Said Nursî’nin ifadesiyle dua, kulluğun büyük bir sırrıdır; kulluğun ruhu hükmündedir. Kul, kendi aczini ve fakrını dua ile ilân eder.
Biz Allah'tan isteriz, O bize cevap verir. Fakat hikmet sahibi olan Allah hikmetine göre verir. Ya istenen şeyin aynısını verir, ya da daha iyisiyle icabet eder. Tıpkı hastanın, istediği ilacı değil, farklı bir ilaç veren doktorunu suçlamaması gibi, hikmetinden sual etmeyiz.
“Dua ettim ama duam kabul olunmadı” dememeli, "Rabbim daha hayırlısıyla icabet etti" demeli.
"Duanın en güzel, en lâtîf, en leziz, en hazır meyvesi, neticesi şudur ki:
“Dua eden adam bilir ki, birisi var ki onun sesini dinler, derdine derman yetiştirir, ona merhamet eder. Onun kudret eli her şeye yetişir. Bu büyük dünya hanında o yalnız değil; bir Kerîm Zât var, ona bakar, ünsiyet(yakınlık) verir. Hem onun hadsiz ihtiyâcâtını yerine getirebilir ve onun hadsiz düşmanlarını def edebilir bir Zâtın huzurunda kendini tasavvur ederek bir ferah, bir inşirah duyup, dünya kadar ağır bir yükü üzerinden atıp, “Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.” (Fâtiha Sûresi, 2) der." (Mektubat, 24. Mektup)
“Ey Peygamber, sana ve seni izleyen müminlere Allah yeter” (Enfal Suresi, 64) buyurur Allah. Biliriz ki O, en üstündür, sonsuz kudret sahibidir, noksan sıfatlardan münezzehtir.
Tüm kâinata hükmeden Allah, en küçük işleri bilir. En büyük istekleri yapabilir. İnsanın her halini görür, sesini işitir. Yarattığı her canlının seslerini işittiği gibi, kulunun sesini de işitir. Küçük-büyük tüm işleri o idare eder; bu sebeple insan en küçük işlerini de O’ndan bekler, O’ndan ister.
Büyük işler için dua ederken, en büyüğünü istemeli; ufku geniş tutmalı. Sebeplerden münezzeh olan Allah'ın, kendi öngörümüzle gerçekleşmesini umut etmediklerimizi de sonsuz gücüyle yaratmaya gücü yeter.
Dua halis imanın sonucudur; mümini kâfirden ayıran en önemli özelliktir. Dua insanın umududur:
"Siz acı çekiyorsanız, şüphesiz onlar da, sizin acı çektiğiniz gibi acı çekiyorlar. Oysa siz, onların umud etmediklerini Allah'tan umuyorsunuz..." (Nisa Suresi, 104)
İnsanlardan istedikçe değerimiz azalırken, "Bana dua edin, size icabet edeyim." (Mü'min Suresi, 60) buyuran Rabbimizden istemek bizi değerli kılar.
"Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?.. (Furkan Suresi, 77)
Hayatımızın çeşitli aşamalarında sürekli olarak yeni ve daha derin bir kavrayış kazanacağımız bir konudur dua. İman eden her insan, Allah’ın tüm dualara icabet edeceğini bilir ve bu hakikate halisane iman eder. Allah’a olan yakınlığımız, imanî derinliğimiz, kaderi kavrayışımız arttıkça, dua konusundaki bakış açımız da daha derinleşir ve mükemmelleşir.
Allah’ı çokça tespih ederek dua ettiğinde Allah, benzersiz bir şekilde Yunus (as)’ı balığın karnından kurtarmadı mı?
Deniz ile Firavun’un askerleri arasında kaldıklarında, Musa (as) Allah’a tam bir teslimiyetle güvenerek dua ettiğinde, Allah ona ve kavmine mucizevi bir çıkış yolu yaratmadı mı?
Arkadaşıyla birlikte mağarada iken Allah’ın sonsuz gücüne gönülden teslim olan Peygamberimiz(asm)’ı, Allah, inkârcıların tuzaklarından koruyup galip getirmedi mi?
Kuyunun dibinde bırakıldığında, Allah, Yusuf(as)’a sonsuz merhametiyle yardımını ulaştırmadı mı?
Ateşe atılmak üzere iken, Allah sonsuz lütfunu tecelli ettirip İbrahim (as) için ateşi esenlik kılmadı mı?
Rabbine dua eden Zekeriya (as), eşi de kendisi de ileri yaşlarda olmalarına rağmen Allah’ın lütfuyla Yahya (as)’ın doğumuyla müjdelenmedi mi?..
Allah’ım! Yüzlerimizi Sana doğrultup, dini yalnız Sana has kılarak dua etmeyi nasip et. Sana ait kullarız ve başlangıçta yarattığın gibi Sana döneceğiz. Şüphesiz Rabbim, Sen gerçekten duaları işitensin.
Elif E. Bayraktar
Biz Allah'tan isteriz, O bize cevap verir. Fakat hikmet sahibi olan Allah hikmetine göre verir. Ya istenen şeyin aynısını verir, ya da daha iyisiyle icabet eder. Tıpkı hastanın, istediği ilacı değil, farklı bir ilaç veren doktorunu suçlamaması gibi, hikmetinden sual etmeyiz.
“Dua ettim ama duam kabul olunmadı” dememeli, "Rabbim daha hayırlısıyla icabet etti" demeli.
"Duanın en güzel, en lâtîf, en leziz, en hazır meyvesi, neticesi şudur ki:
“Dua eden adam bilir ki, birisi var ki onun sesini dinler, derdine derman yetiştirir, ona merhamet eder. Onun kudret eli her şeye yetişir. Bu büyük dünya hanında o yalnız değil; bir Kerîm Zât var, ona bakar, ünsiyet(yakınlık) verir. Hem onun hadsiz ihtiyâcâtını yerine getirebilir ve onun hadsiz düşmanlarını def edebilir bir Zâtın huzurunda kendini tasavvur ederek bir ferah, bir inşirah duyup, dünya kadar ağır bir yükü üzerinden atıp, “Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.” (Fâtiha Sûresi, 2) der." (Mektubat, 24. Mektup)
“Ey Peygamber, sana ve seni izleyen müminlere Allah yeter” (Enfal Suresi, 64) buyurur Allah. Biliriz ki O, en üstündür, sonsuz kudret sahibidir, noksan sıfatlardan münezzehtir.
Tüm kâinata hükmeden Allah, en küçük işleri bilir. En büyük istekleri yapabilir. İnsanın her halini görür, sesini işitir. Yarattığı her canlının seslerini işittiği gibi, kulunun sesini de işitir. Küçük-büyük tüm işleri o idare eder; bu sebeple insan en küçük işlerini de O’ndan bekler, O’ndan ister.
Büyük işler için dua ederken, en büyüğünü istemeli; ufku geniş tutmalı. Sebeplerden münezzeh olan Allah'ın, kendi öngörümüzle gerçekleşmesini umut etmediklerimizi de sonsuz gücüyle yaratmaya gücü yeter.
Dua halis imanın sonucudur; mümini kâfirden ayıran en önemli özelliktir. Dua insanın umududur:
"Siz acı çekiyorsanız, şüphesiz onlar da, sizin acı çektiğiniz gibi acı çekiyorlar. Oysa siz, onların umud etmediklerini Allah'tan umuyorsunuz..." (Nisa Suresi, 104)
İnsanlardan istedikçe değerimiz azalırken, "Bana dua edin, size icabet edeyim." (Mü'min Suresi, 60) buyuran Rabbimizden istemek bizi değerli kılar.
"Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?.. (Furkan Suresi, 77)
Hayatımızın çeşitli aşamalarında sürekli olarak yeni ve daha derin bir kavrayış kazanacağımız bir konudur dua. İman eden her insan, Allah’ın tüm dualara icabet edeceğini bilir ve bu hakikate halisane iman eder. Allah’a olan yakınlığımız, imanî derinliğimiz, kaderi kavrayışımız arttıkça, dua konusundaki bakış açımız da daha derinleşir ve mükemmelleşir.
Allah’ı çokça tespih ederek dua ettiğinde Allah, benzersiz bir şekilde Yunus (as)’ı balığın karnından kurtarmadı mı?
Deniz ile Firavun’un askerleri arasında kaldıklarında, Musa (as) Allah’a tam bir teslimiyetle güvenerek dua ettiğinde, Allah ona ve kavmine mucizevi bir çıkış yolu yaratmadı mı?
Arkadaşıyla birlikte mağarada iken Allah’ın sonsuz gücüne gönülden teslim olan Peygamberimiz(asm)’ı, Allah, inkârcıların tuzaklarından koruyup galip getirmedi mi?
Kuyunun dibinde bırakıldığında, Allah, Yusuf(as)’a sonsuz merhametiyle yardımını ulaştırmadı mı?
Ateşe atılmak üzere iken, Allah sonsuz lütfunu tecelli ettirip İbrahim (as) için ateşi esenlik kılmadı mı?
Rabbine dua eden Zekeriya (as), eşi de kendisi de ileri yaşlarda olmalarına rağmen Allah’ın lütfuyla Yahya (as)’ın doğumuyla müjdelenmedi mi?..
Allah’ım! Yüzlerimizi Sana doğrultup, dini yalnız Sana has kılarak dua etmeyi nasip et. Sana ait kullarız ve başlangıçta yarattığın gibi Sana döneceğiz. Şüphesiz Rabbim, Sen gerçekten duaları işitensin.
Elif E. Bayraktar
YORUMLAR