Münafıklar imanî boyuta hiç geçmedikleri için herkesin dünyaya bakış açısının kendilerininki gibi çıkar ve beklentiler üzerine kurulu olduğunu zannederler. Mümin topluluğundaki herkesin aslında kendileri gibi en uygun zamanı beklediğini düşünür ve bu yüzden müminlerin yanından ayrılırken, kendilerine yakın gördükleri kişileri de sahte vaatlerle “bize gel” diyerek davet eder ve topluluktan koparmaya çalışırlar. Oysa koparmaya çalıştığı o kişi imanı tanımıştır ve onun için dünya hayatı çıkar mücadelesi değil, Allah rızasını kazanma mücadelesidir.
Allah, müminlerin arasında işleri artık bittiği için, münafıkları cehennemin en dibine hazırlar. Bunun için hastalıklarını artırır, günahı yükledikçe yükler. Bu durum da müminlerin hem şevkini arttırır hem de ellerindeki nimetlerin kıymetini daha iyi kavramasını sağlar. Münafıklar tüm bunlara şahit oldukları halde kaderleri dahilinde günahta ısrara devam ederler.
Kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylemekte olduklarından dolayı, onlar için acı bir azab vardır. (Bakara Suresi, 10)
Münafıklar, müminlerin yanından kendilerinin daha takva olduğu iddiasıyla ayrılır ve sonrasında onların aleyhinde mücadeleye başlarlar. Peygamberimiz(asm) döneminde de münafıklar yıllarca Kur’an’ın hak ve Peygamberimiz(asm)’ın doğru ve haklı olduğunu tüm güçleriyle anlatıyorlardı. Sonra bir anda, daha doğrusu artık çıkar elde edemeyeceklerini anlayınca tam tersini anlatmaya başladılar. Buna, tarihte bilinen en iyi örnek Dırar Mescidini kuran münafıklardır.
Kur’an ayetlerini manipüle ederek ya da çarpıtarak hükmünü ortadan kaldırmaya çalışan münafıklar, kendilerince bu ayetlerin sorumluluğunu yüklenmemiş olurlar. Sözde sorumlu olmadıkları için de takva olma iddialarını sürdürebilirler. Fakat bu iddialarla, Kur’an'a hâkim iman sahibi insanları kandıramazlar. Müminleri terk eden bu insanlar iddia ettikleri gibi takva sahibi iseler:
İbadetlerini, canlarını, gençliklerini, vakitlerini, uykularını, mallarını alemlerin Rabbi olan Allah'a vakfetmeliler. (En’am, 162)
Sabah akşam Allah'ın rızasını isteyerek dua edenlerle birlikte sabretmeliler, dünya hayatının geçiciliğine dalıp onlardan uzaklaşmamalılar. (Kehf, 28)
Onlara iyiliği emreden, kötülüğü yasaklayan, üzerindeki zincirleri kıran elçiye uymalı, ona destek olup savunmalı, yardım etmeli ve onunla birlikte indirilen nuru izlemeliler. (A’raf, 157)
Ve tüm bunları kalben inanmış olarak samimiyetle yapmalılar. (Nisa, 124)
Bunların tamamını yapmamaları onların münafık olduğunun delilidir. Çünkü Kur’an'a inanmak, Kur’an'ın tamamını uygulamaktır:
Yoksa siz, Kitabın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden böyle yapanların dünya hayatındaki cezası aşağılık olmaktan başka değildir; kıyamet gününde de azabın en şiddetli olanına uğratılacaklardır. (Bakara Suresi, 85)
Münafıklar, çağrılarına cevap alamayınca, müminlerin gücünü kırmak için onları dağıtmaya çalışırlar. Ancak müminler dağılmaz aksine Kur'an ahlâkının hâkimiyetine engel olan gürûhu dağıtırlar. Fitne yeryüzünden kalkmadan, din Allah'ın olmadan, İslam ahlâkı dünyaya hâkim olmadan davadan vazgeçmezler.
Onlar, kendilerine insanlar: "Size karşı insanlar topla(n)dılar, artık onlardan korkun" dedikleri halde imanları artanlar ve: "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" diyenlerdir. (Ali İmran Suresi, 173)
Müminlerin davası iman davasıdır; bu dava Peygamberimiz (asm)’ın, sahabenin davasıdır. Bu, ecdadın davasıdır. Bu dava Allah'ın davasıdır. Bu davada bir insanı kurtarmak için her şey feda edilir. Bu davada benlik olmaz, çıkarlar olmaz. Bu davada nefsin bencil arzu ve tutkuları olmaz. Bu dava özveri ister. Bu dava insanı ve imanını kurtarmaktır. Kaldı ki imanını kurtarmak, insanı ölümden kurtarmaktan daha büyük ve değerlidir. Bu, kutsal ve yüce bir davadır.
Davası olmayan, heyecanı ve ideali olmayan bir hareket mutlaka kaybeder. Küfrün, batıl da olsa bir davası vardır. Örneğin, PKK'lıların bir ideolojisi vardır. Sadece barbarlık olsun, ortalığı karıştıralım diye terörist olmuyorlar. Çürük de olsa bir davaları vardır. Çürük; çünkü ideolojileri Marksizm, Leninizm, Komünizm ve bunların sözde bilimsel dayanağı evrim. Aslında PKK'lılar dikteyle ayakta tutulmaya çalışılan ve bilimsel hiçbir delili olmayan bir ideolojiye inandırılıyorlar. Yani kandırılmışlar.
Münafıklar da yıllarca kandırıldığını iddia eden ama aslında müminlerin yanına başından itibaren çıkarı için gelen, imanı, Allah rızasını bilmeyen, yalancı, çıkarcı, vasıfsız şerefsizlerdir.
Müminler Kur’an mucizeleriyle, iman hakikatleriyle, binlerce alametle gerçek olduğunu gördükleri ve bu yüzden inandıkları bir davanın savunucuları, sahipleridirler. Bundan dolayı teröristlere söylenen, "gelin annenizin sıcak çorbasını için, sizi evlendirelim" gibi sözler, PKK'lılar açısından nasıl gülünç ve kızdırıcı oluyorsa, iman sahibi salih müminler için de münafıkların çağrıları o kadar anlamsız ve münafık olduklarını tescilleyen ifadeler olur. Münafıklar ancak kalbinde hastalık olan avanelerini kandırırlar. Ki müminlerin onlara asla ihtiyacı yoktur.
YORUMLAR