Bütün kâinatın mutlak hükümdarı olan Allah'ın yaratmış olduğu dünya hayatındaki bu sistemin anahtarı Allah'ın rızasıdır. Bu anahtar, kurtuluşa giden ‘dosdoğru yol’un kapısını açar.
Allah, rızasına uyanları bununla Kuran'la kurtuluş yollarına ulaştırır ve onları Kendi izniyle karanlıklardan nura çıkarır. Onları dosdoğru yola yöneltip-iletir. (Maide Suresi, 16)
Hayat ‘rastlantılarla ve kendiliğinden’ meydana gelmiyor, ölüm ‘kendiliğinden’ oluşmuyor. Hayatı da ölümü de yaratan âlemlerin Rabbi olan Allah'tır. Doğum ve ölüm tesadüflerle meydana gelen bir olay değil, Allah'ın özel olarak yarattığı, kaderde zamanı, yeri ve şekli belirlenmiş bir olaydır.
Mal-mülk, makam, kariyer, saygınlık ve fiziki güzellik geçicidir, dünya hayatında sahip olunan hiçbir şey insanı kurtuluşa götürecek yol değildir. Bunlar yalnızca, Allah'ın yarattığı kusursuz imtihan mekânı olan dünyadaki ‘sebep’lerdir.
İnsan ancak, Allah’a yönelir, O’na güvenip dayanır, O’nun hoşnutluğunu kazanmayı dünyevi hiçbir çıkara değişmez, dünya üzerindeki -küçük ya da büyük- hiçbir çıkarı O'nun rızasını kazanmaktan daha önemli görmezse kurtuluş bulur. Allah için yaşamak, insanı tüm kötülüklerden arındıran, kalbe güven duygusu ve huzur indiren, sonsuz yaşamda da –Allah’ın dilemesiyle-kurtuluşa ulaşmaya vesile olacak olan en önemli yoldur.
Cahiliye insanlarının yaşamları, Allah'ın tüm evrene olan hâkimiyetinin farkında olmadan sürdürülen yaşamlardır. Böyle bir yaşamın boş ve çürük bir temele dayandığı açıktır. Bu insanlar kendilerini huzur ve mutluluğa götürecek çıkış yolunu bulamazlar. Kuşkusuz ki bunun önemli bir nedeni, Allah'ın değil insanların rızası için yaşamalarıdır. Bu kişiler doğru ve yanlışlarını çevrelerindekilerin beğenisine göre belirler, onların gözünde değer kazanmayı amaçlar, onların saygı ve sevgisini elde etmeye çalışırlar.
Gerçekte, insanların hoşnutluğunu hedefleyerek yaşamak zor iştir. Çünkü her insanın zevkleri farklıdır ve kişi bu yüzden çevresindeki insanların her birinin hoşnutluğu için ayrı çaba harcar. Değişik zevklere sahip insanlardaki uyumsuzluklar ve farklılıklar binlercedir. Kısacası, ‘insan için yaşayan’ kişi, aslında yüzlerce insan için yaşar.
O halde, "…İki ilah edinmeyin: O, ancak tek bir ilahtır…” (Nahl Suresi, 51) buyuran Allah'ın sonsuz aklına ve ilmine teslim olmak tek çözümdür. Tüm varlıkları ve insanı yaratan Rabbi, kulunun nasıl yaşadığında mutlu olabileceğini bilir. Ve onlar için kurtuluşa giden yolu Kur’an'la haber verir.
Allah’tan önde tutulan her şey insanın ‘put’udur. Allah'ın dışında varlıkların hoşnutluğunu aramak şirktir. Şirk, Allah’a karşı işlenen büyük bir suçtur ve O’na iftiradır. Şirk koşan kimse, Allah dışında bir başka varlığı ilah edinmiş, onun için yaşıyor demektir. Merhamet edenlerin en merhametlisi olan Allah, ahirette geri dönüşü bulunmayan pişmanlıkla karşılaşmadan önce insanları bu konuda uyarır. Öğüt almayanların sonu ise hüsran olur.
Toplumda beğeni kazanmak isteyen insanlar için her konuda amaç Allah'ın rızası değil en özenilen, en kıskanılan kişi olmaktır. Onlar bunun için çalışırlar. Bu kişiler farklı ve özel bir ilgi görebilmek için, zaten 'tiyatro sahnesi' olarak adlandırdıkları dünya hayatında sürekli rol yapar, perdeleri hiç kapanmayan bir oyun oynarlar. Bu oyunun senaryosu topluma aittir. Her davranış toplumun koyduğu ölçülere göredir.
“Kim, insanların kızması pahasına Allah’ı dost edinmekle O’nu razı ederse, Allah o kimseyi insanların nazarında yüceltir. Kim de Allah’ın gazabına rağmen insanları razı ederse, artık onu Allah’ın azabından hiçbir şekilde kurtarmak mümkün değildir.” Hz Muhammed(asm)
İnsan dünya hayatında tüm yaşamını adadığı ve hoşnutluklarını gözettiği insanlar tarafından hesap gününde yalnız bırakılacaktır. Her insan yapayalnız Rabbinin huzuruna çıkacak, yapıp ettiklerinden tek başına sorgulanacak ve hoşnutluğunu gözettiği hiç kimse ona yardıma güç yetiremeyecektir. Hatta kişi, dünyada iken çok sevdiğini söylediği yakınlarını; çocuklarını, eşini, dostlarını yalnızca azaptan kurtulabilmek için fidye olarak vermek isteyecek ancak bu isteği asla kabul edilmeyecektir:
(Böyle bir günde) Hiçbir yakın dost bir yakın dostu sormaz. Onlar birbirlerine gösterilirler. Bir suçlu-günahkâr, o günün azabına karşılık olmak üzere, oğullarını fidye olarak vermek ister; Kendi eşini ve kardeşini. Ve onu barındıran aşiretini de; Yeryüzünde bulunanların tümünü (verse de); sonra bir kurtulsa. Hayır; (hiçbiri kabul edilmez). Doğrusu o (cehennem), cayır cayır yanmakta olan ateştir... (Mearic Suresi, 10-15)
Mümin attığı adımı Rabbi için, O'nun adıyla atar, O'nun hoşnutluğunu gözetir ve O'nun adıyla hareket eder. Duruma, ortama ve koşullara göre tavır belirlemez, davranışlarını değiştirmez. Adımı attıran Allah'tır. O adımını Allah yolunda atar; dünya hayatına, şeytanın yoluna değil. Nutku verip konuşturan Allah'tır; konuşurken Allah'ı anar. İlmi Allah verir; Allah rızası için kullanır. Bilir ki, kullanmadığı gücü, nutku, ilmi için organları şahitlik edecektir.
Çok açıktır ki; insanların hoşnutluğu üzerine kurulan bir yaşam, dünyada ve ahirette insanı kayba uğratır. Oysa sıkıntı ve zorluklarımızı gideren, dostumuz olan, bize hayır yolları açan, bizi başarılı kılan ve mutluluğa ulaştırmaya gücü yeten yalnızca Rabbimizdir. Kulluk ve ibadet cennet için değil Allah’ın rızası için olmalı ki, zaten Allah onu makbul görüyor. Cenneti ile ödüllendirirse elbette çok hoşnut oluruz.
Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,
Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak dön.
Artık kullarımın arasına gir.
Cennetime gir. (Fecr Suresi, 27-28-29-30)
YORUMLAR