İnsanın yalnızca diliyle “ben inanıyorum” demesi yeterli değil; Allah kullarından samimi bir iman istiyor. Ki Allah, "İnsanlar, (sadece) "İman ettik" diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?" (Ankebut Suresi, 2) ayetiyle, “iman ettim” diyen kulunu dünya hayatında imtihan edeceğini bildiriyor.
İnsanın dünyadaki görev ve sorumluluğu Allah’a iman etmek, Kur’an ahlâkını yaşamak, Rabbinin sınırlarını korumak ve O’nun rızasını kazanmaya çalışmaktır.
Kur’an ve hadislerde, insanın, din ve esaslarını anlamaya ve kabul etmeye uygun fıtratta yaratıldığı ifade edilir. Henüz kâinat oluşmadan, hiç bir insan dünyaya sunulmadan önce ruhlar âleminde, bütün insanların ruhu, Allah’ın, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusunu, “Evet, Rabbimizsin, şahid olduk” diyerek cevaplar, söz verirler. İnsanlar işte bu şuurla dünyaya gelirler.
Allah, insanı Kendisine kulluk etmek üzere "bir damla sudan" yaratmış, düzgün bir insan haline getirmiş, ona "ruhundan üflemiş", kısa ve geçici bir süre için dünyaya yollamıştır. Fıtratı imana yatkındır ancak şeytan, güçlü ve kararlı olamayan kişilerin nefislerini telkin ve taktikleriyle etkiler.
Peygamberimiz(asm) bir hadisinde; "İman, kalben bilip tasdik etme, dil ile söyleyip ikrar etme, beden uzuvlarıyla da amel etmektir." (Hz. Ali r.a. Kütüb-i Sitte) buyurur.
Dini yaşamaya karar veren insan, şeytanın kendisini saptırmak için göstereceği tüm çabaya rağmen Allah’ın dosdoğru yolunda yürümekte kararlı olduğunu kanıtlamalı. Nefsinin bencil tutkularını Rabbinin hoşnutluğuna tercih etmeyeceğini de davranışlarıyla göstermeli.
Allah, imanı yaşamayı kabul eden kulunun karşısına sabır göstermesi gereken zorluklar çıkaracak ve göstereceği tepkilerle onu sınayacaktır. Allah Kur’an’da, Bakara Suresi, 155. ayette, müminleri korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğini bildirir.
Kur’an’la haber verilmesine rağmen, iman eden insanın karşılaştığı zorluklara şaşırması doğru olmaz. Yaşanan zorluklar sıradan gibi görünen günlük sorunlar ya da büyük bir felâket gibi görünen olaylar olabilir. Samimi mümin, tümüne imtihan gözüyle bakar, Allah’a tevekkül eder ve O’nu hoşnut edecek en uygun davranışı gösterir.
Bediüzzaman 23. Söz’de, gerçek imanı kazanan insanı şöyle tarif ediyor: "İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre hâdisatın tazyikatından kurtulabilir. "Tevekkeltü alAllah" (Allah’a tevekkül ettim) der, sefine-i hayatta(hayat gemisinde) kemal-i emniyetle(mükemmel bir emniyetle) hâdisatın(hadiselerin) dağlarvari dalgaları içinde seyran eder(gezinir). Bütün ağırlıklarını Kadîr-i Mutlak’ın yed-i kudretine(kudret eline) emanet eder, rahatla dünyadan geçer..."
Mümin zorluktan, musibetten, beladan kaçmaz; çünkü her şey kusursuz olsa, o zaman sınama olmaz. İmanın denenmesi ve yaşanan zorluklar karşısında imanın olgunlaşması/derinleşmesi, kısacası sağlam olabilmek için insanın zorlanması, canının acıması gerekir. Mümin çetin ortamlardan, zorluklardan yılmaz, aksine onu rahmet olarak görür. Eğer kaçınırsa, imtihandan kaçıyor demektir.
İmtihan mekânı olarak yaratılmış dünya, yaşadığımız olaylarla sınandığımız, sonsuz yaşamımıza geçiş aşaması. Zorluk yaşamadan ve o zorluk anlarında Rabbimize sadakatimizi, sabrımızı, tevekkül ve teslimiyetimizi göstermeden sonsuz mutluluğa ulaşamayız. Aşık, Allah’a olan aşkını zorlukta gösterir. Yaşadıklarımızın imtihan olduğunun bilincinde olur ve güzel ahlâk gösterirsek, en şiddetli zorluk zamanında dahi Allah’ın yardımını umut edebiliriz.
İnsan zorlukta Allah’ı anıp, kolaylıkta unutur. Mümin zorlukta da, kolaylıkta da anar. Başına ne kadar musibet gelirse, Rabbine o kadar yakınlaşır.
Rabbimiz Bakara Suresi, 214. ayette bizden öncekilerin başına gelenler başımıza gelmeden cennete giremeyeceğimizi haber veriyor. Bu, O’nun sünneti. Zorlu imtihanla başımıza gelen musibeti cennetine almak için veriyor Allah ama biz feryat figan ediyoruz.
Tevekkülsüzlük imandaki zayıflığın sonucudur. İnsan kesin bilgiyle, hakkal yakîn iman etmemişse, tevekküle güç yetiremez.
İmtihan dünyasının en büyük kazançlardan biri, iman sahiplerinin sınamalar karşısında gösterdikleri güzel ahlâk, cesaret ve sabrın, onların ahiretteki derecelerini artıracak olmasıdır. Bu, imtihanın her zaman müminlerin lehine olan sırrıdır. Ne kadar imtihanı olursa insanın, o kadar ecri olur. Sevaplar en zorların, en çetin yerlerin içindedir…
Bediüzzaman’ın ifade ettiği gibi, şübehat ordularına karşı, iman-ı tahkikiyle cevap verilir. Yoksa insan kuşkularına yenilir. Vicdanla şübehat ordularına cevap vermenin, direnmenin adıdır iman. Vesvese yapar, kuşkular gelir, ama iman ehli onları kovalar, savaşır. Allah’ın beğendiği de budur.
Allah istese, melekler gibi insanları da iman ettirir. Kuşkuyu da O yaratıyor. Allah, kuşkuya direnmemizi, Kendisine hüsn-ü zanla bakmamızı, hep O’ndan yana değerlendirmemizi, vicdanımızı devrede tutup güzeli bulmamızı seviyor. Yarattığı belâlar, musibetler, hastalıklar, acizliklerimiz hepsi imtihan gereği birer güzellik ve Rabbimizin şanına bu yakışıyor. Şer değil bizler için, aksine hayır; bunlara ihtiyacımız var.
İnsanlardaki en önemli sorun samimi iman. Samimiyet çok önemli ki samimi olan insan zaten çok samimi de iman eder. Ancak bebek gibidir samimiyet; sürekli bakım ister ve sürekli özen gerektirir. Çok yoğun dikkat gerektirir samimiyet. Özellikle yaşadığımız dönemde dikkati dağıtacak çok konu var. Bu dönemde –Allah’ın dilemesiyle-samimi iman sahibi olmak çok makbul.
Rabbimiz bize Kur’an’ı hakkıyla anlamayı ve hakkıyla yaşamayı nasip etsin. Bizi çok samimi kılsın, bize çok samimi iman nasip etsin.
YORUMLAR