Hani o iftirayı dilden dile dolaştırıyor; hakkında hiçbir bilginiz olmayan şeyleri ağzınıza alıp söylüyor ve bunu önemsiz bir iş sanıyordunuz. Halbuki bu, Allah katında büyük bir günahtır. (Nur Suresi, 15)
İftira, çıkarları zedelenen ve vicdanını kasan kimi insanların, öfke, kin ve nefret hissettikleri ya da rekabet içinde oldukları kişilere zarar vermek için başvurdukları bir çirkinlik. Plânlar ve geniş çaplı düzenler kurularak atılan iftira, toplumda huzurun altına konan dinamit gibi.
İftira atmak, hem toplumdaki bireyler arasındaki dostluk ve güveni hem de sosyal barışı tehdit eden Kur'an'ın yasakladığı manevî bir hastalık. İnsanlar arasındaki düşmanlığı körüklüyor, kutuplaşmayı artırarak toplum düzeninin bozulmasına sebep oluyor. Bakın zamanla teknolojinin gelişmesiyle, atılan iftiraların kapsama alanı da genişledi. İftira yalan olmadan olmaz. En çok da bu yüzden sosyal medya ve özellikle Twitter, her gün daha fazla derinleşen bir yalan çukuruna dönüştü.
Kur’an’da, Al-i İmran Suresi, 118. ayette dikkat çekildiği gibi, inananlara kötülük ve zarar vermeye çalışan, düşmanlıkları ağızlarından dışa vurmuş olan kişiler, içlerindeki kini 'kusuyor', dürüst, değerlerine bağlı, sağduyulu, şerefli ve onurlu insanları da kokuşmuş bir çarkın içine alıp kendilerince 'öğütme'ye çalışıyorlar. Aynı ayetin sonunda şöyle uyarıyor Allah; "Onların sinelerinin gizli tuttukları ise daha büyüktür."
Kur’an'ın öngördüğü toplum, insanların adil olduğu, birbirlerinin haklarına saygı duyduğu ve onurlarının korunduğu huzurlu bir toplumdur. İnsanı değerli kılan en önemli özelliği güzel ahlâkıdır çünkü çirkin davranışlar, toplumda huzuru olumsuz etkiler. Bu sebepledir ki Kur’an, öngördüğü bu toplumun hayata geçebilmesi için insanlara iyi ve güzel davranışları emreder, kötü ve çirkin davranışları yasaklar.
Allah'a gönülden inanan, insanları da iyi ve güzel davranmaya çağıran samimi inananlar çevrelerine huzur ve güven telkin eden, hoşgörülü ve adil davranan ve Allah’ın sınırları içinde yaşayan insanlardır. Nefsani ve dünyevi hırsları yoktur; bu nedenle kimseyle çıkar çatışması yaşamazlar. Ancak bu erdemli özelliklerine rağmen, tarihin her döneminde sözlü ve fiili saldırılara maruz kalırlar. Kur’an, müminlere karşı saldırılarda bulunan bu kimselere ilişkin, birçok örnek verir.
Bu kişilerin müminlere karşı olmalarının altında yatan, gerçekte İslam’a karşı olmalarıdır. İçlerindeki büyüklenme arzusu yüzünden, kendilerine can veren ve sayısız nimet sunan Allah'ın sonsuz gücünü kabul edemezler. Dünya hayatına karşı duydukları hırs ve bağlılık nedeniyle gerçeklerden kaçarlar; çünkü dini kabul ettiklerinde üstlenecekleri sorumluluklar olacaktır. Kimseye karşı sorumlu olmak istemez, yapıp ettikleri nedeniyle Allah’ın huzurunda sorgulanacakları günü düşünmezler. Kendilerine ölümün yakınlığını ve sorgulanmayı hatırlatan insanları tehdit gibi görürler.
Bu sapkın düşünceleri nedeniyle, iman edenleri engellemek, kendi batıl dinlerine geri çevirmek için çaba gösterirler. Planlar yapar, tuzak kurar, iftiralar atar, kendilerince eziyet verici sözler söyler, alay eder, türlü karanlık yöntemler denerler.
İman edenleri kendilerince yıldırmak, vazgeçirmek için iftiralar atmaları, bozguncu kişilerin çok sık kullandıkları yöntemdir. Ayette söz edildiği gibi, “ellerini ve dillerini kötülükle” müminlere uzatırlar. Kur'an, "İftiranın büyüğünü yüklenene büyük bir azap vardır" (Nur Suresi, 11) ifadesiyle, iftiranın büyüklüğüne göre cezanın da gücünün arttığını vurgular. İftira, büyüklüğü oranında yalancının cehennemini genişletir.
Toplumda, aslında iftiraların inandırıcılığını artırmak için söylenen bir söz var: “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.” Oysa Kur’an’dan anlıyoruz ki duman çıkması için mutlaka ateş olması gerekmez. Yusuf (as) kıssasına baktığımızda, kendisinden murad almak isteyen vezirin karısının iftirası nedeniyle, Hz. Yusuf’un suçsuz yere yedi yıl zindanda kaldığı bildirilir. Hatta, “Yusuf'un iffetine ilişkin) delilleri görmelerinin ardından, mutlaka onu belli bir vakte kadar zindana atmak (görüşü)ağır bastı (Yusuf Suresi, 35) ayetindeki ifadeyle Hz. Yusuf’un suçsuzluğu apaçık ortada iken.
Tarih boyunca, Allah'ın elçilerinin ve onların yolundaki müminlere çıkarcılık, delilik, hırsızlık, zina gibi çeşitli iftiralar atılmıştır. Müminlerin eziyet verici sözler işitmeleri, iftiraya uğramaları, baskı görmeleri dünya hayatındaki imtihan gereğidir. Bu yüzden, geçmiştekilerin yaşadıkları başına geldiğinde inanan insan imtihanı görür, hayrete düşmez, üzülmez, umudunu yitirmez. Sabırlı, tevekküllü, kararlı davranır; dahası şevki artar. Bilir ki, hiçbir iftiracı amacına ulaşamaz. Onların çabaları bundan böyle de sonuçsuz kalacak, kendi elleri kirlenecektir. Çamur atıldığında müminin üzerinde izi kalmaz, çünkü atılan pisliklerden onu temizleyip arındıran Rabbidir.
Ey iman edenler, Musa'ya eziyet edenler gibi olmayın; ki sonunda Allah onu, demekte olduklarından temize çıkardı. O, Allah Katında vecihti. Ey iman edenler, Allah'tan sakının ve sözü doğru söyleyin. (Ahzab Suresi, 69-70)
İftira, çıkarları zedelenen ve vicdanını kasan kimi insanların, öfke, kin ve nefret hissettikleri ya da rekabet içinde oldukları kişilere zarar vermek için başvurdukları bir çirkinlik. Plânlar ve geniş çaplı düzenler kurularak atılan iftira, toplumda huzurun altına konan dinamit gibi.
İftira atmak, hem toplumdaki bireyler arasındaki dostluk ve güveni hem de sosyal barışı tehdit eden Kur'an'ın yasakladığı manevî bir hastalık. İnsanlar arasındaki düşmanlığı körüklüyor, kutuplaşmayı artırarak toplum düzeninin bozulmasına sebep oluyor. Bakın zamanla teknolojinin gelişmesiyle, atılan iftiraların kapsama alanı da genişledi. İftira yalan olmadan olmaz. En çok da bu yüzden sosyal medya ve özellikle Twitter, her gün daha fazla derinleşen bir yalan çukuruna dönüştü.
Kur’an’da, Al-i İmran Suresi, 118. ayette dikkat çekildiği gibi, inananlara kötülük ve zarar vermeye çalışan, düşmanlıkları ağızlarından dışa vurmuş olan kişiler, içlerindeki kini 'kusuyor', dürüst, değerlerine bağlı, sağduyulu, şerefli ve onurlu insanları da kokuşmuş bir çarkın içine alıp kendilerince 'öğütme'ye çalışıyorlar. Aynı ayetin sonunda şöyle uyarıyor Allah; "Onların sinelerinin gizli tuttukları ise daha büyüktür."
Kur’an'ın öngördüğü toplum, insanların adil olduğu, birbirlerinin haklarına saygı duyduğu ve onurlarının korunduğu huzurlu bir toplumdur. İnsanı değerli kılan en önemli özelliği güzel ahlâkıdır çünkü çirkin davranışlar, toplumda huzuru olumsuz etkiler. Bu sebepledir ki Kur’an, öngördüğü bu toplumun hayata geçebilmesi için insanlara iyi ve güzel davranışları emreder, kötü ve çirkin davranışları yasaklar.
Allah'a gönülden inanan, insanları da iyi ve güzel davranmaya çağıran samimi inananlar çevrelerine huzur ve güven telkin eden, hoşgörülü ve adil davranan ve Allah’ın sınırları içinde yaşayan insanlardır. Nefsani ve dünyevi hırsları yoktur; bu nedenle kimseyle çıkar çatışması yaşamazlar. Ancak bu erdemli özelliklerine rağmen, tarihin her döneminde sözlü ve fiili saldırılara maruz kalırlar. Kur’an, müminlere karşı saldırılarda bulunan bu kimselere ilişkin, birçok örnek verir.
Bu kişilerin müminlere karşı olmalarının altında yatan, gerçekte İslam’a karşı olmalarıdır. İçlerindeki büyüklenme arzusu yüzünden, kendilerine can veren ve sayısız nimet sunan Allah'ın sonsuz gücünü kabul edemezler. Dünya hayatına karşı duydukları hırs ve bağlılık nedeniyle gerçeklerden kaçarlar; çünkü dini kabul ettiklerinde üstlenecekleri sorumluluklar olacaktır. Kimseye karşı sorumlu olmak istemez, yapıp ettikleri nedeniyle Allah’ın huzurunda sorgulanacakları günü düşünmezler. Kendilerine ölümün yakınlığını ve sorgulanmayı hatırlatan insanları tehdit gibi görürler.
Bu sapkın düşünceleri nedeniyle, iman edenleri engellemek, kendi batıl dinlerine geri çevirmek için çaba gösterirler. Planlar yapar, tuzak kurar, iftiralar atar, kendilerince eziyet verici sözler söyler, alay eder, türlü karanlık yöntemler denerler.
İman edenleri kendilerince yıldırmak, vazgeçirmek için iftiralar atmaları, bozguncu kişilerin çok sık kullandıkları yöntemdir. Ayette söz edildiği gibi, “ellerini ve dillerini kötülükle” müminlere uzatırlar. Kur'an, "İftiranın büyüğünü yüklenene büyük bir azap vardır" (Nur Suresi, 11) ifadesiyle, iftiranın büyüklüğüne göre cezanın da gücünün arttığını vurgular. İftira, büyüklüğü oranında yalancının cehennemini genişletir.
Toplumda, aslında iftiraların inandırıcılığını artırmak için söylenen bir söz var: “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.” Oysa Kur’an’dan anlıyoruz ki duman çıkması için mutlaka ateş olması gerekmez. Yusuf (as) kıssasına baktığımızda, kendisinden murad almak isteyen vezirin karısının iftirası nedeniyle, Hz. Yusuf’un suçsuz yere yedi yıl zindanda kaldığı bildirilir. Hatta, “Yusuf'un iffetine ilişkin) delilleri görmelerinin ardından, mutlaka onu belli bir vakte kadar zindana atmak (görüşü)ağır bastı (Yusuf Suresi, 35) ayetindeki ifadeyle Hz. Yusuf’un suçsuzluğu apaçık ortada iken.
Tarih boyunca, Allah'ın elçilerinin ve onların yolundaki müminlere çıkarcılık, delilik, hırsızlık, zina gibi çeşitli iftiralar atılmıştır. Müminlerin eziyet verici sözler işitmeleri, iftiraya uğramaları, baskı görmeleri dünya hayatındaki imtihan gereğidir. Bu yüzden, geçmiştekilerin yaşadıkları başına geldiğinde inanan insan imtihanı görür, hayrete düşmez, üzülmez, umudunu yitirmez. Sabırlı, tevekküllü, kararlı davranır; dahası şevki artar. Bilir ki, hiçbir iftiracı amacına ulaşamaz. Onların çabaları bundan böyle de sonuçsuz kalacak, kendi elleri kirlenecektir. Çamur atıldığında müminin üzerinde izi kalmaz, çünkü atılan pisliklerden onu temizleyip arındıran Rabbidir.
Ey iman edenler, Musa'ya eziyet edenler gibi olmayın; ki sonunda Allah onu, demekte olduklarından temize çıkardı. O, Allah Katında vecihti. Ey iman edenler, Allah'tan sakının ve sözü doğru söyleyin. (Ahzab Suresi, 69-70)
YORUMLAR