Sürekli insandan yiyen, çalan ve hiç doymayan bir düşmanı var insanın ve bu düşman kendi içinde. En zorlu savaşı insan, uzaklardaki bir düşmana değil, benliğinin bir parçasına karşı verir.
Var gücüyle kötülüğü emreden nefis ıslah edilmediğinde, kendisinde İlahlık görür, Firavunlaşır. Büyüklendiğinde, yakın adamı Haman’a, "Yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa'nın ilahına çıkarım" diyen Firavun'u suda boğar. Servetini kendisinden bilen Karun'u konağıyla birlikte yerin dibine geçirir.
Eğer insan, nefsini arındırıp temizleyebilir ve bu düşmanından kurtulabilirse Rabbinin rahmetini umut edebilir. Peygamber(asm)'ın buyurduğu gibi, en büyük cihad budur. Nefsini ıslah edemeyen, başkasını hiç ıslah edemez. Şimdi ben de nefsime diyorum ki;
"Senin hiçbir özelliğin yok. Rabbin seni elinden tutmuş götürüyor. Sen muhtaçsın, acizsin.”
Allah’ın rahmetine, şefkat ve merhametine muhtaçsın. O dilemedikçe, ne bir musibeti savmaya ne de kendin için bir iyiliğe güç yetiremezsin. Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan sonsuz güç sahibi Rabbine çağrıda bulun, dua et.
Dua etmene izin vermişse, kabulünü de murad etmiştir.
Sonucu beklerken sabrını... Sonuca şahit olduğunda da şükrünü ilave et.
Diyorum ki; "Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir."
Kimi zaman kendini karanlık bir kuyuda çaresiz hissedip, çıkışa ulaşamadığında, karamsarlığa kapılma. Şeytan, aydınlığı hiç göremeyeceğin yönünde karamsarlık telkini verse de, o ne olacağını bilemez, sadece fısıldar. Karanlıklardan çıkaracak tek güç, Falik olan Allah’tır. Yusuf(as)’ı kuyudan çıkardığı gibi…
Allah’a karşı samimi olursan, O, vicdanına doğru yolları ilham eder. İşte o sesi dinleyip nefsânî tutkularından kurtulduğunda, pırıl pırıl imana kavuşabilirsin. Katıksız imanı yaşadığında ise ne çile yıpratır ne de ateş dokunur; İbrahim (as) gibi…
Diyorum ki; "Sabret! Senin sabrın ancak Allah'ın yardımı iledir."
Sabır zorluk geldiğinde Rabbini hatırlamak ve ardından gelecek kolaylığı beklemektir. İmtihanında Allah’ı görürsen, o zaman imtihanı seversin. Allah için sabretmek güzelliktir. Senin için sayısız güzellik yaratan Rabbin için yaptığın bir güzellik.
Zahiren kötü bir görüntüyle yüzleşme zamanı geldiğinde gösterdiğin tevekküldür sabır... Bıçak bedene saplanır ama acıyı çeken ruhtur. Sen tam tevekküllü olursan acı duymazsın.
Belâlar, musibetler üzerine yağmur gibi yağsa da Allah’a sarıl, O’na sığın, sabret, tevekkül et. Yağan her yağmurla daha da arınırsın.
İmtihan olman, Allah’ın Kendisini hatırlatmasıdır, seni unutmadığının işaretidir. Ne kadar zorluk isabet eder de sabredersen, Allah’a o kadar yakınlaşırsın. Çünkü, “Allah, sabredenlerle beraberdir.”
Diyorum ki: "Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir."
Her zorlu olayın ardında mutlaka bir kolaylık, bir güzellik, bir hayır vardır. Peygamber(asm), “Her çile, Cennet yolunun birer taşıdır” buyuruyor. Rabbine sarılarak, ayağın takılmadan aştığın her taşın, seni sonsuz nimet ve güzelliklere ulaştıracağı umudunu hep diri tut.
Allah’a, O’nun sonsuz büyük gücüne halisane teslim olmak kalbinde inşirah meydana getirir. Ne güzel kelimedir inşirah; daha söylerken bile kalbi ferahlatıyor…
Diyorum ki; "Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter."
Tevekkül, Allah’ın sana asla haksızlık yapmayacağına kesin inancının göstergesidir. Her olayın, Allah'ın yarattığı kadere uygun işlediği sırrının bilincinde ol. Yaşadığın ve sana olumlu ya da olumsuz gibi görünen her olay karşısında Rabbinden razı ol. Kaderine rıza göstermeyip tevekküle yanaşmadığın sürece ıstıraptan, evhamdan, acıdan kurtulamazsın. Şeytan zehirdir, ancak Allah, Katından bir rahmet olarak panzehiri de sana işaret ediyor; O’na sığınmak.
Allah zorluklarla imtihan eder ancak güç yetirebileceğimizden fazlasını yüklemez. Zorluk verdiğinde ondan çıkış yolunu da açar. Merhamet edenlerin en merhametlisidir Allah ve bir kapıyı açmadan diğerini kapamaz.
Diyorum ki; “Ahdine vefalı ol!”
Vefa, Rabbine verdiğin söze sadık kalmak, ahdine ihanet katmamaktır. Ne acı; çıkar bittiğinde ilişki de bitiyor. Sen gerçek dostluğu, vefa, sadakat ve merhameti gönülden yaşa, yaşat.
Vefa tam, mükemmel, içten, sağlam ve sarsılmaz kalp bağlılığıdır. Vefa ve sadakat, hayatın süresince ihtiyaç duyduğun ve sana Allah'ın hoşnutluğunu kazandıracak olan üstün ahlâk özellikleridir. Sevgi, şefkat, merhamet, hamiyet, yiğitlik ve ahde vefa gibi duygular senin silahındır.
Peygamberimiz(asm)'ın, kulun Allah ile olan ahdi konusundaki duası senin de duan olsun:
“Allah’ım! Ben Sen'in kulunum. Gücüm yettiği kadar ahdine ve va'dine sadâkat gösteriyorum!" (Buhârî, Deavât, 16)
Diyorum ki; "Allah'ı sıkça an. An ki, O da seni ansın."
Allah’ı anmadığın an zayıf düşersin. O’nu anmak kalbe hoş gelen, lezzetli ve yemek içmekten öte, çok gerekli olan bir şey. Yiyip içerek bedenini beslemeyi unutmadığın gibi, Allah’ı sürekli an ki ruhun beslensin.
Rabbinle arandaki yakın bağlantı, karanlıklarda soluksuz kalmaktan korur seni. O’ndan uzak olduğunda zayıf düşersin. Her karanlıkta, merhamet sahibi olan ve kullarına hayır yolları açan Allah’ın lütfuyla bir ışık görür, Fettah isminin tecellisine şahit olur, aydınlığa kavuşursun.
Sen Allah’ı unutursan, Allah da seni –zahiren- unutur. “…Onlar Allah'ı unuttular; O da onları unuttu…” ayetinden öğüt al. Rabbin tarafından unutulmayı göze alabilir misin?...
YORUMLAR