Sadece bulundukları anı yaşamayı hayat felsefesi haline getirmiş olan insanlar, Allah’ın ibret olması için yarattığı görüntülere karşı duyarsız kalır ve adeta at gözlüğü takmış gibi yalnız baktıkları yeri görürler. Onların kendilerine ait olan küçücük bir dünyaları vardır. Çevrelerinde olup biten olaylar, ders çıkarılması gereken uyarılar değil, ‘hayatın cilveleri’dir. Kur’an’da bu insanların, toplumda yaşanan olayları düşünmedikleri ve hafife aldıkları konusunda bilgiler verilir;
…"Atalarımıza da (bazen) şiddetli sıkıntılar (bazen da) refah ve genişlikler dokunmuştu" dediler... (A'raf Suresi, 95)
Allah'ın açık delillerine rağmen, yaratılış nedenini düşünmeyen, sorumsuz, şuursuz ve ilgisiz davranışlarda bulunan, kısacası gaflette olan bu insanlar, Allah'ın varlığını bildikleri halde O'ndan uzak yaşarlar. Emir ve yasakları doğrultusunda Allah’ın sınırlarını korumak bu kişilerin hiç düşünmedikleri bir kavramdır. Allah, Kur’an'da gaflet içinde yaşayan insanları bize şöyle tanıtır:
"İnsanları sorgulama (zamanı) yaklaştı, kendileri ise gaflet içinde yüz çeviriyorlar. Rablerinden kendilerine yeni bir hatırlatma gelmeyiversin, bunu mutlaka oyun konusu yaparak dinliyorlar." (Enbiya Suresi,1-2)
Bu insanlar için önemli olan, 'bir kez gelinen dünyanın tadını çıkarmak, doya doya yaşamak'tır. Ölüm, hesap günü, ahiret, asla düşünmedikleri, hatırlarına bile getirmedikleri konulardır. Dünyadaki kısa mutluluklar için sonsuz ahiret hayatını ve oradaki sonsuz azabı düşünmeden, adeta uyuşmuş gibi yaşarlar. Akılları örtülmüş, şuurları kapanmıştır.
Kur’an’ın, “Şu halde sen, kendilerine vadedilen (azab) günlerine kavuşuncaya kadar onları bırak; dalıp-oynasınlar, oyalansınlar” (Mearic Suresi, 42) ayetinde gafletteki bu insanlar için, bırakın oynayıp oyalansınlar buyrulur. Dünya hayatına meyleden insanlar da akılları baliğ olmamış çocuklar gibidirler; oynayıp oyalanır, boşa vakit geçirirler, ‘zaman öldürür’ler. Oysa zaman ‘öldürmek’ için değil, ‘kazanmak’ için vardır. İnanan insanlar için ise her saniye çok değerlidir. Allah’ın, “Şu halde boş kaldığın zaman, durmaksızın (dua ve ibadetle) yorulmaya-devam et” (İnşirah Suresi, 7) emri gereği boş işlerle uğraşmazlar.
Yaratılmış her şeyin bir amacı ve görevi vardır. Ancak gaflet içinde yaşayan insanlar gerçek amaç ve görevlerinin ‘Allah’a kulluk ve ibadet’ olduğunu düşünmezler bile. Çok kısa sürecek olan dünya hayatında sadece nefislerinin arzularını tatmin etmeye çalışırlar. Peşlerinden koştukları idealleri 'yok olacak şeyler'dir ancak bunun şuurunda değillerdir. Kuran'da bu insanlar, 'hayvanlar gibi, hatta daha aşağılık' olarak nitelendirilir;
"Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalpleri vardır, bununla kavrayıp- anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır." (A’raf Suresi,179)
Gaflet içinde olan insan, hayal dünyasında yaşıyor gibidir. Ona göre yaşamında yanlış bir şey yoktur, her şey yolundadır; bu nedenle uyarılara kapalıdır, kendini yeterli görmektedir. İnsanın, Rabbini tanıması için verilmiş olan kalpleri, görme ve işitme duyuları, bu uyarıları dinlememekte ısrar eden insanlarda mühürlenmiştir;
"Onlar, Allah'ın, kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir. Gafil olanlar onların ta kendileridir." (Nahl Suresi,108)
Olayları hafife almanın, duyarsız davranmanın hiçbir yararı olmaz. Ve gafletteki kişinin dünyadaki bu umursamaz ruh hali, ölümüyle birlikte Allah'ın huzurunda sona erer. Artık tüm gerçekler apaçık karşısındadır. 'Görüş gücü keskindir', ancak o gün ona hiçbir yarar sağlamaz;
;
"Andolsun, sen bundan gaflet içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp kaldırdık. Artık bugün görüş gücün keskindir." (Kaf Suresi,22)
Samimi olarak düşünebilmek- Allah'ın izniyle- insanın gafletten kurtularak iman etmesini sağlayabilir. İnsan, ayette de bildirildiği gibi; 'kendi başına ve sorumsuz' değildir. Her an -bütün yaratılmışlar gibi- Allah'ın kontrolündedir. Kendisi, ne kalbinin atmasını sağlayabilir, ne de örneğin; vücudunda her dakika 200 milyon hücrenin üretilmesini denetleyen hormonu salgılayabilir. İnsan ne kendi vücudundaki, ne de evrendeki olağanüstü sistemlerden herhangi birini kontrol altına alabilir. Dahası tüm bu mucizevi sistemlerde hiçbir rolü de yoktur, ‘her şey’ o farkında bile değilken gerçekleşir. Tüm bunları samimiyetle düşünen insan, şuurunu örten gaflet perdesini kaldırabilir ve yarattığı her şeyi her an hükmü altında tutan Allah'ın kudretini gereği gibi takdir etmeye güç yetirebilir.
Allah her insana imtihanlarından ders çıkarıp öğüt alacak fırsatı defalarca verir. Yaşayan her insan için gafletten kurtularak, imanı yaşama umudu vardır. Kurtuluş yollarını ise Allah Kur’an'da bildirmiştir. Allah'a yönelmek, O'nun hoşnutluğunu dilemek, O'ndan korkup sakınmak insanı gerçek akıl ve imana ulaştırır. Samimi olarak Rabbine yönelen insan, O'nun rahmetini, rızasını ve cennetini umabilir;
"Rabbiniz sizin içinizdekini daha iyi bilir. Eğer siz salih olursanız, şüphesiz O da,(Kendisine) yönelip dönenleri bağışlayıcıdır." (İsra Suresi, 25)
Elif E. Bayraktar
…"Atalarımıza da (bazen) şiddetli sıkıntılar (bazen da) refah ve genişlikler dokunmuştu" dediler... (A'raf Suresi, 95)
Allah'ın açık delillerine rağmen, yaratılış nedenini düşünmeyen, sorumsuz, şuursuz ve ilgisiz davranışlarda bulunan, kısacası gaflette olan bu insanlar, Allah'ın varlığını bildikleri halde O'ndan uzak yaşarlar. Emir ve yasakları doğrultusunda Allah’ın sınırlarını korumak bu kişilerin hiç düşünmedikleri bir kavramdır. Allah, Kur’an'da gaflet içinde yaşayan insanları bize şöyle tanıtır:
"İnsanları sorgulama (zamanı) yaklaştı, kendileri ise gaflet içinde yüz çeviriyorlar. Rablerinden kendilerine yeni bir hatırlatma gelmeyiversin, bunu mutlaka oyun konusu yaparak dinliyorlar." (Enbiya Suresi,1-2)
Bu insanlar için önemli olan, 'bir kez gelinen dünyanın tadını çıkarmak, doya doya yaşamak'tır. Ölüm, hesap günü, ahiret, asla düşünmedikleri, hatırlarına bile getirmedikleri konulardır. Dünyadaki kısa mutluluklar için sonsuz ahiret hayatını ve oradaki sonsuz azabı düşünmeden, adeta uyuşmuş gibi yaşarlar. Akılları örtülmüş, şuurları kapanmıştır.
Kur’an’ın, “Şu halde sen, kendilerine vadedilen (azab) günlerine kavuşuncaya kadar onları bırak; dalıp-oynasınlar, oyalansınlar” (Mearic Suresi, 42) ayetinde gafletteki bu insanlar için, bırakın oynayıp oyalansınlar buyrulur. Dünya hayatına meyleden insanlar da akılları baliğ olmamış çocuklar gibidirler; oynayıp oyalanır, boşa vakit geçirirler, ‘zaman öldürür’ler. Oysa zaman ‘öldürmek’ için değil, ‘kazanmak’ için vardır. İnanan insanlar için ise her saniye çok değerlidir. Allah’ın, “Şu halde boş kaldığın zaman, durmaksızın (dua ve ibadetle) yorulmaya-devam et” (İnşirah Suresi, 7) emri gereği boş işlerle uğraşmazlar.
Yaratılmış her şeyin bir amacı ve görevi vardır. Ancak gaflet içinde yaşayan insanlar gerçek amaç ve görevlerinin ‘Allah’a kulluk ve ibadet’ olduğunu düşünmezler bile. Çok kısa sürecek olan dünya hayatında sadece nefislerinin arzularını tatmin etmeye çalışırlar. Peşlerinden koştukları idealleri 'yok olacak şeyler'dir ancak bunun şuurunda değillerdir. Kuran'da bu insanlar, 'hayvanlar gibi, hatta daha aşağılık' olarak nitelendirilir;
"Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalpleri vardır, bununla kavrayıp- anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır." (A’raf Suresi,179)
Gaflet içinde olan insan, hayal dünyasında yaşıyor gibidir. Ona göre yaşamında yanlış bir şey yoktur, her şey yolundadır; bu nedenle uyarılara kapalıdır, kendini yeterli görmektedir. İnsanın, Rabbini tanıması için verilmiş olan kalpleri, görme ve işitme duyuları, bu uyarıları dinlememekte ısrar eden insanlarda mühürlenmiştir;
"Onlar, Allah'ın, kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir. Gafil olanlar onların ta kendileridir." (Nahl Suresi,108)
Olayları hafife almanın, duyarsız davranmanın hiçbir yararı olmaz. Ve gafletteki kişinin dünyadaki bu umursamaz ruh hali, ölümüyle birlikte Allah'ın huzurunda sona erer. Artık tüm gerçekler apaçık karşısındadır. 'Görüş gücü keskindir', ancak o gün ona hiçbir yarar sağlamaz;
;
"Andolsun, sen bundan gaflet içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp kaldırdık. Artık bugün görüş gücün keskindir." (Kaf Suresi,22)
Samimi olarak düşünebilmek- Allah'ın izniyle- insanın gafletten kurtularak iman etmesini sağlayabilir. İnsan, ayette de bildirildiği gibi; 'kendi başına ve sorumsuz' değildir. Her an -bütün yaratılmışlar gibi- Allah'ın kontrolündedir. Kendisi, ne kalbinin atmasını sağlayabilir, ne de örneğin; vücudunda her dakika 200 milyon hücrenin üretilmesini denetleyen hormonu salgılayabilir. İnsan ne kendi vücudundaki, ne de evrendeki olağanüstü sistemlerden herhangi birini kontrol altına alabilir. Dahası tüm bu mucizevi sistemlerde hiçbir rolü de yoktur, ‘her şey’ o farkında bile değilken gerçekleşir. Tüm bunları samimiyetle düşünen insan, şuurunu örten gaflet perdesini kaldırabilir ve yarattığı her şeyi her an hükmü altında tutan Allah'ın kudretini gereği gibi takdir etmeye güç yetirebilir.
Allah her insana imtihanlarından ders çıkarıp öğüt alacak fırsatı defalarca verir. Yaşayan her insan için gafletten kurtularak, imanı yaşama umudu vardır. Kurtuluş yollarını ise Allah Kur’an'da bildirmiştir. Allah'a yönelmek, O'nun hoşnutluğunu dilemek, O'ndan korkup sakınmak insanı gerçek akıl ve imana ulaştırır. Samimi olarak Rabbine yönelen insan, O'nun rahmetini, rızasını ve cennetini umabilir;
"Rabbiniz sizin içinizdekini daha iyi bilir. Eğer siz salih olursanız, şüphesiz O da,(Kendisine) yönelip dönenleri bağışlayıcıdır." (İsra Suresi, 25)
Elif E. Bayraktar
YORUMLAR