Yüce Allah biz kullarına nasıl bir ahlaka sahip olmamız, nasıl bir yaşam sürmemiz gerektiğini detaylı olarak bildiriyor. Allah'ın buyruklarının itaatle yerine getirilmesiyle ancak gerçek din ahlakı yaşanır. Çoğu insan böyle yaşamayı reddediyor. Allah'ın hükümlerine teslim olmuyor, nefislerinin de tatmin olacağı bir yaşam tarzı oluşturmaya çalışıyor. Dinin kurallarına uymak yerine, dini, kendi kuralları ve prensiplerine uygun hale getirmeye uğraşıyor. Din ahlakını, kendi mantığına uygun düştüğü sürece yaşıyor, aksi halde reddediyor… Büyük yanılgı. Çünkü gerçek din ahlakı, insanların kurallarıyla değil, Allah'ın hükümleriyle yaşanabilir.
Kur’an’ın, "Onlar hala cahiliye hükmünü mü arıyorlar?" (Maide Suresi, 50) ayetindeki gibi, insanları yanlış yollara sürükleyen sebeplerden biri, cahiliye yaşamının din dışı sapkın mantıklarıdır. Oysa Kur’an'da, tek hüküm koyucunun, en iyi hüküm veren Yüce Allah olduğu, "...Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için hükmü, Allah'tan daha güzel olan kimdir?" (Maide Suresi, 50) ayetiyle bildiriliyor.
Çoğu insanın akıl ve vicdanlarını değil nefislerini dinlemeleri, Allah'ın beğendiği ahlakı yaşamaktan alıkoyan önemli bir unsur. Nefislerinin istek ve tutkularına göre hareket eden bu kişiler hak olana değil, batıl olana uyuyor, hem kendilerine hem de çevrelerine büyük sıkıntılar veriyorlar. Kur’an'da, nefsin bencil tutkularının insanları hep kötülüğe yönlendirdiği bildiriliyor:
... Gerçekten nefis, -Rabbim'in kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir… (Yusuf Suresi, 53)
İnsanların yaratılışına en uygun olan, Allah’ın dinidir. İnsanların kendi mantıklarına, kültür ve birikimlerine göre çıkardıkları sonuçlar, sıkıntılara sebep olur. Kur’an ahlakından uzak yaşayan kişiler, her şeyin nefislerine uygun olmasını isterler. Olaylar nefsani planlarına uygun gelişmediğinde, çok ani çıkışlar yapabilirler. Sevgilerinde bile Allah’ın hoşnutluğunu ve rahmetini gözetmez, dünyevi çıkarlarına göre hareket ederler. Bencillikleri ve duygusallıkları nedeniyle adil olamaz, adaleti ayakta tutamazlar.
Samimi müminler, Allah'ın her şeyi bir hayır ve güzellikle yarattığının, her olayın-hatta musibetlerin- bir hikmetle geliştiğinin, kaderlerinde olanı yaşadıklarının bilincinde hareket ederler. Rabbimizin verdiği tüm nimetlere şükür içindedirler ve yalnızca O'na tevekkül ederler.
Bu nedenle, iman etmeyen insanların yaşadıkları endişeden, korkudan, güvensizlikten uzaktırlar. Çünkü isteklerini insanların değil, Allah'ın yerine getireceğini bilerek, yalnızca O'na yönelip dönerler. Allah'ın sevdiği gibi bir yaşam sürdüklerinde, kendilerine en güzel karşılığı vereceğini umut ederler. Rabbimizin nimetlerinden biri olan sevgiyi de, bu şuur ve bilinçle derin ve güzel yaşarlar. Kısacası, Allah'ın bildirdiği gibi yaşayanlarla, insanların koyduğu kurallara göre yaşayanlar arasında hayatlarının her anında derin ayrılıklar vardır.
Allah'ın indirdiği dışında açıklamalar getirmeye çalışmak, yorumlarda bulunmak insana her zaman kayıp getirecektir. Kur’an, "... Aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma..." (Maide Suresi, 48) ayetiyle müminlerin ölçüsünün ve yol göstericisinin, indirdiği hükümler olduğunu bildiriyor. Bundan başka yolların insanı doğrulara ve aydınlığa değil, yanlışa ve karanlıklara çıkaracağı kesindir.
Gerçek Kur’an ahlakı, Allah'ın tarif ettiği ahlaktır. Eksiksiz olarak yaşamak ise Kur’an’a ve Peygamberimiz (asm)'ın yoluna tam olarak uyulduğunda yaşanabilir. O yola girmezsek, Allah’ın dünyayı devam ettirmesi için ne sebep var? Burada yiyip içip, eğlenelim, keyfimize bakalım, çoğalalım, Allah’ı unutalım diye mi yarattı dünyayı? “Ben size oyun, eğlence olsun diye dünyayı yaratmadım” buyurmuyor mu? Nefislerinin istek ve tutkularına göre yaşamayı seçenleri bekleyen sonuç, sapkınlık değil mi?
Buna rağmen sana icabet etmeyecek olurlarsa, artık bil ki, onlar, gerçekten kendi heva (istek ve tutku)larına uymaktadırlar. Oysa Allah'tan bir kılavuz (doğru yol gösterici) olmaksızın, kendi istek ve tutkularına (hevasına) uyandan daha sapkın kimdir?.. (Kasas Suresi, 50)
İnsan önündeki iki yoldan birini tercih edecek, ikisinin arasında bir ahlak olmaz. Ya çoğunluğun uyduğu şeytanın sistemini, ya da azınlığın itaat ettiği Allah’ın sistemini... Biraz Allah’ın, arada şeytanın sisteminde yaşamaya çalışmak, insanın kendisine karşı samimiyetsizliğidir.
“Kur’an’a tabiiyim” diyen, Kur’an’a göre yaşar. Kişiye göre din yaşanmaz. Samimi insanın yaşadığı; hükümlerinde asla ortağı, benzeri ve dengi bulunmayan, hüküm koyanların hâkimi olan Allah’ın dinidir.
Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz?
Yoksa (elinizde) ders okumakta olduğunuz bir kitap mı var?
İçinde, neyi seçip-beğenirseniz, mutlaka sizin olacak diye.
Yoksa sizin için üzerimizde kıyamete kadar sürüp gidecek bir yemin mi var ki siz ne hüküm verirseniz o, mutlaka sizin kalacak, diye.
Onlara sor: "Hangisi bunun savunuculuğunu yapacak? (Kalem Suresi, 36-40)
Elif E. Bayraktar
Kur’an’ın, "Onlar hala cahiliye hükmünü mü arıyorlar?" (Maide Suresi, 50) ayetindeki gibi, insanları yanlış yollara sürükleyen sebeplerden biri, cahiliye yaşamının din dışı sapkın mantıklarıdır. Oysa Kur’an'da, tek hüküm koyucunun, en iyi hüküm veren Yüce Allah olduğu, "...Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için hükmü, Allah'tan daha güzel olan kimdir?" (Maide Suresi, 50) ayetiyle bildiriliyor.
Çoğu insanın akıl ve vicdanlarını değil nefislerini dinlemeleri, Allah'ın beğendiği ahlakı yaşamaktan alıkoyan önemli bir unsur. Nefislerinin istek ve tutkularına göre hareket eden bu kişiler hak olana değil, batıl olana uyuyor, hem kendilerine hem de çevrelerine büyük sıkıntılar veriyorlar. Kur’an'da, nefsin bencil tutkularının insanları hep kötülüğe yönlendirdiği bildiriliyor:
... Gerçekten nefis, -Rabbim'in kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir… (Yusuf Suresi, 53)
İnsanların yaratılışına en uygun olan, Allah’ın dinidir. İnsanların kendi mantıklarına, kültür ve birikimlerine göre çıkardıkları sonuçlar, sıkıntılara sebep olur. Kur’an ahlakından uzak yaşayan kişiler, her şeyin nefislerine uygun olmasını isterler. Olaylar nefsani planlarına uygun gelişmediğinde, çok ani çıkışlar yapabilirler. Sevgilerinde bile Allah’ın hoşnutluğunu ve rahmetini gözetmez, dünyevi çıkarlarına göre hareket ederler. Bencillikleri ve duygusallıkları nedeniyle adil olamaz, adaleti ayakta tutamazlar.
Samimi müminler, Allah'ın her şeyi bir hayır ve güzellikle yarattığının, her olayın-hatta musibetlerin- bir hikmetle geliştiğinin, kaderlerinde olanı yaşadıklarının bilincinde hareket ederler. Rabbimizin verdiği tüm nimetlere şükür içindedirler ve yalnızca O'na tevekkül ederler.
Bu nedenle, iman etmeyen insanların yaşadıkları endişeden, korkudan, güvensizlikten uzaktırlar. Çünkü isteklerini insanların değil, Allah'ın yerine getireceğini bilerek, yalnızca O'na yönelip dönerler. Allah'ın sevdiği gibi bir yaşam sürdüklerinde, kendilerine en güzel karşılığı vereceğini umut ederler. Rabbimizin nimetlerinden biri olan sevgiyi de, bu şuur ve bilinçle derin ve güzel yaşarlar. Kısacası, Allah'ın bildirdiği gibi yaşayanlarla, insanların koyduğu kurallara göre yaşayanlar arasında hayatlarının her anında derin ayrılıklar vardır.
Allah'ın indirdiği dışında açıklamalar getirmeye çalışmak, yorumlarda bulunmak insana her zaman kayıp getirecektir. Kur’an, "... Aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma..." (Maide Suresi, 48) ayetiyle müminlerin ölçüsünün ve yol göstericisinin, indirdiği hükümler olduğunu bildiriyor. Bundan başka yolların insanı doğrulara ve aydınlığa değil, yanlışa ve karanlıklara çıkaracağı kesindir.
Gerçek Kur’an ahlakı, Allah'ın tarif ettiği ahlaktır. Eksiksiz olarak yaşamak ise Kur’an’a ve Peygamberimiz (asm)'ın yoluna tam olarak uyulduğunda yaşanabilir. O yola girmezsek, Allah’ın dünyayı devam ettirmesi için ne sebep var? Burada yiyip içip, eğlenelim, keyfimize bakalım, çoğalalım, Allah’ı unutalım diye mi yarattı dünyayı? “Ben size oyun, eğlence olsun diye dünyayı yaratmadım” buyurmuyor mu? Nefislerinin istek ve tutkularına göre yaşamayı seçenleri bekleyen sonuç, sapkınlık değil mi?
Buna rağmen sana icabet etmeyecek olurlarsa, artık bil ki, onlar, gerçekten kendi heva (istek ve tutku)larına uymaktadırlar. Oysa Allah'tan bir kılavuz (doğru yol gösterici) olmaksızın, kendi istek ve tutkularına (hevasına) uyandan daha sapkın kimdir?.. (Kasas Suresi, 50)
İnsan önündeki iki yoldan birini tercih edecek, ikisinin arasında bir ahlak olmaz. Ya çoğunluğun uyduğu şeytanın sistemini, ya da azınlığın itaat ettiği Allah’ın sistemini... Biraz Allah’ın, arada şeytanın sisteminde yaşamaya çalışmak, insanın kendisine karşı samimiyetsizliğidir.
“Kur’an’a tabiiyim” diyen, Kur’an’a göre yaşar. Kişiye göre din yaşanmaz. Samimi insanın yaşadığı; hükümlerinde asla ortağı, benzeri ve dengi bulunmayan, hüküm koyanların hâkimi olan Allah’ın dinidir.
Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz?
Yoksa (elinizde) ders okumakta olduğunuz bir kitap mı var?
İçinde, neyi seçip-beğenirseniz, mutlaka sizin olacak diye.
Yoksa sizin için üzerimizde kıyamete kadar sürüp gidecek bir yemin mi var ki siz ne hüküm verirseniz o, mutlaka sizin kalacak, diye.
Onlara sor: "Hangisi bunun savunuculuğunu yapacak? (Kalem Suresi, 36-40)
Elif E. Bayraktar
YORUMLAR