ELİF NİSA

ELİF NİSA

[email protected]

Kalpteki Hastalığın Şifası Var mı?

11 Kasım 2024 - 13:33

Kur'an, ara bir sınıf gibi "kalbinde hastalık olan", genel olarak imanı kalbine tam olarak yerleştirememiş kişilerden söz eder. İmanî yönden kuşku içinde olan, Kur'an ayetlerini anlayamayan, kolayca şeytanın etkisine girebilen bu kimseler müşrik, kâfir ve münafık özellikleri gösterirler. Kur’an’ın ifadesiyle bu kişiler, “İkisi arasında bocalayıp dururlar.” Yani küfürle İslam arasında, münafıklıkla Müslümanlık arasında bocalayıp dururlar.

 

Bu kimselerin samimi imanı kazanmaları kolay olur, ama münafıklığa da müsait alt yapıları vardır. Kalbinde hastalık olanlar kine, öfkeye, dedikoduya, kavgaya yatkın olurlar. Bu yönüyle münafıklar ile aynı ortak hastalık içindedirler. Ancak kalbinde hastalık olanlarda, münafıkların Müslümanları rahatsız edecek, kızdıracak, onları korkutmaya yönelik, onları huzursuz etmeye yönelik sert ve aleni saldırıları olmaz. Münafıklar diğerlerinden farklıdırlar. Onlar, dilleriyle inandıklarını söylerken hastalıklı kalplerindeki küfrü ve tutkulu kinlerini saklamaya çalışırlar. Konuşma ve davranışlarıyla müminlerden, şeytani ruhlarıyla kâfirlerden çıkar beklerler.  

 

Kalbinde hastalık bulunan kişi, imanı zayıf olduğundan, rüzgâr yönünde sürüklenen yaprak gibidir. Kalbini Allah'a tam olarak bağlayamaz ve O'ndan gereği gibi korkup sakınamaz. İmanı gereği gibi anlayamaz ve kavrayamaz. Dini tam olarak yaşayamaz; imanına şirk katar. Vicdanı doğruyu işaret etse de o, nefsinin bencil tutkularına kapılır ve gerçekleri hayatına geçiremez. Ahiret kazancı yerine dünya hayatını ve dünyevî çıkarlarını tercih eder. Tutkuyla bağlandığı dünyaya öncelik verir, ahireti arka plana atar. 

 

İnanan insan da bazı durumlarda kalbi hastalıklı kişi özellikleri gösterebilir. Örneğin kötü gibi görünen bir olayla karşılaştığında bir an umutsuzluğa kapılabilir. Ayetteki ifadesiyle, "... artık o, ye'se düşen bir umutsuz" gibidir. (Fussilet Suresi, 49) Ya da bazen yanlış olduğunu bildiği halde başına gelen musibet karşısında şeytanın etkisiyle endişe, korku ve hüzün hissedebilir. Kimi zaman dünyanın çekici süslerine kanabilir, önceliklerini belirlemede hata yapabilir.

 

Said Nursî bu konuyla ilgili olarak Hz. Eyyub (as)'ı örnek verir ve "onun zâhirî yara hastalıklarının mukabili bizim bâtınî ve ruhî ve kalbî hastalıklarımız vardır. İç dışa, dış içe bir çevrilsek, Hazret-i Eyyub'dan daha ziyade yaralı ve hastalıklı görüneceğiz" der.

 

Ve şöyle devam eder; "Çünkü işlediğimiz her bir günah, kafamıza giren her bir şüphe, kalb ve ruhumuza yaralar açar. Hazret-i Eyyüb (as)'ın yaraları, kısacık hayat-ı dünyeviyesini tehdid ediyordu. Bizim manevî yaralarımız, pek uzun olan hayat-ı ebediyemizi tehdid ediyor."

 

İnsanın içindeki yara kalbindeki kuşkuyla orantılıdır; kuşku ne kadar güçlüyse yara da o kadar derindir. Manevi yaralar sonsuz hayatı tehdit eder hale gelir, günah kalbe işler ve kalbi katılaştırır. İnsan tedavi için çaba göstermek yerine, hastalığını daha da artıracak ortamlarda bulunursa, hastalık durumu sürer. 

 

Ancak ne yaşarsa yaşasın bunlar, iman sahibi insanın kolaylıkla şifa bulabileceği durumlardır. Kur'an, "Sinelerde olana bir şifadır, hidayet ve rahmet”tir. (Yunus Suresi, 57) Kalbinde hastalık olan insan, Kur'an’a sıkı sıkı sarıldığında, hastalığı şifa bulur. Kişi yalnızca ilacı alır, kalbindeki hastalığın gitmesi için Rabbine samimi dua eder ve Allah'ın dilemesiyle tedavi olur. 

 

Dolayısıyla kalbinde hastalık olduğunu hisseden insanın tedirgin olmasına gerek yoktur. Samimiyetle Kur'an’a sarılması, vicdanına uyması yeterlidir.  Allah'ın dilemesiyle hasta hep hasta olarak kalmaz. Zaten adı üzerinde hasta, tedavi olabilecek olan kimsedir.

 

Kur'an ayrıca, "Onlar için yetmiş kere bağışlanma dilense de Allah'ın kesinlikle bağışlamayacağı" ve "kalpleri parçalanmadıkça" vazgeçmeyecek olan kişilerden söz eder. Onlar şifa bulamayacak karakterdeki kişilerdir ve ölmedikçe mümkün değil durdurulamazlar hatta cehennemde de azgınlıklarına devam ederler. 

 

Yine Kur'an'da, “Allah’ın kinlerini hiç ortaya çıkarmayacağını mı sandılar?” buyrulur. Münafıklar hasta kalplerinin şifa bulması zor kişilerdir. Ancak Kur'an, Allah'ın sonsuz merhametiyle kalbini hastalıktan kurtardığı münafıklardan söz eder. Allah, samimi olarak Kendisinden korkan, vicdani duyarlılığı artan, ihtiyaç içinde bağışlanma dileyen münafıkların da dilerse samimi tevbesini kabul eder. Bir Kur'an ayetinde savaşa çıkmaktan kaçınan üç kişiyi bağışladığını haber verir:

 

(Savaştan) Geri bırakılan üç (kişiyi) de (bağışladı). Öyle ki, bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmişti, nefisleri de kendilerine dar (sıkıntılı) gelmişti ve O'nun dışında (yine) Allah'tan başka bir sığınacak olmadığını iyice anladılar. Sonra tevbe etsinler diye onların tevbesini kabul etti. Şüphesiz Allah, (yalnızca) O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir. (Tevbe Suresi, 118) 

 

Allah sonsuz adalet, sevgi, rahmet, merhamet ve lütuf sahibidir. Kendisine samimiyetle yönelenin karşılığını fazlasıyla verir. Allah, iyiliği bol, esirgemesi çok olandır ve O, dilediği takdirde her hastalıktan kalpleri arındırır.

 

... Allah, sinelerinizdekini denemek ve kalplerinizde olanı arındırmak için (yaptı). Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir. (Al-i İmran Suresi, 154)




 

Elif E. Bayraktar

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum