“Kimseden vefa görmesem de, vefa göstermeye devam edeceğim.” (Hz. Ali)
Vefa; sözünü yerine getirme, sözünde durma, sevgi, dostluk ve bağlılıkta kararlılık ve sorumluluklarını yerine getirmektir. Vefa en başta, Allah'a verilen söze sadık kalmaktır. Vefanın cisimleştiği yer, Allah’a vefadır.
Tam, mükemmel, içten, sağlam ve sarsılmaz kalp bağlılığıdır vefa. Samimi inanan insan vefalıdır, sadıktır. Rabbinin rızasını kazanma yolundaki engel ve zorlukları aşmak için azimle çaba harcar, yapması gerekenleri titizlikle yerine getirir. Bu anlamda vefa ve sadakat, müminlerin yaşamları süresince ihtiyaç duydukları ve kendilerine Allah'ın hoşnutluğunu kazandıracak olan üstün ahlâk özellikleridir.
Vefa göstermek kolay bir şey değildir bazen. İnsan zorluklarla karşılaşabilir. Maddi ve manevi birçok karşılığı olabilir vefanın. Herkes vefalı olamaz, vefa cesur insanların işidir; beklentisi olmamak, çıkar gözetmemektir. Vefasız insan çıkarlarını, vefalı insan vefa ilkelerini korur. İnanan insanın özverisi ve vefası; onun, Allah'ı kendi nefsinden, yaşamından ve sahip olduğu maddi manevi her şeyden daha çok sevdiğinin açık göstergesidir.
Kur'an, gerçek iyileri, "ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler" ifadesiyle tarif eder. Vefa bir mümin özelliğidir. Vefasız insan egoist olur, bencil ve kavgacı olur. Ki Allah’a vefalı olmayan, sevdiği insana vefalı olsa ne olur? Allah’a sadık olmayan sevdiğine sadık olsa ne olur, neye yarar? Ama Allah’a tam vefalı ve sadıksa ve Allah için seviyorsa, o sevgi sağlamdır ve büyük nimettir. İnsan sevdiğini zaten güzel ve derin ahlâkından, Allah’a olan sevgisinden, sadakatinden, iffetinden, vefasından dolayı sever. Bütün bunların toplamı sevgiyi meydana getirir.
Samimi müminler doğru sözlü, dürüst, güvenilir, sadık, vefalı ve sorumluluk sahibidirler. Küçük dünyevi çıkarlar ardında koşmazlar. "Onlar, kendilerine verilen emanete ve verdikleri ahde (harfiyen) riayet edenlerdir. (Mearic Suresi, 32) Bu yüzden, bir ahdi yerine getirme ya da bir emanete en güzel şekilde uyma konusunda güven duyulan insanlardır. Sevgi, şefkat, merhamet, hamiyet, yiğitlik ve vefa gibi duygular müminlerin ‘silah’ıdır. Bu duygular, Kur'an ahlâkını yaşama yolunda diğer insanların da şevklerini tetikler, coşkularını artırır.
Zorluk zamanlarında insanın aşkı, sadakati ve vefası daha görünür olur. Bu, insanın ateşle imtihanıdır. Ham altın ateşe konulduğunda işe yaramayan, kötü kısım üste çıkar. O kısım atıldığında saf/tertemiz altın kalır. Allah da insanları böyle zorlukla, sadakat ve vefa konusunda imtihan eder. Ancak imtihanda hep iyi olanlar, hep sadık ve vefalı, hep güzel ahlâklı olanlar kazanır. İnsan dünyadaki eğitimden geçtikten sonra, yani acıyı, zorluğu, çileyi, sadakati, sabrı, cesareti, vefayı görüp yaşadıktan sonra mükemmel ahlâkla ahlâklanır.
Vefa şeytanı müthiş kızdırır. "Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır." (İsra Suresi, 53) ayetiyle dikkat çekildiği gibi müminler, şeytanın planlayıp uygulamaya koyduğu sinsi tuzaklarına düşmemek için birbirlerine hatırlatmalarda ve uyarılarda bulunurlar. Kendi hatalarını düzeltmeye çalışır, mümin kardeşleri bir hata yaptığında bırakıp gitmez, ona destek olur, yardım ederler. Çünkü mümin ahirette yalnızca kendi vereceği hesabı düşünmez. O, kardeşlerinin de sonsuz kurtuluşuna vesile olabilmeyi ister.
Allah, az sayıda da olsalar müminleri bulundukları yerden alır, bir araya getirir, onları birlikte kılar ve cennete hazırlar. Müminler arasındaki kardeşlik, derin sevgi, vefa ve muhabbet, cennet halkının özelliklerindendir. Allah’ın dünyadaki tecellileri olan müminlerle beraberse insan, umulur ki Rabbi onu ahirette de ahdine vefa gösteren müminlerle birlikte kılar.
Egoizmin medeniyet, karşılıksız iyiliğin aptallık, vefanın -affedersiniz- enayilik olarak görüldüğü bugün, büyüklerine sevgi ve saygı duyan, sadık, vefalı, şefkatli, merhametli, anlayışlı, ince ve derin düşünen, Allah’tan başka kimseden korkmayan, cesur, çirkin söz söyleyeni uyaran, sevdiklerini koruyan insanların sayısının artmasına ihtiyaç var. Hem de çok ihtiyaç var.
İnsan nefsinin nankör yönü vardır. İnsanı insan eden; Allah’a hissettiği sevgiden ve o sevgiyi kaybetme korkusundan kaynak bulan vefasıdır. Peygamberimizin, Allah ile olan ahdi konusundaki duası, duamız olsun:
“– Allâh’ım! Ben Sen'in kulunum. Gücüm yettiği kadar ahdine ve va'dine sadâkat gösteriyorum!" (Buhârî, Deavât, 16)
Vefa; sözünü yerine getirme, sözünde durma, sevgi, dostluk ve bağlılıkta kararlılık ve sorumluluklarını yerine getirmektir. Vefa en başta, Allah'a verilen söze sadık kalmaktır. Vefanın cisimleştiği yer, Allah’a vefadır.
Tam, mükemmel, içten, sağlam ve sarsılmaz kalp bağlılığıdır vefa. Samimi inanan insan vefalıdır, sadıktır. Rabbinin rızasını kazanma yolundaki engel ve zorlukları aşmak için azimle çaba harcar, yapması gerekenleri titizlikle yerine getirir. Bu anlamda vefa ve sadakat, müminlerin yaşamları süresince ihtiyaç duydukları ve kendilerine Allah'ın hoşnutluğunu kazandıracak olan üstün ahlâk özellikleridir.
Vefa göstermek kolay bir şey değildir bazen. İnsan zorluklarla karşılaşabilir. Maddi ve manevi birçok karşılığı olabilir vefanın. Herkes vefalı olamaz, vefa cesur insanların işidir; beklentisi olmamak, çıkar gözetmemektir. Vefasız insan çıkarlarını, vefalı insan vefa ilkelerini korur. İnanan insanın özverisi ve vefası; onun, Allah'ı kendi nefsinden, yaşamından ve sahip olduğu maddi manevi her şeyden daha çok sevdiğinin açık göstergesidir.
Kur'an, gerçek iyileri, "ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler" ifadesiyle tarif eder. Vefa bir mümin özelliğidir. Vefasız insan egoist olur, bencil ve kavgacı olur. Ki Allah’a vefalı olmayan, sevdiği insana vefalı olsa ne olur? Allah’a sadık olmayan sevdiğine sadık olsa ne olur, neye yarar? Ama Allah’a tam vefalı ve sadıksa ve Allah için seviyorsa, o sevgi sağlamdır ve büyük nimettir. İnsan sevdiğini zaten güzel ve derin ahlâkından, Allah’a olan sevgisinden, sadakatinden, iffetinden, vefasından dolayı sever. Bütün bunların toplamı sevgiyi meydana getirir.
Samimi müminler doğru sözlü, dürüst, güvenilir, sadık, vefalı ve sorumluluk sahibidirler. Küçük dünyevi çıkarlar ardında koşmazlar. "Onlar, kendilerine verilen emanete ve verdikleri ahde (harfiyen) riayet edenlerdir. (Mearic Suresi, 32) Bu yüzden, bir ahdi yerine getirme ya da bir emanete en güzel şekilde uyma konusunda güven duyulan insanlardır. Sevgi, şefkat, merhamet, hamiyet, yiğitlik ve vefa gibi duygular müminlerin ‘silah’ıdır. Bu duygular, Kur'an ahlâkını yaşama yolunda diğer insanların da şevklerini tetikler, coşkularını artırır.
Zorluk zamanlarında insanın aşkı, sadakati ve vefası daha görünür olur. Bu, insanın ateşle imtihanıdır. Ham altın ateşe konulduğunda işe yaramayan, kötü kısım üste çıkar. O kısım atıldığında saf/tertemiz altın kalır. Allah da insanları böyle zorlukla, sadakat ve vefa konusunda imtihan eder. Ancak imtihanda hep iyi olanlar, hep sadık ve vefalı, hep güzel ahlâklı olanlar kazanır. İnsan dünyadaki eğitimden geçtikten sonra, yani acıyı, zorluğu, çileyi, sadakati, sabrı, cesareti, vefayı görüp yaşadıktan sonra mükemmel ahlâkla ahlâklanır.
Vefa şeytanı müthiş kızdırır. "Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır." (İsra Suresi, 53) ayetiyle dikkat çekildiği gibi müminler, şeytanın planlayıp uygulamaya koyduğu sinsi tuzaklarına düşmemek için birbirlerine hatırlatmalarda ve uyarılarda bulunurlar. Kendi hatalarını düzeltmeye çalışır, mümin kardeşleri bir hata yaptığında bırakıp gitmez, ona destek olur, yardım ederler. Çünkü mümin ahirette yalnızca kendi vereceği hesabı düşünmez. O, kardeşlerinin de sonsuz kurtuluşuna vesile olabilmeyi ister.
Allah, az sayıda da olsalar müminleri bulundukları yerden alır, bir araya getirir, onları birlikte kılar ve cennete hazırlar. Müminler arasındaki kardeşlik, derin sevgi, vefa ve muhabbet, cennet halkının özelliklerindendir. Allah’ın dünyadaki tecellileri olan müminlerle beraberse insan, umulur ki Rabbi onu ahirette de ahdine vefa gösteren müminlerle birlikte kılar.
Egoizmin medeniyet, karşılıksız iyiliğin aptallık, vefanın -affedersiniz- enayilik olarak görüldüğü bugün, büyüklerine sevgi ve saygı duyan, sadık, vefalı, şefkatli, merhametli, anlayışlı, ince ve derin düşünen, Allah’tan başka kimseden korkmayan, cesur, çirkin söz söyleyeni uyaran, sevdiklerini koruyan insanların sayısının artmasına ihtiyaç var. Hem de çok ihtiyaç var.
İnsan nefsinin nankör yönü vardır. İnsanı insan eden; Allah’a hissettiği sevgiden ve o sevgiyi kaybetme korkusundan kaynak bulan vefasıdır. Peygamberimizin, Allah ile olan ahdi konusundaki duası, duamız olsun:
“– Allâh’ım! Ben Sen'in kulunum. Gücüm yettiği kadar ahdine ve va'dine sadâkat gösteriyorum!" (Buhârî, Deavât, 16)
YORUMLAR