Samimi müminler, yalnızca Allah'a kulluk etmeleri, O'nun buyruklarına itaat etmeleri, insanların değil yalnızca Rablerinin hoşnutluğunu hedeflemeleri nedeniyle içinde bulundukları toplum tarafından yadırganırlar. Toplumda yerleşik gelenek, örf ve adetlerle örülmüş çarpık yaşam biçimini ve felsefesini reddetmeleri, Kur’an'da tarif edilen ideal mümin modelini benimseyip yaygınlaştırmaları, inkarcıların/müşriklerin tepkileriyle karşılaşmalarına yol açar. Cahiliye toplumunun tepkileri genellikle alaycılık, çıkarcılık ve cehaletle suçlama şeklindedir.
Söz ettiğim din dışı toplum, İslam’ın özünü/ ruhunu ve Peygamber (asm)’ın ahlâkını yaşamayan, dolayısıyla Allah’ın iman edenlere verdiği gerçek aklı da kazanamamış olan, tüm bunlara rağmen kendini akıllı zanneden kişilerden oluşur. Enaniyetle akıl dışı iddialar öne süren bu kimseler, kimi zaman cahil insanları da çevrelerine toplayabilir, kalabalık görünebilirler.
İnananlar, her dönemde Allah'a olan derin imanları, aşkları, Allah’tan içleri titreyerek korkmaları nedeniyle asla bu tepkilerden korkmaz, örnek bir cesaret ortaya koyarlar. Dini yayma faaliyetlerinde son derece samimi ve cesur davranırlar. Allah’ın beğendiği güzel ahlâkı yaşamak, O’nun hoşnutluğunu kazanmak ve diğer insanların da bu güzellikleri yaşamalarını sağlamak için çaba gösterir, her durumda kararlılıklarını korurlar.
Toplumda Kur’an ahlâkı üzerine hayatın inşası için mücadele etmek, hakkı hak olarak gerçekleştirmek, bâtılı yok etmek, iyiliği ve güzelliği yaymak, kötülüğü ve çirkinliği engellemek samimi müminlerin görevleridir. Yalnızca Allah rızasını gözeterek çaba içinde olan müminler, yaptıklarına karşılık insanlardan övgü ya da ödül beklemedikleri gibi karşıtlarının eleştiri, itiraz, alay ve düşmanlıklarını da önemsemezler. Zaten bu mücadele Allah katında öylesine değerlidir ki ücretini O'ndan başka hiç kimse veremez.
Ey kavmim, ben bunun karşılığında sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir. Akıl erdirmeyecek misiniz? (Hud Suresi, 50-51)
Müminlerin azimli çabasının kaynağında Allah aşkı, Allah korkusu ve Allah'ın hoşnutluğunu kazanma arzusu vardır. Bu nedenle üstün ahlâkı yaşama konusundaki cesaretleri koşullara bağlı değildir. Her ortamda, her durumda, her koşulda mümin Allah'a güvenip dayanıyor olmanın kazandırdığı kararlılığını korur. Oturmuş kişiliği vardır müminin ve duruma göre değişiklik göstermez.
Müminlerin cahiliye toplumundan aldığı tepkiler genellikle karşı tavır alma, manevi baskı, kınama ve alaycılık şeklinde ortaya çıkar. Ancak, Allah'a gönülden yönelmiş, derin bir imana sahip olan müminler, bu tepkiler karşısında inançlarından en ufak bir taviz vermezler. Karşılığında da Allah'ın yardım ve desteğini kazanır, küfre karşı zafer elde ederler. Bu Allah’ın sünnetidir. Her devirde bu şekilde olmuştur.
(Bu,) Allah'ın öteden beri sürüp giden sünnetidir. Sen Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın. (Fetih Suresi, 23)
Kınayanın kınamasından korkmak Allah'a ortak koşmak anlamına gelir. Rabbimiz Kur’an’da “…İki İlah edinmeyin: O, ancak tek bir İlah'tır. Öyleyse Benden, yalnızca Benden korkun." (Nahl Suresi, 51) ayetiyle 'yalnızca Kendisi'nden korkulması gerektiğini' bildirir. Korkağın verdiği zarar, dine değil sadece kendinedir. Allah onun yerine kınayanın kınamasından korkmayan ve üstün özelliklere sahip müminleri getirecektir.
Ey iman edenler! İçinizden kim dininden geri dönerse, Allah (yerine) Kendisi'nin onları sevdiği, onların da Kendisi'ni sevdiği, mü'minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı ise 'güçlü ve onurlu,' Allah yolunda çaba harcayan ve kınayanın kınamasından korkmayan bir topluluk getirir. Bu, Allah'ın bir lütfudur, onu dilediğine verir. Allah lütfu geniş olandır, bilendir. (Maide Suresi, 54)
Batıl fikir sistemlerinin savunucuları kınamalara aldırış etmeyen, etkilenmeyen güçlü kişiliğe ve güzel ahlâka sahip müminleri engelleyemeyeceklerini aslında bilirler. Yalnızca Allah'tan korkan müminler, kınayanlardan ve kınamalarından korkmaz aksine kınayanlara korku salarlar. Küfrün kınaması, inananları daha da şevklendirir ve motive eder. “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et” (Nahl Suresi, 125) buyuran Rabbimiz, Katından bir rahmet olarak inkâra karşı fikir mücadelesi içinde olan müminleri derece olarak üstün kıldığını müjdeler ve onlara cenneti vaat eder.
Mü'minlerden, özür olmaksızın oturanlar ile, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit değildir. Allah, mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri oturanlara göre derece olarak üstün kılmıştır. Tümüne güzelliği (cenneti) va'detmiştir; ancak Allah, cihad edenleri oturanlara göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır. (Nisa Suresi, 95)
Rabbinin sınırlarını gözeten, merhametli, adil, özverili, tevekküllü, hoşgörülü olan, iyiliği emredip kötülükten sakındıran, Allah’ın imtihan için yarattığı her olayda hayır gören, Kur’an ahlâkını yaşamada kararlı davrananlar asla küçük düşmezler. Yapılan her suçlama, her engelleme onların azimlerini artırır. Mümin evinde oturup, keyif yaparak ecrini artıramayacağını bilir. Allah tüm yapıp ettiklerinin ecrini verir, onları dünyada ve ahirette yüceltir, gerçeklerden yüz çevirenlere üstün kılar. Samimi mümin bundan daha önemli ne dileyebilir ki Rabbinden?..
Elif E. Bayraktar
Söz ettiğim din dışı toplum, İslam’ın özünü/ ruhunu ve Peygamber (asm)’ın ahlâkını yaşamayan, dolayısıyla Allah’ın iman edenlere verdiği gerçek aklı da kazanamamış olan, tüm bunlara rağmen kendini akıllı zanneden kişilerden oluşur. Enaniyetle akıl dışı iddialar öne süren bu kimseler, kimi zaman cahil insanları da çevrelerine toplayabilir, kalabalık görünebilirler.
İnananlar, her dönemde Allah'a olan derin imanları, aşkları, Allah’tan içleri titreyerek korkmaları nedeniyle asla bu tepkilerden korkmaz, örnek bir cesaret ortaya koyarlar. Dini yayma faaliyetlerinde son derece samimi ve cesur davranırlar. Allah’ın beğendiği güzel ahlâkı yaşamak, O’nun hoşnutluğunu kazanmak ve diğer insanların da bu güzellikleri yaşamalarını sağlamak için çaba gösterir, her durumda kararlılıklarını korurlar.
Toplumda Kur’an ahlâkı üzerine hayatın inşası için mücadele etmek, hakkı hak olarak gerçekleştirmek, bâtılı yok etmek, iyiliği ve güzelliği yaymak, kötülüğü ve çirkinliği engellemek samimi müminlerin görevleridir. Yalnızca Allah rızasını gözeterek çaba içinde olan müminler, yaptıklarına karşılık insanlardan övgü ya da ödül beklemedikleri gibi karşıtlarının eleştiri, itiraz, alay ve düşmanlıklarını da önemsemezler. Zaten bu mücadele Allah katında öylesine değerlidir ki ücretini O'ndan başka hiç kimse veremez.
Ey kavmim, ben bunun karşılığında sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir. Akıl erdirmeyecek misiniz? (Hud Suresi, 50-51)
Müminlerin azimli çabasının kaynağında Allah aşkı, Allah korkusu ve Allah'ın hoşnutluğunu kazanma arzusu vardır. Bu nedenle üstün ahlâkı yaşama konusundaki cesaretleri koşullara bağlı değildir. Her ortamda, her durumda, her koşulda mümin Allah'a güvenip dayanıyor olmanın kazandırdığı kararlılığını korur. Oturmuş kişiliği vardır müminin ve duruma göre değişiklik göstermez.
Müminlerin cahiliye toplumundan aldığı tepkiler genellikle karşı tavır alma, manevi baskı, kınama ve alaycılık şeklinde ortaya çıkar. Ancak, Allah'a gönülden yönelmiş, derin bir imana sahip olan müminler, bu tepkiler karşısında inançlarından en ufak bir taviz vermezler. Karşılığında da Allah'ın yardım ve desteğini kazanır, küfre karşı zafer elde ederler. Bu Allah’ın sünnetidir. Her devirde bu şekilde olmuştur.
(Bu,) Allah'ın öteden beri sürüp giden sünnetidir. Sen Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın. (Fetih Suresi, 23)
Kınayanın kınamasından korkmak Allah'a ortak koşmak anlamına gelir. Rabbimiz Kur’an’da “…İki İlah edinmeyin: O, ancak tek bir İlah'tır. Öyleyse Benden, yalnızca Benden korkun." (Nahl Suresi, 51) ayetiyle 'yalnızca Kendisi'nden korkulması gerektiğini' bildirir. Korkağın verdiği zarar, dine değil sadece kendinedir. Allah onun yerine kınayanın kınamasından korkmayan ve üstün özelliklere sahip müminleri getirecektir.
Ey iman edenler! İçinizden kim dininden geri dönerse, Allah (yerine) Kendisi'nin onları sevdiği, onların da Kendisi'ni sevdiği, mü'minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı ise 'güçlü ve onurlu,' Allah yolunda çaba harcayan ve kınayanın kınamasından korkmayan bir topluluk getirir. Bu, Allah'ın bir lütfudur, onu dilediğine verir. Allah lütfu geniş olandır, bilendir. (Maide Suresi, 54)
Batıl fikir sistemlerinin savunucuları kınamalara aldırış etmeyen, etkilenmeyen güçlü kişiliğe ve güzel ahlâka sahip müminleri engelleyemeyeceklerini aslında bilirler. Yalnızca Allah'tan korkan müminler, kınayanlardan ve kınamalarından korkmaz aksine kınayanlara korku salarlar. Küfrün kınaması, inananları daha da şevklendirir ve motive eder. “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et” (Nahl Suresi, 125) buyuran Rabbimiz, Katından bir rahmet olarak inkâra karşı fikir mücadelesi içinde olan müminleri derece olarak üstün kıldığını müjdeler ve onlara cenneti vaat eder.
Mü'minlerden, özür olmaksızın oturanlar ile, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit değildir. Allah, mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri oturanlara göre derece olarak üstün kılmıştır. Tümüne güzelliği (cenneti) va'detmiştir; ancak Allah, cihad edenleri oturanlara göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır. (Nisa Suresi, 95)
Rabbinin sınırlarını gözeten, merhametli, adil, özverili, tevekküllü, hoşgörülü olan, iyiliği emredip kötülükten sakındıran, Allah’ın imtihan için yarattığı her olayda hayır gören, Kur’an ahlâkını yaşamada kararlı davrananlar asla küçük düşmezler. Yapılan her suçlama, her engelleme onların azimlerini artırır. Mümin evinde oturup, keyif yaparak ecrini artıramayacağını bilir. Allah tüm yapıp ettiklerinin ecrini verir, onları dünyada ve ahirette yüceltir, gerçeklerden yüz çevirenlere üstün kılar. Samimi mümin bundan daha önemli ne dileyebilir ki Rabbinden?..
Elif E. Bayraktar
YORUMLAR