Müminlerin karşısındaki grubun en tehlikelisi münafıklardır. Söz dinlemez, azgın bir topluluktur münafıklar. Yeryüzünde bozgunculuk çıkarır, Allah’ın ahdini kesin olarak onayladıktan sonra bozar, inkarcılarla dostluklar kurar, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla mücadele etmeyi çirkin görürler. Dünyadaki küçücük, kısacık bir zamana, bütün bir hayatlarını heba ederler.
Kuvvetli ve güçlü gördükleri için sırtlarını küfre dayarlar. Ancak elde ettikleri her şey, hazırladıkları her oyun mutlaka aleyhlerine döner. Ne kadar güçlü de olsalar, sonuç ölümdür; ölümle birlikte bütün yapıp-ettikleri silinir gider.
Münafıklar, şeytanî karaktere sahiptirler. En benzer özellikleri büyüklenmeleri ve akıllarını beğenmeleridir. Şeytan gibi tutarsız ve çelişkili bir mantık sergilerler. Tıpkı şeytan gibi zeki de olsa ahmaktırlar; kendi düşük akıllarınca Allah'ı aldattıklarını zannederler. Bir Kur’an ayetinde münafıkların bu sapkınlıkları, “(Sözde) Allah'ı ve iman edenleri aldatırlar. Oysa onlar, yalnızca kendilerini aldatıyorlar ve şuurunda değiller. “(Bakara Suresi, 9) ifadesiyle bildirilir.
Kendisine can veren Allah’ı aldatabileceğini zannetmesi, münafığın ne denli çarpık bir düşünceye sahip olduğunu gösterir. Ancak münafık Rabbimizi gerçek anlamda tanımadığı için, Allah’ın ‘sinelerin özünde olanı’ ve ‘gizlinin gizlisini’ de bildiğinin farkında değildir. Kur’an’ın bildirdiği gibi, münafıklar yalnızca kendilerini kandırırlar.
Kendilerini aldattıklarını zanneden bu kişilere, Rabbimiz karşılık olarak kalplerine nifakı hesap gününe kadar yerleştirerek çok büyük bir ceza verir. Böylece O da, Allah'a verdikleri sözü tutmamaları ve yalan söylemeleri nedeniyle, kendisiyle karşılaşacakları güne kadar, kalplerinde nifakı (sonuçta köklü bir duygu olarak) yerleşik kıldı. (Tevbe Suresi, 77)
Münafıkların sapkın özelliklerinden biri, Allah'tan değil, insanlardan çekinmeleridir. “Münafıklar, kalblerinde olanı kendilerine haber verecek bir surenin aleyhlerinde indirilmesinden çekiniyorlar...” (Tevbe Suresi, 64) ayetiyle haber verildiği gibi, kalplerindeki hastalığı Allah’ın bir sure indirerek diğer insanlara bildirmesinden korkmaktadırlar. Münafık için kalbindekini Allah’ın değil, diğer insanların bilmesi önemlidir.
Münafıklar korkak olduklarından, gerçekte ne küfür ehlinin ne de Müslümanların tarafına tam olarak geçemezler. Müslümanlar zafer kazandıklarında “biz de sizinle değil miydik?” diyebilmek için…
Müslümanlarla konuşurken “sizdeniz” diye yemin ederler. Ancak onlar, “müminleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler. Nisa Suresi, 139) Zorlu bir durumda kafirleri de bırakır, onlara da destek olmaz, kendi çıkarlarının peşine düşerler. Şeytanın pisliği ruhlarını kapladığı için içleri kaynar; sürekli korku, vesvese, gerilim içinde yaşarlar, rahat değillerdir.
Karaktersizdir münafıklar. Peygamberimiz (asm) onları bir mücadeleye çağırdığında, savaşmayı bilmediklerini mazeret gösterir ya da “bu sıcakta biz çıkamayız” derler. Kur’an’da, “yakın bir yarar olsaydı” gelirlerdi buyrulur. Gerçekte, çıkarlarına uygun olmadığı için mücadeleden kaçarlar. Bir kısmı da "evimiz açıkta" diyerek, ailelerini bahane eder. Samimi insan, kendi ailesi ve çocuklarını düşündüğü kadar, diğer çocukları da düşünmelidir. Vicdansızlığın adıdır münafık.
Hz. Ali(ra)’dan rivayetle Peygamber(asm) münafıklığın dehşetini şöyle vurgular:
"Ümmetim için mü’minden ve kafirden korkmam. Mü’mini imanından dolayı Allah korur; kafiri ise küfrü sebebiyle zelil eder. Fakat sizden her biriniz için korktuğum, dili alim, kalbi münafık olandır. Hoşunuza gideceği söyler, fakat hoşunuza gitmeyecek şeyi yapar."
Münafıklar, müminlere yapılacak bir saldırı, bir hakaret, bir oyunu sadece uzaktan izler, dışarıda oldukları için kendilerini güvende görürler. Mücadelede galip geldiklerinde müminlere haset eder, bir saldırı olduğunda ise haz alır, “Allah bizi korudu” derler. Ailelerine, kendilerine, mallarına zarar gelmediği için heyecanla olayı seyreder, onların arasında olmadığı için müthiş sevinir ve çok akıllı olduklarını düşünürler.
Aslında münafıklar, Müslümanların mücadele içinde olmalarından vicdan azabı duyar, rahatsız olurlar; çünkü aşağılanmış olurlar. O nedenle, kalben müthiş nefret ederler. Yaşamları yalan üzerine kuruludur.
Münafıklar müminler için adetâ nimettir demiştim; onlar, müminlerin kıymetini artırmak için özel yaratılmış bir gruptur. Allah, onlarla kıyaslayarak müminlerin değerini insanlara gösterir. Münafıklar, müminleri rehavetten kurtarır, zihnini açar, mücadele azmini ve çabasını artırır, hareketli canlı, kararlı ve şevkli tutar, heyecanını kamçılar; adrenalin etkisi yaparlar.
Münafıklar, cehennem ehli arasında sonsuza kadar en şiddetli azabı görecek olan, en aşağılık, insanlığın yüz karası ve cehennemin en derin tabakasına müstahak mahluklardır. Şeytan tarafından Allah’ın adıyla aldatıldıkları gerçeğinin ise ancak ahirette farkına varacaklardır. Telafisi olmayan bu yanılgıyı onlara bildirenler de müminler olacaktır:
(Münafıklar) Onlara seslenirler: "Biz sizlerle birlikte değil miydik?" Derler ki: "Evet, ancak siz kendinizi fitneye düşürdünüz, (Müslümanları acıların ve yıkımların sarmasını) gözetip-beklediniz, (Allah'a ve İslam'a karşı) kuşkulara kapıldınız. Sizleri kuruntular yanıltıp-aldattı. Sonunda Allah'ın emri (olan ölüm) geliverdi; ve o aldaltıcı da sizi Allah ile aldatmış oldu." (Hadid Suresi, 14)
Kuran’da açıkça bildirilen gerçek şudur: "... izzet (güç, onur ve üstünlük) Allah'ın, O'nun Resulü'nün ve mü'minlerindir. Ancak münafıklar bilmiyorlar." (Münafikun Suresi, 8)
Küfür, geçici de olsa kazandığı sonuçla Müslüman’ın Cennetine, kendisinin ise Cehennemine vesile olur. Müslüman’ın zorluk çekse de ecrinin artmasına, derecelerinin yükselmesine sebep olur. Müminlerin küfürle mücadele sırasındaki çektikleri sıkıntılar karşısında gösterdikleri sabır, sonsuz ahirette kendilerine mükafat olarak geri döner.
Allah adımlarımızı sabit kılsın. Fetih ve zafer geldiği gün, "keşke onlarla birlikte olsaydım, böylece ben de büyük 'kurtuluş ve mutluluğa’ erseydim" ya da –müminlerle birlikte olmadığı halde- "biz gerçekten sizlerle birlikteydik" diyenlerden olmaktan esirgesin!
YORUMLAR