"Irkçılığa çağıran bizden değildir. Irkçılık davası uğruna savaşan bizden değildir. Irkçılık davası uğruna ölen bizden değildir. " (Ebu Davud, Edeb, 111-112)
İnsanlık tarihi boyunca yaşanan savaş ve çatışmaların birçoğunun altında, farklı ırklar arasında süregelen düşmanca duygular yatıyor. Irkçılık ya da etnik düşmanlık, bu çatışmaların kaynağı. Bu ideolojilerin mensupları, kendi ırklarını veya etnik gruplarını tutkulu bir biçimde savunurlarken, kendilerinden olmayanlara karşı kin, nefret ve düşmanlık besliyorlar. Onlara göre, ırklar ve uluslar arasındaki farklılıklar, bir çatışma ve kıyasıya rekabet sebebi.
Bu ideoloji, yakın tarihte Nazi vahşetini doğurmuştu. Naziler sırf ırkçılık adına, Yahudi, Slav ya da Çingene oldukları için milyonlarca masum insanı korkunç toplu imha yöntemleriyle yok etmişlerdi.
Yaşadiğimiz çağın büyük felaketlerinin çıkış noktası, insanların farklılıklarını kültürel alışveriş ve tanışma nedeni değil, bir çatışma nedeni olarak görmeleri. Cahiliye insanlarının bu nefret dolu ırkçılıklarını, Kur’an “öfkeli soy koruyuculuğu“ olarak tanımlıyor:
Hani o inkar edenler, kendi kalplerinde öfkeli soy koruyuculuğunu, cahiliyenin öfkeli soy koruyuculuğunu kılıp-kışkırttıkları zaman, hemen Allah; elçisinin ve müminlerin üzerine güven ve yatışma duygusunu indirdi ve onları takva sözü üzerinde kararlılıkla ayakta tuttu. Zaten onlar da, buna layık ve ehil idiler. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. (Fetih Suresi, 26)
İslam‘da ırkçılığa asla yer yoktur. Kur‘an’da bildirildiğine göre, Allah farklı kabileleri ve halkları birbirleri ile tanışmaları için yaratmıştır. Üstünlük, insanın ırkına ya da etnik kimliğine göre değil, Allah’a olan yakınlığı oranındadır:
Ey insanlar, gerçekten biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün olanınız, ırk ya da soyca değil takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, haber alandır. (Hucurat Suresi, 13)
"İnsanların bana en yakın olanları kimler olurlarsa olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar takva sahibi olanlardır." buyuran Resûlullah (asm), yalnızca Araplara değil, alemlere rahmet olarak gönderildi. Mücadelesi diğer kavimlerle değil, putlarla oldu. Irkçılıktan, “asabiyyet-i cahiliyye“ olarak söz eder Resulullah. O’nun da ifade ettiği gibi, ırkçılığın tam bir cehalet ürünü olduğu açıktır.
Hz. Ali (ra)‘den şu söz rivayet ediliyor: “Şeref, akıl ve edep iledir. Soy sop ile değildir. Soyluluğun en ilerisi, güzel edep ve sağlam terbiyedir.“
Bir insanın bir başka insana, bir ırkın bir başka ırka, bir topluluğun bir başka topluluğa tahakkümü zulmün temelidir. İslâm bu anlayışı tamamiyle reddeder. Irkçılık hem insanlık suçu hem de Allah’a karşı bir saygısızlıktır. Üstünlük, ırk, ten rengi, dil ya da coğrafyada değil, Allah’a karşı sorumluluk bilincini ve evrensel ahlâkî erdemleri gözeterek yaşamaktadır. İnsan, ırkından dolayı iyi bir kul olmaz. Allah’a şirk koşmadan iman etmek, O’nun sınırlarını korumak, Allah‘a aşkla bağlı olmak ve derin bir saygıyla O’ndan korkmak insanın ırk özelliğine bağlı değildir. Bu takvadır. Allah Resûlünün Veda Hutbesi’nde bütün insanlığa seslendiği mesajındaki gibi:
"Ey insanlar!... Allah, sizden cahiliye kötülüklerini (kibri, gururu) ve atalarla övünmeyi yoketmiştir… Şunu iyi bilin ki, Rabbiniz birdir, atanız birdir. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a, beyazın siyaha, siyahın beyaza üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır.” (İbn Hanbel, V, 411.)
Dünyanın dört bir yanında yaşanan ırkçı akımlar, dinsizliğin karanlık yüzünü ortaya koyuyor. Hiçbir ırkın üstünlük iddiası olmamalı. İnsanlar arasında barışın ve huzurun sağlanması, ancak Kur’an’ın öngördüğü güzel ahlakın dünya üzerinde gerçek anlamda yaşanması ve yaşatılması ile mümkün olur.
Çünkü Kur’an hiçbir din ve kültürün kendi varlıklarını devam ettirmelerine müdahale etmez; dil, ırk ve renk ayrılığının sosyal farklılaşmaya sebep olan bir olgu değil, aksine Allah’ın ilminin, kudretinin ve rahmetinin eserlerinden biri olduğu gerçeğini ortaya koyar.
Elif E. Bayraktar
İnsanlık tarihi boyunca yaşanan savaş ve çatışmaların birçoğunun altında, farklı ırklar arasında süregelen düşmanca duygular yatıyor. Irkçılık ya da etnik düşmanlık, bu çatışmaların kaynağı. Bu ideolojilerin mensupları, kendi ırklarını veya etnik gruplarını tutkulu bir biçimde savunurlarken, kendilerinden olmayanlara karşı kin, nefret ve düşmanlık besliyorlar. Onlara göre, ırklar ve uluslar arasındaki farklılıklar, bir çatışma ve kıyasıya rekabet sebebi.
Bu ideoloji, yakın tarihte Nazi vahşetini doğurmuştu. Naziler sırf ırkçılık adına, Yahudi, Slav ya da Çingene oldukları için milyonlarca masum insanı korkunç toplu imha yöntemleriyle yok etmişlerdi.
Yaşadiğimiz çağın büyük felaketlerinin çıkış noktası, insanların farklılıklarını kültürel alışveriş ve tanışma nedeni değil, bir çatışma nedeni olarak görmeleri. Cahiliye insanlarının bu nefret dolu ırkçılıklarını, Kur’an “öfkeli soy koruyuculuğu“ olarak tanımlıyor:
Hani o inkar edenler, kendi kalplerinde öfkeli soy koruyuculuğunu, cahiliyenin öfkeli soy koruyuculuğunu kılıp-kışkırttıkları zaman, hemen Allah; elçisinin ve müminlerin üzerine güven ve yatışma duygusunu indirdi ve onları takva sözü üzerinde kararlılıkla ayakta tuttu. Zaten onlar da, buna layık ve ehil idiler. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. (Fetih Suresi, 26)
İslam‘da ırkçılığa asla yer yoktur. Kur‘an’da bildirildiğine göre, Allah farklı kabileleri ve halkları birbirleri ile tanışmaları için yaratmıştır. Üstünlük, insanın ırkına ya da etnik kimliğine göre değil, Allah’a olan yakınlığı oranındadır:
Ey insanlar, gerçekten biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün olanınız, ırk ya da soyca değil takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, haber alandır. (Hucurat Suresi, 13)
"İnsanların bana en yakın olanları kimler olurlarsa olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar takva sahibi olanlardır." buyuran Resûlullah (asm), yalnızca Araplara değil, alemlere rahmet olarak gönderildi. Mücadelesi diğer kavimlerle değil, putlarla oldu. Irkçılıktan, “asabiyyet-i cahiliyye“ olarak söz eder Resulullah. O’nun da ifade ettiği gibi, ırkçılığın tam bir cehalet ürünü olduğu açıktır.
Hz. Ali (ra)‘den şu söz rivayet ediliyor: “Şeref, akıl ve edep iledir. Soy sop ile değildir. Soyluluğun en ilerisi, güzel edep ve sağlam terbiyedir.“
Bir insanın bir başka insana, bir ırkın bir başka ırka, bir topluluğun bir başka topluluğa tahakkümü zulmün temelidir. İslâm bu anlayışı tamamiyle reddeder. Irkçılık hem insanlık suçu hem de Allah’a karşı bir saygısızlıktır. Üstünlük, ırk, ten rengi, dil ya da coğrafyada değil, Allah’a karşı sorumluluk bilincini ve evrensel ahlâkî erdemleri gözeterek yaşamaktadır. İnsan, ırkından dolayı iyi bir kul olmaz. Allah’a şirk koşmadan iman etmek, O’nun sınırlarını korumak, Allah‘a aşkla bağlı olmak ve derin bir saygıyla O’ndan korkmak insanın ırk özelliğine bağlı değildir. Bu takvadır. Allah Resûlünün Veda Hutbesi’nde bütün insanlığa seslendiği mesajındaki gibi:
"Ey insanlar!... Allah, sizden cahiliye kötülüklerini (kibri, gururu) ve atalarla övünmeyi yoketmiştir… Şunu iyi bilin ki, Rabbiniz birdir, atanız birdir. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a, beyazın siyaha, siyahın beyaza üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır.” (İbn Hanbel, V, 411.)
Dünyanın dört bir yanında yaşanan ırkçı akımlar, dinsizliğin karanlık yüzünü ortaya koyuyor. Hiçbir ırkın üstünlük iddiası olmamalı. İnsanlar arasında barışın ve huzurun sağlanması, ancak Kur’an’ın öngördüğü güzel ahlakın dünya üzerinde gerçek anlamda yaşanması ve yaşatılması ile mümkün olur.
Çünkü Kur’an hiçbir din ve kültürün kendi varlıklarını devam ettirmelerine müdahale etmez; dil, ırk ve renk ayrılığının sosyal farklılaşmaya sebep olan bir olgu değil, aksine Allah’ın ilminin, kudretinin ve rahmetinin eserlerinden biri olduğu gerçeğini ortaya koyar.
Elif E. Bayraktar
YORUMLAR