“Amacımız iyilik-güzellikten ibarettir” diye ısrarla yemin ederler; ama Allah şahittir ki onlar, kesinlikle yalancıdırlar. (Tevbe Suresi, 107)
İnananlar için iyilik ve kötülük insanın aciz düşünceleri ile belirlediği ilkeler değil, Allah’ın bildirdikleridir. Nefsini ilah edinenler için ise kendilerine haz, mutluluk ve dünyevî çıkar getiren her şey iyi, güzel ve doğrudur. Aksi ise kötü ve çirkindir.
Tarih boyunca her toplulukta, “iyiliğe davet” başlığı altında aslında inananları kötüleyerek insanları onlara karşı kışkırtan, başta sosyal konumlarının ve servetlerinin gücüne dayanarak saldırgan davranışlarda bulunanlar olduğu görülür. Bunlar Kur’an’da, yeryüzünde bozgunculuk çıkaran ve insanların iman etmelerini engellemeye çalışan ‘kavmin önde gelenleri’ olarak tanımlanır. Bu kişilerin, o toplumlarda varlık ve güce sahip bazı kimseler oldukları, “Biz, bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun 'varlık ve güç sahibi önde gelenlerine' emrederiz, böylelikle onlar onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da onu kökünden darmadağın ederiz.” (İsra Suresi, 16) ayetiyle bildirilir.
Bu kişiler zenginliklerinin yanı sıra toplumun sosyal yapısında da söz sahibidirler ve sahip oldukları bu dünyevi değerler sayesinde gücü ellerinde bulundururlar. Ayrıca yazılı ve görsel medya gibi bazı önemli organlar da ellerindedir ve sahip oldukları fikirleri, Kur’an ahlakından uzak yaşam tarzını ve kendi hayata bakış açılarını topluma kolayca kabul ettirebilirler.
Güçlerini bir başka şekilde de kullanır, toplumda iyi insanları tehdit eder, baskı yoluyla yıldırmaya çalışırlar. Cimri ve bencil olan bu kişiler iyilik amacıyla harcamada bulunmaz, servetlerinden çok az bir miktarını dahi Allah'ın razı olacağı işlerde kullanmazlar. Ancak amaç kötülük olduğunda tüm imkânlarıyla çaba harcarlar. Öylesine çaba gösterirler ki inananların aleyhinde tuzak kurmak için birleşir, anlaşır, birlikte hareket eder; hatta kötülüğün en çoğunu yapabilmek için birbirleriyle rekabet içinde olurlar.
Kötülük konusunda tüm imkânlarını sonuna kadar kullanan bu kişilerin, mallarını kötü yolda harcamaktan çekinmediklerini yine Kur’an haber verir:
Gerçek şu ki, inkâr edenler, (insanları) Allah'ın yolundan engellemek için mallarını harcarlar; bundan böyle de harcayacaklar. Sonra bu, onlara yürek acısı olacaktır, sonra bozguna uğratılacaklardır… (Enfal Suresi, 36)
Yeryüzünde, kötülerin önderleri toplanarak samimi insanları zor durumlarda bırakacak kararlar alır ve ellerindeki sosyal silahları kullanarak kendilerine taraftar toplar, güçlerini artırırlar. Tarih boyunca kötülerin bu gücünden etkilenen ya da çekinen/korku duyan insanlar bu kişilere uymuşlardır. Başlarındaki hastalıklı kişilerin emirlerini yerine getirerek masum insanları kandırmış veya katletmişlerdir. Liderlerinin zulmünden korkarak ya da güçlerinden etkilenerek onlarla birlikte hareket eden kişiler, aslında çok büyük yanılgıdadırlar.
Çünkü küfrün önde gelenlerinin ellerindeki güç ve iktidar gerçekte ne kendilerine ne de diğer insanlara fayda ya da zarar verir. Mülkün ve gücün gerçek sahibi, tek üstün ve güçlü olan Allah’tır. O dilemediği sürece hiç kimse bir başkasına yarar sağlamaya ya da zarar vermeye güç yetiremez. Bu gerçeğe iman eden samimi müminler ne Firavun'a ne de bir başka kötülük önderine boyun eğmişlerdir.
Zenginlik ve güçleri nedeniyle korku duydukları bu kimselerin sözlerini kabullenen ve önemseyenler, kötülerin önde gelenlerinin yanında yer almışlardır. Oysa Kur’an'da bildirildiğine göre, bu kişilerin ardından gitmek, vicdanını susturmaktır. İzzet, onur, saygınlık ve güç, “ateşe çağıran önderler”in değil gerçek iyilerin yanındadır.
Allah’ın peygamberlerinin yolu yerine, farklı çağrılara uyup yola çıkanlar, iyilik yaptıklarını yalnızca zannederler. Çünkü kötülüğü yapanlar asla kötü olduklarını itiraf etmezler. Kötüler insanlığı hakka, eşitliğe, özgürlük ve adalete götürdüklerini söylerken aslında kazandırdıkları kan, gözyaşı, esaret ve zulümdür.
Kötülüğe, bozgunculuğa ve ateşe çağıran önderler olduğu gibi insanları hidayete çağıran ve Allah'ın hoşnutluğunu ve rahmetini kazanmaları için çaba içinde olan samimi insanlar da vardır. Ve vicdanlı, samimi inanan insanların birbirleriyle ortak hareket etmeleri, birbirlerine destek olmaları zorunludur. Hiçbir koşul, tehdit ya da saldırı, gönülden Rabbine bağlı insanların Kur’an ahlâkını hâkim kılmak için göstereceği fikir mücadelesini engelleyemez.
Kötülerin kurduğu her tuzak, güçlü ve ürkütücü gibi görünüyor da olsa -Allah’ın dilemesiyle-en başından bozulmuş olarak kurulur. Onlar, düzenleri ile başarılı olduklarını, müminleri zor durumlara soktuklarını, hatta korkuttuklarını zannettikleri anlarda bile içinde bulundukları ‘kötülük çemberi’ ters dönüp başlarına geçmiş, kendilerine musibet olarak dönmüş tuzağın parçalarını izlerler. Sonucu ve sonlarını henüz görmediklerinden galip geldiklerini düşünürler. Oysa Allah düzen kuranların en hayırlısıdır.
Yüce Allah, “Benim gazabım, kimin üzerine inerse, muhakkak o, tepetaklak düşmüştür.” (Taha Suresi, 81) buyurur… Sonunda ‘O Gün’ tüm kötüler, başlarında önderleriyle, Allah’ın adaleti gereği var olan sonsuz azapta sonsuza dek ağırlanmak üzere yerlerini alırlar:
Ve derler ki: "Bize ne oluyor ki, kendilerini şerir (kötü)lerden saydığımız adamları göremiyoruz. Biz onları bir alay konusu edinmiştik; yoksa gözler mi onlardan kaydı?" Bu, cehennem halkının birbiriyle çekişmesi kesin bir gerçektir. (Sad Suresi, 62-64)
Elif E. Bayraktar
İnananlar için iyilik ve kötülük insanın aciz düşünceleri ile belirlediği ilkeler değil, Allah’ın bildirdikleridir. Nefsini ilah edinenler için ise kendilerine haz, mutluluk ve dünyevî çıkar getiren her şey iyi, güzel ve doğrudur. Aksi ise kötü ve çirkindir.
Tarih boyunca her toplulukta, “iyiliğe davet” başlığı altında aslında inananları kötüleyerek insanları onlara karşı kışkırtan, başta sosyal konumlarının ve servetlerinin gücüne dayanarak saldırgan davranışlarda bulunanlar olduğu görülür. Bunlar Kur’an’da, yeryüzünde bozgunculuk çıkaran ve insanların iman etmelerini engellemeye çalışan ‘kavmin önde gelenleri’ olarak tanımlanır. Bu kişilerin, o toplumlarda varlık ve güce sahip bazı kimseler oldukları, “Biz, bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun 'varlık ve güç sahibi önde gelenlerine' emrederiz, böylelikle onlar onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da onu kökünden darmadağın ederiz.” (İsra Suresi, 16) ayetiyle bildirilir.
Bu kişiler zenginliklerinin yanı sıra toplumun sosyal yapısında da söz sahibidirler ve sahip oldukları bu dünyevi değerler sayesinde gücü ellerinde bulundururlar. Ayrıca yazılı ve görsel medya gibi bazı önemli organlar da ellerindedir ve sahip oldukları fikirleri, Kur’an ahlakından uzak yaşam tarzını ve kendi hayata bakış açılarını topluma kolayca kabul ettirebilirler.
Güçlerini bir başka şekilde de kullanır, toplumda iyi insanları tehdit eder, baskı yoluyla yıldırmaya çalışırlar. Cimri ve bencil olan bu kişiler iyilik amacıyla harcamada bulunmaz, servetlerinden çok az bir miktarını dahi Allah'ın razı olacağı işlerde kullanmazlar. Ancak amaç kötülük olduğunda tüm imkânlarıyla çaba harcarlar. Öylesine çaba gösterirler ki inananların aleyhinde tuzak kurmak için birleşir, anlaşır, birlikte hareket eder; hatta kötülüğün en çoğunu yapabilmek için birbirleriyle rekabet içinde olurlar.
Kötülük konusunda tüm imkânlarını sonuna kadar kullanan bu kişilerin, mallarını kötü yolda harcamaktan çekinmediklerini yine Kur’an haber verir:
Gerçek şu ki, inkâr edenler, (insanları) Allah'ın yolundan engellemek için mallarını harcarlar; bundan böyle de harcayacaklar. Sonra bu, onlara yürek acısı olacaktır, sonra bozguna uğratılacaklardır… (Enfal Suresi, 36)
Yeryüzünde, kötülerin önderleri toplanarak samimi insanları zor durumlarda bırakacak kararlar alır ve ellerindeki sosyal silahları kullanarak kendilerine taraftar toplar, güçlerini artırırlar. Tarih boyunca kötülerin bu gücünden etkilenen ya da çekinen/korku duyan insanlar bu kişilere uymuşlardır. Başlarındaki hastalıklı kişilerin emirlerini yerine getirerek masum insanları kandırmış veya katletmişlerdir. Liderlerinin zulmünden korkarak ya da güçlerinden etkilenerek onlarla birlikte hareket eden kişiler, aslında çok büyük yanılgıdadırlar.
Çünkü küfrün önde gelenlerinin ellerindeki güç ve iktidar gerçekte ne kendilerine ne de diğer insanlara fayda ya da zarar verir. Mülkün ve gücün gerçek sahibi, tek üstün ve güçlü olan Allah’tır. O dilemediği sürece hiç kimse bir başkasına yarar sağlamaya ya da zarar vermeye güç yetiremez. Bu gerçeğe iman eden samimi müminler ne Firavun'a ne de bir başka kötülük önderine boyun eğmişlerdir.
Zenginlik ve güçleri nedeniyle korku duydukları bu kimselerin sözlerini kabullenen ve önemseyenler, kötülerin önde gelenlerinin yanında yer almışlardır. Oysa Kur’an'da bildirildiğine göre, bu kişilerin ardından gitmek, vicdanını susturmaktır. İzzet, onur, saygınlık ve güç, “ateşe çağıran önderler”in değil gerçek iyilerin yanındadır.
Allah’ın peygamberlerinin yolu yerine, farklı çağrılara uyup yola çıkanlar, iyilik yaptıklarını yalnızca zannederler. Çünkü kötülüğü yapanlar asla kötü olduklarını itiraf etmezler. Kötüler insanlığı hakka, eşitliğe, özgürlük ve adalete götürdüklerini söylerken aslında kazandırdıkları kan, gözyaşı, esaret ve zulümdür.
Kötülüğe, bozgunculuğa ve ateşe çağıran önderler olduğu gibi insanları hidayete çağıran ve Allah'ın hoşnutluğunu ve rahmetini kazanmaları için çaba içinde olan samimi insanlar da vardır. Ve vicdanlı, samimi inanan insanların birbirleriyle ortak hareket etmeleri, birbirlerine destek olmaları zorunludur. Hiçbir koşul, tehdit ya da saldırı, gönülden Rabbine bağlı insanların Kur’an ahlâkını hâkim kılmak için göstereceği fikir mücadelesini engelleyemez.
Kötülerin kurduğu her tuzak, güçlü ve ürkütücü gibi görünüyor da olsa -Allah’ın dilemesiyle-en başından bozulmuş olarak kurulur. Onlar, düzenleri ile başarılı olduklarını, müminleri zor durumlara soktuklarını, hatta korkuttuklarını zannettikleri anlarda bile içinde bulundukları ‘kötülük çemberi’ ters dönüp başlarına geçmiş, kendilerine musibet olarak dönmüş tuzağın parçalarını izlerler. Sonucu ve sonlarını henüz görmediklerinden galip geldiklerini düşünürler. Oysa Allah düzen kuranların en hayırlısıdır.
Yüce Allah, “Benim gazabım, kimin üzerine inerse, muhakkak o, tepetaklak düşmüştür.” (Taha Suresi, 81) buyurur… Sonunda ‘O Gün’ tüm kötüler, başlarında önderleriyle, Allah’ın adaleti gereği var olan sonsuz azapta sonsuza dek ağırlanmak üzere yerlerini alırlar:
Ve derler ki: "Bize ne oluyor ki, kendilerini şerir (kötü)lerden saydığımız adamları göremiyoruz. Biz onları bir alay konusu edinmiştik; yoksa gözler mi onlardan kaydı?" Bu, cehennem halkının birbiriyle çekişmesi kesin bir gerçektir. (Sad Suresi, 62-64)
Elif E. Bayraktar
YORUMLAR