Hafta içi bir çığ felaketi yaşadık... Van-Bahçesaray kara yolunda bir minibüs çığ altında kaldı. 5 kişinin vefat ettiği bu çığ felaketinin ardından başlatılan kurtarma çalışmalarını yürüten ekibin üzerine de çığ düşünce toplam can kaybı sayımız 41'e yükseldi.
Canımız yandı. Ancak felaketler üzerinden operasyon yapan muhalifler yüzünden bir o kadar daha yandı. Ahlâksızlığın, vicdansızlığın ve çürümüşlüğün güç bulup tavan yaptığı günlerden geçiyoruz.
Doğru bilgiye kolaylıkla ulaşmak mümkün olduğu halde, kamuoyunu doğruluğu ispatlanmamış, yalan hatta uydurulmuş bilgilerle manipüle etme, iftiralarla karalama kampanyası oluşturma çabası içindeki insanlar oldu. Dahası bu kişileri savunan acayip tiplerle karşılaştık.
Gazeteci Kenan Kıran’ın ifade ettiği gibi, “Sosyal medya terörüyle karşı karşıyayız. Önce sahte hesaplardan yalan bilgi paylaşılıyor. Siyasiler ve gazeteciler bu yalanı geniş kitlelere ulaştırıyor. Fonlanan internet siteleri bu yalanı haber yapıyor. Gerçek ortaya çıkınca siyasiler ve gazeteciler paylaşımını siliyor…”
Bu etki ajanlarının kendi kitleleri de yalanların, iftiraların farkında. Yalnızca karşı tarafa duydukları kin ve nefretten dolayı tüm bunları kabulleniyorlar.
Acıma duygusunu yitirmiş, kalpleri kararmış, oturduğu yerden ahkâm kesip fitne fesat üreten, olumsuzluğu destekleyen, kin, nefret ve haset kusan malum ekip, enkaz ve çığ altında kalmış kadınlardan bile siyasi rant çıkarmaya çalıştı ya, inanılır gibi değil! Etki ajanı rolüne soyunan gazetecilerin, habercilerin, siyasetçilerin kimi yalan ortaya çıktığında özür diliyor ama özür dileseler ne? Gözümüze baka baka yalanı söylüyorlar, algı operasyonu yapıyorlar, yalan olduğu ortaya çıktığı halde paylaştıkları içerikleri silmiyor, günlerce dolaşımda tutuyorlar. Böylece yine doğru daha ayakkabısını giyerken yalan tüm ülkeye yayılmış oluyor.
Devletimiz hızla ve tüm kurumlarıyla Elazığ’da deprem bölgelerinde yaraları sarmakla meşgulken algı operatörleri, “Açız!”, “Devlet nerede?” çığlıkları atan insanlarla sahte videolar çekip yayınladılar. Muhalefet partisi başkanı bile, Kızılay çadırının önünde ve içindeki videoları ortada iken, “Bölgede tek bir Kızılay çadırı görmedim” iftirasını servis edebildi…
Şu bir gerçek ki yalan haber, doğru bilgiden daha fazla ve hızlı yayılıyor. Çoğunlukla bilerek, isteyerek uydurulan bu yalanlarla, kimi şahsiyetlerin ve kurumların zarar görmesi hedefleniyor. Nefes almadan yalan söyleyen bu ekip, yalan dalgalarının şiddetini artırıyor, tsunami oluşturup Cumhurbaşkanına ulaşmasını amaçlıyorlar.
Bu nasıl ülkeymiş, bu ülkede yaşanmazmış; sürekli laf sokma, sürekli zevzeklik... Yaşamayın kardeşim, tutan mı var, gidin. Hatta sizin gibi oksijenimizi vakumlayıp karbondioksit yayan diğer negatif kafaları da alıp gidin...
Ama yok; bu insanlar hep aynı yıkıcı muhalefet ruhuyla, aynı eziklikle, ‘damardan’ verilen yalanlar etkisiyle ağır narkoz altında ve aynı kaos beklentisiyle halâ burada yaşamaya devam ediyorlar. Ne acımız acıları, ne üzüntümüz üzüntüleri...
Böyle bir devir görmedim. Gerçeklerin değersizleştirildiği hatta üretilen algıların gerçeklerin yerini aldığı bir dönemdeyiz. Bu toplumun bugün terörden, pahalılıktan, yoksulluktan daha önemli bir problemi var; edep, hayâ, saygı, ahlâk ve sevgi yoksunluğu!
Kimi insanların nasıl olup da bu kadar yalancı, vefasız, umursamaz, vurdumduymaz, öğüt almaz olabildiklerine takılmamak lâzım diyorum. Onlar imtihanımız için yaratılmış ‘gözleri olup görmeyen, kulakları olup işitmeyen ruhsuzlar’ olabilir... Bakın; kalplere inşirah…
Mensubu olduğumuz milleti ve devletimizi düşmanlarımızın diliyle karalayanların ruh hâline aldırmayalım artık. Kimileri özlüyor olsa da eski ‘ezik’ Türkiye yok. Güçlü Türkiye yoluna devam ediyor. Devletimizin yanında olalım, dua edelim; Allah’ın izniyle başaracağız!..
... Rabbim! Hak ile hükmet. Onların nitelemelerine karşı yardımına sığınılacak olan, sadece iyiliği sonsuz olan Rabbimizdir. (Enbiya Suresi, 112)
YORUMLAR