Dünyanın pek çok ülkesinde yaşanan ahlaki dejenerasyon son derece kapsamlı ve karmaşık ilişkilerle kurulmuş, karanlık bağlarla birbirine bağlanmış küresel, büyük bir ‘sosyal sınıf’ tarafından bilinçli bir biçimde destekleniyor ve yönlendiriliyor. İyi organize olmuş, plânlı ve sistematik bu karanlık hareket, sistemini sürdürebilmek için her türlü tedbiri alıyor. Birbiriyle çıkar ilişkisi bulunan her milletten, her dilden ve her meslekten binlerce kişiyi kapsıyor. Aralarındaki çıkar ilişkileri, dini değerlere ve din ahlâkına karşı duydukları düşmanlık, paylaştıkları felsefe ve yaşam biçimleri bu sınıfın ortak yönleri.
Bu karanlık çete mensuplarının tedirginlik ve endişeleri de var aslında. Bunun sebeplerinden biri, kurdukları sistemin ne denli çürük dengeler üzerinde olduğunu biliyor olmaları. Bir gün bir şekilde, yaptıkları kötülüklerden, işledikleri suçlardan sorgulanacak olmaları ihtimali bu karanlık kafaların şiddetli sıkıntı duymalarına sebep oluyor. Bu yüzden edindikleri yeni taraftarlarına ‘kimseye karşı sorumlu olmadıkları’ ve ‘kimseye hesap vermeyecekleri’ yalanını söylüyorlar. Ele geçirdikleri imkânları asla yitirmeyecekleri gibi bir yanılgıda olan bu kişiler, plânlarının eksiksiz olarak işleyeceğini zannediyorlar. Onları yanıltan, örgütledikleri kötülükleri uygulamaya geçirdikleri halde karşılığını hemen almamaları. Ancak Allah bu insanlara bir süre tanıdığını, bu sürenin sonunda ise kendilerinin de asıl gerçeğe tanıklık edeceklerini haber veriyor:
De ki: "Kim sapıklık içindeyse, Rahman (olan Allah), ona süre tanıdıkça tanır; kendilerine va'dedileni -ya azabı veya kıyamet saatini- gördükleri zaman artık kimin yeri (makam, mevki) daha kötü, kimin askeri-gücü daha zayıfmış, öğreneceklerdir." (Meryem Suresi, 75)
Ancak yerleştirmek istedikleri bu karanlık düzen asla kalıcı değil. Tüm din karşıtı sistemler gibi bu düzen de kendi karanlıklarında yok olmaya mahkûm. Yüce Allah Kur’an'da, iman edenlerin ve iyilikten yana olanların kötülüğe karşı verdikleri mücadelede kesin olarak galip geleceklerini birçok ayetle müjdeliyor:
Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz. (Al-i İmran Suresi, 139)
Menfaatleri için gözleri kapalı her türlü kötülüğü yapabilen/yaptırabilen bu kişiler, o kaçınılmaz gün geldiğinde makamlarının ve mallarının kendilerine hiçbir yarar sağlamayacağını görecekler. O gün bu kişileri, Allah'ın gazaplanarak vereceği karşılıktan koruyabilecek hiçbir güç olmayacak. Dünyada yaptıkları kötülükler ve ahlâksızlıklarla aralarında uzak bir mesafe olmasını isteyecekler, dünyaya bir kez daha dönebilmek için Allah'a yalvaracaklar. Ancak "... Kim kötü bir aracılıkla aracılıkta bulunursa, ondan da kendisine bir pay vardır..." (Nisa Suresi, 85) ayetiyle bildirildiği gibi, paylarına düşen bu kez ‘yüreklere tırmanan ateş’ olacak.
“Kitabı sol eline verilen ise; o da, der ki: "Bana keşke kitabım verilmeseydi. Hesabımı hiç bilmeseydim. Keşke o (ölüm her şeyi) kesip bitirseydi. Malım bana hiçbir yarar sağlayamadı. Güç ve kudretim yok olup gitti" (Hakka Suresi, 25-28) diyecekler ancak her şey yeni başlayacaktır.
‘Ortakları’ da o gün kendilerinden uzaklaşacak. Dünya hayatında birbirlerine destek oldukları, birlikte kötülükler düzenledikleri, birlikte suç işledikleri kimseleri çağıracaklar ancak cevap alamayacaklar:
Üzerlerine (azab) sözü hak olanlar derler ki: "Rabbimiz, işte bizim azdırıp-saptırdıklarımız bunlar; kendimiz azıp saptığımız gibi, onları da azdırıp saptırdık. (Şimdiyse) Sana (gelip onlardan) uzaklaşmış bulunmaktayız. Onlar bize tapıyor da değillerdi. Denir ki: "Ortaklarınızı çağırın." Böylelikle çağırırlar, ama kendilerine cevap vermezler ve azabı görürler. Hidayet bulmuş olsalardı ne olurdu. (Kasas Suresi, 63-64)
Dünya hayatındaki malların Allah Katında hiçbir değeri yoktur; onları Rabbimiz inkârcılara da verir. İşte bu nimetlerle şımarıp azgınlaşanlar, Allah kendilerini azap ile yakaladığı zaman yanlışlarını daha iyi anlayacaklar.
Rabbimiz bize Kur’an ayetlerinde, dünya hayatında inkârcıların yenilgiye uğrayacaklarının, üstün ve güzel ahlâkın hâkim olacağının müjdesini veriyor. Allah'ın sınırlarını koruyan ve kötülüklerden sakınanların, diğer insanları da kötülükten sakındırmak için çaba göstermeleri gerekiyor. Bu, Rabbimizin buyruğu. Bu mücadelenin sonucunda, -Allah'ın dilemesiyle- yeryüzünde zorbalığa ve zulme dayalı sistemin sonu gelecek, bunun yerine aydınlık, huzur ve güven veren bir ortam hâkim olacak. Samimi iman eden insanların üzerindeki bu sorumluluk Kur’an'da şöyle haber veriliyor:
Sizden önceki nesillerden onlardan kurtardığımızdan pek azı dışında yeryüzünde bozgunculuğu önleyecek fazilet sahibi kişiler bulunmalı değil miydi?... (Hud Suresi, 116)
İslam ışıl ışıl aydınlıktır… İslam barıştır. Allah insanları seçip beğendiği dine; barışa ve esenliğe davet ediyor. Bu aydınlık ve dosdoğru yolu seçenler, Allah'ın ‘iyiliği emredip, kötülükten sakındırma’ yükümlülüğünü gerektiği şekilde yerine getirdiklerinde pek çok insan Kur’an'a yönelecek ve Allah'ın hoşnutluğunu hedef edinen bir hayat sürmeye başlayacak.
Söz ettiğim karanlık yapının ortadan kalkmasıyla birlikte karmaşa, yokluk, yoksulluk, huzursuzluk, güvensizlik, adaletsizlik gibi sorunlar bitecek, dünya barış ve sevgi dolu bir mekâna dönüşecek Allah’ın izniyle.
Kuşkusuz bu saydığım güzellikler ütopik bir hayal değil. İnanan insanlar dua edip samimiyetle din ahlakını yaymak için çaba gösterdiklerinde Rabbimiz de vaad ettiği gibi nurunu tamamlayacak:
Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkâr ederse, işte onlar fâsıktır. (Nur Suresi, 55)
Bizlere düşen, çocuklarımıza huzur içinde yaşayacakları bir dünya miras bırakmak için fiili anlamda da dua ederek çaba göstermek olmalı. Bu çabanın, bizleri mirasçı kılındığımız sonsuz güzelliklere de –Allah’ın dilemesiyle-kavuşturacağını umut ederek…
Elif E. Bayraktar
Bu karanlık çete mensuplarının tedirginlik ve endişeleri de var aslında. Bunun sebeplerinden biri, kurdukları sistemin ne denli çürük dengeler üzerinde olduğunu biliyor olmaları. Bir gün bir şekilde, yaptıkları kötülüklerden, işledikleri suçlardan sorgulanacak olmaları ihtimali bu karanlık kafaların şiddetli sıkıntı duymalarına sebep oluyor. Bu yüzden edindikleri yeni taraftarlarına ‘kimseye karşı sorumlu olmadıkları’ ve ‘kimseye hesap vermeyecekleri’ yalanını söylüyorlar. Ele geçirdikleri imkânları asla yitirmeyecekleri gibi bir yanılgıda olan bu kişiler, plânlarının eksiksiz olarak işleyeceğini zannediyorlar. Onları yanıltan, örgütledikleri kötülükleri uygulamaya geçirdikleri halde karşılığını hemen almamaları. Ancak Allah bu insanlara bir süre tanıdığını, bu sürenin sonunda ise kendilerinin de asıl gerçeğe tanıklık edeceklerini haber veriyor:
De ki: "Kim sapıklık içindeyse, Rahman (olan Allah), ona süre tanıdıkça tanır; kendilerine va'dedileni -ya azabı veya kıyamet saatini- gördükleri zaman artık kimin yeri (makam, mevki) daha kötü, kimin askeri-gücü daha zayıfmış, öğreneceklerdir." (Meryem Suresi, 75)
Ancak yerleştirmek istedikleri bu karanlık düzen asla kalıcı değil. Tüm din karşıtı sistemler gibi bu düzen de kendi karanlıklarında yok olmaya mahkûm. Yüce Allah Kur’an'da, iman edenlerin ve iyilikten yana olanların kötülüğe karşı verdikleri mücadelede kesin olarak galip geleceklerini birçok ayetle müjdeliyor:
Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz. (Al-i İmran Suresi, 139)
Menfaatleri için gözleri kapalı her türlü kötülüğü yapabilen/yaptırabilen bu kişiler, o kaçınılmaz gün geldiğinde makamlarının ve mallarının kendilerine hiçbir yarar sağlamayacağını görecekler. O gün bu kişileri, Allah'ın gazaplanarak vereceği karşılıktan koruyabilecek hiçbir güç olmayacak. Dünyada yaptıkları kötülükler ve ahlâksızlıklarla aralarında uzak bir mesafe olmasını isteyecekler, dünyaya bir kez daha dönebilmek için Allah'a yalvaracaklar. Ancak "... Kim kötü bir aracılıkla aracılıkta bulunursa, ondan da kendisine bir pay vardır..." (Nisa Suresi, 85) ayetiyle bildirildiği gibi, paylarına düşen bu kez ‘yüreklere tırmanan ateş’ olacak.
“Kitabı sol eline verilen ise; o da, der ki: "Bana keşke kitabım verilmeseydi. Hesabımı hiç bilmeseydim. Keşke o (ölüm her şeyi) kesip bitirseydi. Malım bana hiçbir yarar sağlayamadı. Güç ve kudretim yok olup gitti" (Hakka Suresi, 25-28) diyecekler ancak her şey yeni başlayacaktır.
‘Ortakları’ da o gün kendilerinden uzaklaşacak. Dünya hayatında birbirlerine destek oldukları, birlikte kötülükler düzenledikleri, birlikte suç işledikleri kimseleri çağıracaklar ancak cevap alamayacaklar:
Üzerlerine (azab) sözü hak olanlar derler ki: "Rabbimiz, işte bizim azdırıp-saptırdıklarımız bunlar; kendimiz azıp saptığımız gibi, onları da azdırıp saptırdık. (Şimdiyse) Sana (gelip onlardan) uzaklaşmış bulunmaktayız. Onlar bize tapıyor da değillerdi. Denir ki: "Ortaklarınızı çağırın." Böylelikle çağırırlar, ama kendilerine cevap vermezler ve azabı görürler. Hidayet bulmuş olsalardı ne olurdu. (Kasas Suresi, 63-64)
Dünya hayatındaki malların Allah Katında hiçbir değeri yoktur; onları Rabbimiz inkârcılara da verir. İşte bu nimetlerle şımarıp azgınlaşanlar, Allah kendilerini azap ile yakaladığı zaman yanlışlarını daha iyi anlayacaklar.
Rabbimiz bize Kur’an ayetlerinde, dünya hayatında inkârcıların yenilgiye uğrayacaklarının, üstün ve güzel ahlâkın hâkim olacağının müjdesini veriyor. Allah'ın sınırlarını koruyan ve kötülüklerden sakınanların, diğer insanları da kötülükten sakındırmak için çaba göstermeleri gerekiyor. Bu, Rabbimizin buyruğu. Bu mücadelenin sonucunda, -Allah'ın dilemesiyle- yeryüzünde zorbalığa ve zulme dayalı sistemin sonu gelecek, bunun yerine aydınlık, huzur ve güven veren bir ortam hâkim olacak. Samimi iman eden insanların üzerindeki bu sorumluluk Kur’an'da şöyle haber veriliyor:
Sizden önceki nesillerden onlardan kurtardığımızdan pek azı dışında yeryüzünde bozgunculuğu önleyecek fazilet sahibi kişiler bulunmalı değil miydi?... (Hud Suresi, 116)
İslam ışıl ışıl aydınlıktır… İslam barıştır. Allah insanları seçip beğendiği dine; barışa ve esenliğe davet ediyor. Bu aydınlık ve dosdoğru yolu seçenler, Allah'ın ‘iyiliği emredip, kötülükten sakındırma’ yükümlülüğünü gerektiği şekilde yerine getirdiklerinde pek çok insan Kur’an'a yönelecek ve Allah'ın hoşnutluğunu hedef edinen bir hayat sürmeye başlayacak.
Söz ettiğim karanlık yapının ortadan kalkmasıyla birlikte karmaşa, yokluk, yoksulluk, huzursuzluk, güvensizlik, adaletsizlik gibi sorunlar bitecek, dünya barış ve sevgi dolu bir mekâna dönüşecek Allah’ın izniyle.
Kuşkusuz bu saydığım güzellikler ütopik bir hayal değil. İnanan insanlar dua edip samimiyetle din ahlakını yaymak için çaba gösterdiklerinde Rabbimiz de vaad ettiği gibi nurunu tamamlayacak:
Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkâr ederse, işte onlar fâsıktır. (Nur Suresi, 55)
Bizlere düşen, çocuklarımıza huzur içinde yaşayacakları bir dünya miras bırakmak için fiili anlamda da dua ederek çaba göstermek olmalı. Bu çabanın, bizleri mirasçı kılındığımız sonsuz güzelliklere de –Allah’ın dilemesiyle-kavuşturacağını umut ederek…
Elif E. Bayraktar
YORUMLAR