ELİF NİSA

ELİF NİSA

[email protected]

Küresel Dayatma-II

16 Ocak 2023 - 18:50

Geçen hafta, LGBT sapkınlığını legalleştirme çabasındaki kimi medya, sivil toplum kuruluşları ve kimi kişilerin, toplum tarafından kabul görmek ve eylemlerini haklı çıkarmak için kendilerince eşcinsellerin genetik olarak bu yaratılışta doğduklarını, östrojen hormonlarının yüksek seviyelerde olduğunu iddia ettiklerini ve bunun bilimsel açıdan kesinlikle doğru olmadığını yazmıştım. Konuya devam ediyorum.

Geçtiğimiz Haziran ayında Yeni Şafak’ın açtığı LGBT dosyasında kitaplarda, filmlerde, sokaklarda ve her alanda propagandalarını yaparak çocuklara dahi cinsiyetsizliği dayatan LGBT aktivizminin bu ve benzer iddiaları, alanında uzman ve cesur bilim adamlarının verdiği röportajlarda bilimsel açıklamalarıyla yalanlandı. Bu röportajlardan bazı bölümleri paylaşmak istiyorum.

Mesela Prof. Dr. Zeki Bayraktar şunları söylüyor; “Eşcinselliğin genetik olduğuna, doğuştan olduğuna dair hiçbir bilimsel kanıt yoktur. Aksine, bunun böyle olmadığına dair kanıtlar vardır. 1970'li yıllardan itibaren birçok kanıt vardır, fakat en son 2019 yılında bu konuda yapılmış en kapsamlı yayın Science Dergisi'nde yayınlandı. Amerika, İngiltere ve Kanadalı bilim adamları öncülüğünde yapılan ve yaklaşık 500 bin kişinin 477 bin yani yaklaşık 500 bin kişinin genetik verileri ve cinsel yönelimleri incelendi ve şu sonuç ortaya çıktı. Diyor ki, "Eşcinsellik geni diye bir şey yoktur. Genetik faktörler cinsel yönelimler ve cinsel davranışlarda belirleyici değildir. Çok minimal bir etkileri vardır, %1'lik bir nüfusta bazı etkiler var ama o %1'lik nüfusta bile etkili olamıyor."

Araştırmanın ortak liderlerinden, Cambridge, Massachusetts’teki Broad Institute of MIT ve Harvard’da genetikçi olan baş araştırma yazarı Andrea Ganna açıkça “eşcinsel geni yoktur” diyor.

“6 aylık bir bebekte örneğin, 6 aylık bir bebek, kendisinin erkek mi kız mı olduğunu bilebilir mi? Yani cinsiyet olgusu ile ilgili bir bilgisi var mıdır? Yoktur değil mi? Bu bilinç ne zaman oluşmaya başlıyor? Bu bilinç, 1 yaşından itibaren başlıyor 3 yaş arasında, ortalama 2 yaşına gelen her çocuk artık cinsiyet kavramını algılıyor. Erkek ve kız diye 2 cinsiyet olduğunu algılıyor, kendisinin ve çevresindekilerin de hangi cinsiyete ait olduğunu algılamaya başlıyor. Buna biz 'Cinsiyet Kimliği' diyoruz veya bir diğer adıyla 'Psikolojik Cinsiyet' diyoruz. Her biyolojik cinsiyet, kendi cinsiyetine uygun cinsiyet kimliğini geliştiriyor. Bunu nasıl geliştiriyor? 1-3 yaş arasında kendi cinsinden olan ebeveynini modelleyerek. Annesi veya babasıyla özdeşim kuramayan bu çocuklar, ergenlik döneminden sonra büyük oranda eşcinsel veya transseksüel oluyorlar. Çocukluk döneminde cinsiyet hoşnutsuzluğu yaşayan çocukların %75'i transseksüel, biseksüel ve homoseksüel veya aseksüel oluyor.”

Prof. Dr. Nevzat Tarhan da, “Eşcinsellik kesinlikle doğuştan değil, sonradan öğrenme ile ilgili ve sosyal bir sorundur” diyor. “Bir çocuk üç şeyi örnek alır” diyor Sn. Tarhan. “Anneyi, babayı bir de anne babanın ilişkisini. Bu üçü bir ailede sağlıklıysa çocuk böyle durumlarda yanlış rol model seçmeye yönelmez. Mesela en çok rastladığımız bir şey ki Freud'un önemli tarihi tespitlerinden bir tanesidir; aşırı koruyucu sevgi veren dominant bir anne baskın bir anne, zayıf uzak babalık rolü yapmayan bir baba varsa çocukta bunun cinsel kimlik bozukluğunun cinsel patolojinin çıkacağını söylüyor ve gerçekten de biz vakaları araştırıyoruz, çocuklar ablalar arasında büyüyor teyzeler arasında büyüyor baba ortada sadece maddi ihtiyaçları karşılayan birisi gibi erkek çocuk bile olsa veyahut da kız çocuk da olsa bazı kız çocukları da babayla özdeşim kuruyor. Baba tam tersi oluyor, anne itici eleştirici bir anne oluyor çocuk böyle durumlarda erkek gibi davranmak daha çocuğun öğrenilmiş davranışı oluyor.”

Prof. Dr. Sefa Saygılı ise “Kimse eşcinsel doğmaz, daha sonra ortaya çıkar. Herhangi bir eşcinsellik ile ilgili hormonal farklılık yoktur, genetik farklılık yoktur, kromozomal farklılık yoktur. Bu tamamen kişinin yönelimidir. Bu normalden bir sapmadır. Normal, fıtrata uygun bir durum değildir. Yaratılışa aykırı bir durumdur” diyor. “Baba yoksa özellikle günümüzde büyük bir problem bu. Boşanmalar artıyor, anne baba evlilik olmadan gayri meşru çocuklar artıyor. Burada da çocukları %70-80 oranında anneler büyütüyor. Eskisi gibi kardeşler de fazla değil, baba olmadığı zaman yerini alacak büyük baba, dayı, büyük abi gibi şeyler de yok. Şimdi insanlar apartmanlarda kutu gibi dairelerde yaşıyorlar. Bir erkek modeli göremiyor çocuk, erkek modeli göremediği için yine kimliğini annesine bakarak ona benzeterek, geliştirebiliyor...”

Hayatının belli döneminde eşcinsel olarak yaşamını sürdüren insanlar, ciddi oranlarda pişmanlık duyuyor ve tedavi olmak istiyorlar.

Röportajda Dr. Mustafa Merter, “Maalesef psikiyatrilerin büyük çoğunluğu ve psikologların büyük çoğunluğu propaganda tesiri altında doğru dürüst araştırma yapmadıkları için bu doğuştan gelir ki yalan, doğuştan gelmiyor. 2009'da Science Dergisi'nde çıkan bir araştırmada böyle bir genetik kanıtın olmadığı açıklandı. Bu çok bariz bir şekilde biliniyor, ben bir psikiyatr olarak birisi bana gelse, "Ben yardım almak istiyorum" dese ben de ona, “Sen böyle doğdun" desem bu bir yalandır. Ya ahmaklıktır ya cehalettir ya da hınzırlıktır. İkinci yalan da “Bunun tedavisi yoktur yalanı. Girin bakın internete yüzlerce insan düzelmiş burada. İsteyen niye düzelmesin?” diye soruyor.

“Bu cinayettir arkadaşlar. Bunu yapanların da hakikaten iyi düşünmeleri lazım, böyle bir şeyi nasıl söyleyebilirsin bu yalanı nasıl söylersin insanlara. Çok üzülüyorum bu konuda çünkü büyük bir insani trajedi yaşanıyor.”

Prof. Dr. Nevzat Tarhan bu konuda şöyle söylüyor; “Eşcinsellik bir cinsel yönelimdir. Bu nedenle kişi bunu istiyorsa bütün psikiyatri uzmanları ona yardım edebilir istiyorsa ama bu aslında eşcinsellik tamamen tıbbi alan değil tekrar söylüyorum sosyal bir konudur sosyal bir alandır.”

Kısacası, eşcinsellik, insan fıtratına aykırıdır. Yeni nesillere bunu şirin gösterme çabalarına izin vermeyeceğiz. Bu rezalete değil destek olmak, sessiz kalmak da ortağı olmaktır. İnancımıza göre, nasıl hırsızlığın, cinayetin, terörün çirkinlik olduğunu anlatıyorsak, eşcinselliğin Allah’ın haram kıldığı iğrenç bir çirkinlik olduğunu da anlatacağız. 

Hatırlayın birkaç sene önce bir haziran ayında, vatanını savunurken şehadetle şereflenen şehitlerimize adanan 15 Temmuz Şehitler Köprüsü, LGBT renkleriyle ışıklandırılmış, adeta şehadet anılarına hakaret edilmişti. Ardından CHP’li birçok belediye binalarına LGBT paçavraları asılmıştı. Dahası Beşiktaş Belediyesine asılan paçavrada, “Freddy Mercury’nin askerleriyiz” yazısı ile…

Kaliteli, değerlerine bağlı, vicdanlı bir toplum için bu sapkınlığa destek son bulmalı. “Bunun kimseye zararı yok” diyenler yanılıyor. Toplumun değerlerinin yıkılmasından, gençlerin kendilerini aşağılamasından daha büyük zarar olabilir mi? İnternette LGBT yazıp aratırsanız, ortadaki ürkütücü rezaleti görebilirsiniz. Biz bu rezilliği istemiyor, propagandasına “Hayır” diyoruz. LGBT’yi simgeleyen gökkuşağı renkli bayraklar, bu ürkütücü dünyanın arka plânındaki küresel çetenin ve yancılarının hedeflediği karanlığı gizlemek içindir. Bu sapkınlığı yaygınlaştırmaya çalışanlar, İslam’ın son kalesi olan Türkiye’yi fikrî, vicdanî ve imanî yönden çökertmek istiyorlar. İzin vermeyeceğiz!

Elif E. Bayraktar


 

YORUMLAR

  • 0 Yorum