveniyor bakın. Kişisel gelişim uzmanı kuzenim, çocuğun güven duygusunu babadan aldığını söylüyor. “Ama” diyor “güven öğrenmem gereken babam bana gelip diyor ki; ‘Bu zamanda babana bile güvenmeyeceksin’. Herhangi bir çocuk bu sözü duyduktan sonra, onda güven hissi oluşabilir mi?”
Zor elbette… Toplumda nesilden nesile ‘nasihat’ gibi aktarılan bu olumsuz telkini o baba da muhtemelen dağ gibi arkasında duran kendi babasından almıştı. Adeta paket program gibi hazırlanan, hatta toplumun ‘hayatın kesin gerçeği’ gibi sunduğu birçok prensip, insanların yaşamlarına yanlış bir yön veriyor.
En çok da bu güven problemi sebebiyle insan genellikle hep yalnız ve gerçek anlamda hiç dostu olmadığından yakınıyor. Güvenme duygusu sevgiden daha önemli ve kıymetli. İnsan bunu yediği ilk darbede anlıyor. Güven duygusunu bir kere yitirdi mi insan, geriye hep şüpheler kalıyor.
Birbirine sürekli yalan söyleyen, oyun oynayan, taktik geliştiren kişilerin gerçek dostluğu yaşaması mümkün mü? Bu kimselerin yaşadığı ortam, bir tiyatro sahnesi gibidir… Bu, nefes almadan yalan söyleme üzerine kurulu bir oyundur adeta.
Bu ne kadar yorucu bir hayat. Dürüst insan, çevresine bu tarz oyunlar oynamaz. Ayrıca kendisine böyle oyun oynadığını fark eden insan, o kişiye sevgi ve güven duyamaz. Gerçek dostluk, Allah sevgisi ve korkusu temeli üzerine kurulur. Allah’ın rızasını gözeten insan en iyisini, en hayırlısını düşünür, karşısındaki kişinin de güvenini kazanır.
İnsan güvenin yanı sıra akıl, samimiyet ve dürüstlük arar. Bu özellikleri hissetmek insanı çok rahatlatır. İnsan, dostunun Allah’tan gücü yettiğince korktuğuna inanıyorsa, Allah’a aşkla bağlı olduğuna inanıyorsa o zaman güvenin konforunu yaşar. Allah’tan derin bir saygıyla korkan kişi akıllıdır ve karşısındakini çok etkiler. Onun her sözü güzel sözdür ve hoşuna gider, içini açar.
Günümüz evli eşleri de çoğunlukla birbirine güvenmeyen ve dost olamayan kişiler. Sık sık yalana başvuruyorlar. Kadın her an aldatılma ya da terk edilme korkusu içinde yaşıyor, erkek de çıkarları nedeniyle karısının kendisini maddi olarak değerlendirdiğini düşünüyor. Her ikisi de ruhlarına saygı duyulmadığından emin. İnsanın gerçek anlamda mutlu olabilmesi için güvendiği, sevdiği ve yalan söylemeyen, Allah’tan korkan, samimi insanlara ihtiyacı var.
Güven verici olabilmesi için insanda Allah sevgisi, Allah korkusu ve derin iman olması lâzım. Allah’tan korkmayan birine nasıl güvenilebilir? Allah’ın sonsuz gücünü fark edemeyecek kadar zayıf akılda bir insandan ne derece dostluk beklenebilir? İnsan güvenemediği kişiye hayatını ve kalbini açabilir mi?
Allah’a yakın olduğu zaman O’nun sıfatları insan üzerinde tecelli eder. Karşısındaki kişide Allah’ın tecellisi olan aklı ve güzel ahlâkı gören, ruhu onunla tatmin bulan insan her türlü çileye, her türlü zorluğa göğüs gerer, mutluluğu yaşar. İşte bu gerçek dostluktur; Allah aşkının yansımasıdır. Bu dostluğu samimi yaşayan insan, acıyı da belayı da her şeyi kabul eder.
Güvenilir insan için nefsinin bencil tutkuları değil, dostlarının istekleri önceliklidir. Güven vermek isteyen insan nefsini terk etmeli. Nefsini gözeten, onu örtüp-saran kişi, güvenilir olma özelliği gösteremez. Nefis şeytanın etkisindedir, şeytanın sözcüsüdür. Dolayısıyla nefsinin yanında olan kişi, gerçek anlamda dost olamaz. Çünkü yaşanan bir olayda seçim yapması gerektiğinde, karşısındakini değil kendi çıkarlarını seçer.
İnsanların birbirlerine güvenemiyor olması korkunç bir durum. Temeli Allah sevgisine değil, karşılıklı çıkar ilişkilerine dayanan arkadaşlıklar, zamanla azaba dönüşüyor. Gerçek dostluklar kurmak ve gerçek dostluğun güzelliğini yaşamak isteyen insan, özellikleri konusunda öncelikle kendisini gözden geçirmeli. Güvenilir olmak ve güven duymak, insan için çok önemli bir ihtiyaç. Bu, imanın getirdiği en önemli özellik ve insan için güven, dünyanın en büyük nimetlerinden biri.
Müminlerin kalplerine, imanlarına iman katıp-artırsınlar diye, 'güven duygusu ve huzur' indiren O'dur… (Fetih Suresi, 4)
Elif E Bayraktar
YORUMLAR