Münafık kelimesinin kaynağını tespit, münafığın teşhisinde önemlidir. Nifak, nâfika kelimesinden türer. Nâfika, köstebek deliğine verilen isimdir. Köstebeğin yuvasının iki kapısı vardır. Köstebek, kapıların birinden girerken, öbüründen çıkar. Çıkacağı bu kapıyı, kafasıyla vurup dışarı çıkmasına imkân verecek şekilde ince tutar ve bunu bir başkası sezemez. Tehlike giriş kapısı yönünden geldiğinde, hemen gizli tuttuğu bu dayanıksız kapıdan dışarı çıkar. Kaçmak için yaptığı bu ikinci kapıya nâfika denir. Küfrünü örtüp gizleyen münafık, bu yönüyle dehlizinde gizlenen köstebeğe benzer. İnsan suretindeki münafık da bir yandan dine girerken, gizlediği diğer yönden dışarı çıkar.
‘Yer altı’nda yaşayan münafık, çıkarı neredeyse oraya yamanacağı bir yer bulur, ayette haber verildiği gibi;
Eğer onlar bir sığınak ya da (kalacak) mağaralar veya girebilecekleri bir yer bulsalardı, hızla oraya yönelip koşarlardı. (Tevbe Suresi, 57)
Yeryüzünde bozgunculuk çıkaran, inkârcılarla dostluklar kuran münafık, müminlere kalben kin duyar, onların aleyhine bilgi taşır, fitne çıkarır. “Fitne katilden beterdir” ayeti gereği en büyük suçlardan birini işler. Müslümanlarla yakın bağı varmış gibi davranır, sonra Müslümanların aleyhinde alçakça faaliyet yapar; onları sinsice köşeye sıkıştırmaya kalkışır.
Münafıklar, iman edemeyen insanlar gibi dünya hayatına dalmak yerine gece gündüz Müslümanlara tuzak kurar, küfürle işbirliği yaparlar. Bir kuvvete, bir desteğe ihtiyaçları vardır; küfrü kendi düşük akıllarınca daha güçlü gördüklerinden onları dost edinirler. Ancak zorlu bir durumda kâfirleri de bırakır, onlara da destek olmaz, kendi çıkarlarının peşine düşerler. Kur’an ayetlerinden anlıyoruz ki, münafıklar gerçekten çok azgın yaratıklardır.
Azgın oldukları kadar korkaktır da münafıklar. Allah, onlar için “ödleri kopan bir topluluktur” buyurur. Şeytanın pisliği ruhlarını kapladığı için içleri kaynar; sürekli korku, vesvese, gerilim içinde yaşarlar. “Sanki onlar ürkmüş yaban eşekleri gibidirler”. (Müddessir Suresi, 50)
Müslümanlar arasında yaşarken, tehlikeli olduğunu, zarar göreceklerini düşündüklerinde Allah yolunda mücadeleden kaçarlar. Oysa ayette, "Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kar getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah'tan, O'nun Resûlünden ve O'nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun… (Tevbe Suresi, 24) buyrulur. Allah rızasına göre değil, menfaatlerine göre yaşar münafıklar. Allah intikam alacaktır; ancak münafıklar, Allah’ın intikamının nasıl şiddetli olacağının şuuruna varamazlar.
Münafıklar, müminlerin felaket haberlerini dışarıdan beklerler. Müslümanlara yapılacak bir saldırı, bir hakaret, bir oyunu sadece uzaktan izler; dışarıda oldukları için de kendilerini güvende görürler. Müslümanlar mücadelede galip geldiğinde haset ederler ancak onlara bir saldırı olduğunda haz alır, “Allah bizi korudu” derler. Ailelerine, kendilerine, mallarına zarar gelmediği için heyecanla olayı seyreder, onların arasında olmadığı için müthiş sevinir ve çok akıllı olduklarını düşünürler. Oysa yaşadıkları olayda Allah’ın vaadini görmeleri müminlerin imanlarını artırır:
"Müminler (düşman) birliklerini gördükleri zaman ise (korkuya kapılmadan) dediler ki: "Bu, Allah'ın ve Resul'ünün bize vadettiği şeydir; Allah ve Resulü doğru söylemiştir." Ve (bu) yalnızca onların imanlarını ve teslimiyetlerini artırdı.”(Ahzab Suresi, 22)
“Müslümanların zorluk, darlık ve imtihan dönemleri, aslında münafıkların ortaya çıkması ve kendi kendilerini deşifre etmeleri için çok kıymetli dönemlerdir. Münafık belki yıllarca kendini Müslümanların arasında kamufle eder, ama Allah yolunda bir zorluğa sabretmesi gerektiğinde hemen kendini ele verir. Allah yolunda karşılaşabilecekleri her türlü tehdit, haksızlık, baskı ve iftira, Müslümanlar için birer şeref, münafık içinse bir yıkımdır.
Münafıklar en alçakça yöntemlerle çabalayacak; zarar vermek için ellerinden geleni yapacaklardır. Belki kimi zaman, zahiren zafer gibi görünen bazı başarılar ve küçük bazı menfaatler kazanacaklardır. Ancak tüm bunlar geçici ve zahiri kazançlar olacaktır. Eninde sonunda mutlaka ‘galip gelecek olanlar Allah’ın taraftarları olan samimi Müslümanlar’dır. Çünkü Allah’ın Kuran’da bildirdiği gibi, “… Şüphesiz ‘izzet ve gücün’ tümü Allah’ındır.” (Yunus Suresi, 65).” (http://munafiklik.com/)
Münafıklar her ne kadar gizlenseler de 'örtülerine bürünüp’ kendilerini sezdirmediklerini zannetseler de Allah sinelerin özünde saklı duranı bilir. İçlerindeki o gizli münafıkane, sahtekârca duyguları ve samimiyetsizliklerini; hepsini bilir.
Tarihteki ünlü münafıklar, yaptıkları alçaklıklarla nasıl Kur’an kıssalarında anıldılarsa, günümüz münafıkları da aynı şekilde kitaplara ya da tarihi kayıtlara geçeceklerdir. Tıpkı o devirlerin münafıkları gibi, Ahir Zamanın münafıkları da aynı şekilde şeytanlıklarıyla tanınacak, hainlikleri ve ahlâksızlıklarıyla bilineceklerdir.
Münafıkları aşağılamak müminlerin göğsünü şifaya kavuşturur. Ancak bu aşağılanma sadece dünya hayatıyla sınırlı kalmayacaktır. Kıyamete kadar her biri ‘devrinin ünlü münafığı’ olarak tanınacak olan bu İblis takımı, ahirette de sonsuza kadar aşağılanarak yaşayacaklardır.
… Allah, onları sizin ellerinizle azaplandırsın, hor ve aşağılık kılsın ve onlara karşı size zafer versin, mü'minler topluluğunun göğsünü şifaya kavuştursun. (Tevbe Suresi, 14)
YORUMLAR