Dünya hayatı kusursuz yaratılmış bir imtihan ve eğitim ortamı. Allah bizi hata ve pişmanlıklarımızla da eğitir. Yaptığımız hata da sınanmamız içindir ki bize düşen, hatamızın da bir kader üzere hayırla gerçekleştiğinin bilincinde, tevekkül etmektir.
Allah’tan gelen her musibetin ardında bir hikmet ve hayır olduğunun bilincinde olmak, insanı karamsarlığa, mutsuzluğa, pişmanlık ve öfkeye sürüklemez. Hatasını gözünde büyütmesi, hataları nedeniyle insanın kendini değersiz görmesi Kur’ani bir bakış açısı değildir. Dünya üzerinde yaşamış, yaşayan, yaşayacak tek bir hatasız insan yoktur. Hata, sevap hepsi birer renktir. Kaldı ki;
Hatası, insanın ibadetine ve ahlâkının güzelleşmesine vesile olur.
İnsan hatasını fark ettiği için şükreder.
Allah'tan bağışlanma diler.
Tevbe eder.
Aynı hataya düşmemek için dua eder.
Hatasından ders çıkarır, öğüt alır.
Korkusu artar, tevekkül eder, Allah'a yönelir.
Yaptığı hatadan dolayı müminin kendisine karşı güvensiz bir ruh haline sahip olması yanlıştır. Mümin, “insanlar ne der, hakkımda ne düşünürler, ya bana sevgileri ve güvenleri azalırsa?” gibi düşüncelerle vesveseye kapılmaz. Mümin insanların değil, yalnızca Allah’ın hoşnutluğunu kazanmayı hedefler. Bir hatası olduğunda da Allah’ın sonsuz bağışlayan olduğunun bilincinde yalnızca Rabbinden bağışlanma diler.
Aczinin farkında ve her an hataya düşebileceğinin bilincinde olan insan için hata yapmak, asla küçük düşme nedeni olmaz. İmanî zafiyet içindeki insan ise her zorlu olayda üzüntü, stres, korku gibi duyguları yoğun hisseder. Hata yapmak ayrıca diğer insanların gözünde küçük düşeceği korkusuyla onun için büyük azaptır. Allah’a teslimiyeti yaşayamadığından, psikolojik açıdan çöker. Çünkü Allah’ın beğendiği ahlâkı yaşamayan kişiler arasında hataya yer yoktur. Hata yapan kişi toplumda adeta damgalanır; bağışlanmaz, ezmeye çalışılır.
"Hatalarımızdan ders çıkarmak, akıllıca bir şeydir. Başkalarının hatalarından ders çıkarmak, daha akıllıca bir şeydir" der H. Segal. İnsan başkalarının hayatından ve hatalarından da ders alır, aynı yanlışa düşmemek için gayret eder. Ayrıca, hata yapan arkadaşını yalnız bırakmaz, aksine yardımcı olur. Pişmanlık duyması ve kendini düzeltmek için çaba harcaması sebebiyle ona olan sevgi ve saygısı artar. En ufak hatasında eşini, dostunu, 'sevdiğini' silebilen insanın hissettiği gerçek sevgi değildir zaten. Sevgi, hata yaptığında da rahmanî merhametle sevdiğinin yanında olmaktır.
Bağışlamak sevginin önünü açar; hatayı affetmemek, sürekli öfke ve kin, Kur’an’a uygun değildir. İlk an öfke hissetse bile, öfkesini yenerek ve sabrederek güzel ahlâk göstermeli insan... Sevgiye sarılmalı, sevdiğini kaybetmemek için çaba göstermeli. Ama hatasını sürekli tekrarlamakta ısrar eden kişi bir de ‘gel-git’ler yaşıyorsa geldiği gibi gitmeli. Sevgi önemli ama zaman da değerli çünkü.
Hata yapmak elbette insanî bir özellik ama bir hata yapmışsa hatasını kabul etmeyi, gönül almayı, özür dilemeyi bilecek insan. Bencillik etmeyecek, çıkarlarını gözetmeyecek. Eğer erdemli ise...
Eski hatalarımızı unutursak, aynı hataları tekrarlamaya mahkûmuz demektir. İnsanız ya, her an bir hata yapabilir, günah işleyebiliriz. Hiç birimiz kusursuzluk iddiasında olamaz, kendimizi hata yapmaktan müstağni göremeyiz. Henüz yaşıyorken, her insan için Allah'tan bağışlanma dileme ve tevbe kapısı açıktır. Zaaflarımızın ve aczimizin farkında isek, aynı hata ve günahlara dönmemek için, çalmadan girmek lâzım içeri…
Gafur olan Allah, tevbemizi kabul edip geceyi gündüzün üstüne, gündüzü de gecenin üstüne sarıp-örttüğü gibi hatalarımızı da örtsün. Pişmanlığımızı Kendisine yakınlaşma vesilesi kılsın. Hikmetini düşünmeyi nasip etsin. Yaptığımız hatayı anlayıp, yanlışımızı düzeltmemiz için isabet eden musibetin ‘şefkat tokadı’ olduğunu düşünüyorsak, karşılığını ahirete bırakmadığı için bize şükretmeyi ilham etsin.
“... Allah sizi, asıl Kendisinin cezasından korunmanız için uyarıyor. Allah kullarına karşı çok merhametlidir.” (Al-i İmran Suresi, 30)
Elif E. Bayraktar
YORUMLAR