Hani (İbrahim), babasına ve kavmine: "Siz neye kulluk ediyorsunuz?" demişti. (Şuara Suresi, 70)
İnsan, Allah'ın yarattıkları arasında şuura sahip olan, doğruyu ve yanlışı ayırt edebilen bir varlık. Yüce Allah’ın varlık delillerini, Allah’ın üstün/sonsuz gücünü, evrendeki hâkimiyetini ve dünya hayatının gerçek yüzünü kavrayabilecek yetenekte yaratılmış. Hayatın ve ölümün yaratılma nedenini, "O, davranış ve eylem bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı..." (Mülk Suresi, 2) ayetiyle Kur’an bize haber veriyor.
“İman ettim” diyen her insan dünyada kendisi için belirlenmiş olan hayatı süresince imtihan olur, Allah’a olan bağlılığı, kararlılığı ve sabrı, özel olarak yaratılan olaylarla sınanırken imanını ispat etmeye çalışır.
Allah'a kulluk, hayatı Allah korkusu ve O’nun hoşnutluğu üzerine inşa etmektir ve "…Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah'ındır." (Enam Suresi, 162) ayetiyle dikkat çekildiği üzere insan hayatının tamamını kapsar. Vicdanlı ve samimi bir insanın yapması gereken; yaratılış amacını düşünmesi, ayetle emredildiği üzere hayatını Rabbimizin bildirdiği şekilde ve O’nun sınırlarını koruyarak geçirmeye çalışmasıdır.
Allah’ın akıl vererek nimetlendirdiği insanın ölümü, yapayalnız Allah huzurunda sorgulanacağını, cennet ve cehennemi unutarak yalnızca dünyevi çıkarlar peşinde olması hata olur. Kur’an, yaratılışın asıl amacının oyun ve oyalanma olmadığına dikkat çekiyor:
“Biz, bir 'oyun ve oyalanma konusu' olsun diye göğü, yeri ve ikisi arasında bulunanları yaratmadık. Eğer bir 'oyun ve oyalanma' edinmek isteseydik, bunu, Kendi Katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık, böyle yapardık.” (Enbiya Suresi, 16-17)
Ancak insanın apaçık düşmanı şeytan var, insana imanı yaşamayı zor ve sıkıntılı gösteren... Merhametlilerin merhametlisi Allah samimi kullarına imanı sevdirir ve onları karanlıklardan Kendi dosdoğru, aydınlık yoluna iletir. Dolayısıyla sinsi karakterli şeytanın, Allah’a kullukta samimi çaba içinde olan müminleri verdiği telkinlerle kandırması, yaşadıkları aydınlıktan kendi bataklığına çekmesi zordur.
“…Allah size imanı sevdirdi, onu kalplerinizde süsleyip-çekici kıldı ve size inkârı, fıskı ve isyanı çirkin gösterdi. İşte onlar, doğru yolu bulmuş olanlardır.” (Hucurat Suresi, 7)
Dini yaşamak kolaydır; Allah kolaylaştırır. Gerçek sıkıntı ve eziyet, “…Kim Allah'a ortak koşarsa, sanki o gökten düşmüş de onu bir kuş kapıvermiş veya rüzgâr onu ıssız bir yere sürükleyip atmış gibidir.” (Hac Suresi, 31) ayetiyle bildirildiği üzere, şirktedir. Sahte ilahlarını terk ederek Allah'a yönelen bir insan, boşlukta sürüklenmekten kurtulur, tek gerçek ilah olan Allah'a sığınarak, yalnız O’na kulluk ederek huzur ve güven içinde yaşar. Şirkin karanlıklarından –Allah’ın dilemesiyle- nura çıkar.
Oysa onlar, dini yalnızca O'na halis kılan hanifler (Allah'ı birleyenler) olarak sadece Allah'a kulluk etmek, namazı dosdoğru kılmak ve zekâtı vermekten başkasıyla emrolunmadılar. İşte en doğru (dimdik ve sapasağlam) din budur. (Beyyine Suresi, 5)
Şirk, yalnız birtakım eşya ya da putlara tapmakla sınırlı değil. Allah'tan başka varlıklardan yardım beklemek, onların hoşnutluğunu aramak ve Allah dışında başka bir varlığın rızasını Allah rızasına tercih etmek, kimi ‘şey’leri Allah’tan önde tutmak bunların tümü, Allah'a şirk koşma anlamındadır. İnsanın kendisini bu durumdan uzak/müstağni görmesi büyük hata olur.
Hırsla dünyevi hedeflere yönelen insanın, şuurunda olmadığı bir başka gerçek daha var. Dünya hayatında kulluk ettiği onlarca putu bırakıp yalnızca Allah'a kulluk etmediği sürece asla gerçek huzuru bulamaz. Çünkü insanın nefsi sınır tanımaz ve bitmek tükenmek bilmez tutkulara sahip. Bencil tutkularının tatmini için yaşayan kişi her şeye sahip olsa da nefsi asla tatmin olmaz. Sahip olduğu her şey daha da tatminsiz olmasına yol açar; hepsinin daha iyisi ve daha kusursuzu var çünkü. Sürekli bir başka tutkunun peşinde koşan kişinin, her yeni elde ettiği şey de kibrini ve büyüklenmesini artırır. Bu kadar azgınlaşan birinin huzur içinde mutlu bir yaşamı elbette ki olmayacaktır.
İnsanların dünyada özlemini duydukları huzur, mutluluk ve nimetler içinde yaşayabilmelerinin tek yolu, yalnızca Allah'a kulluk etme bilincini/sorumluluğunu taşımalarıdır. Bu gerçek unutulduğunda ise ahlâki çöküntü, insan ilişkilerindeki yozlaşma, çıkar ve beklentilere dayalı ilişkiler, güçlünün zayıfı ezmesi, acımasızlık, zalimlik, sahtekârlık ve düşmanlığa hayat sahası açılır. Allah'ın buyruklarının terk edilip, insanların kendi hevalarına uymaları, insanlığı ciddi dejenerasyona sürükler.
"Eğer hak, onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olsaydı hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve her şey) bozulmaya uğrardı. Hayır, Biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz, fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çeviriyorlar. " (Müminun Suresi, 71)
Hayatlarını Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak doğrultusunda sürdüren insanlar, dünyayı bencil tutkularını gerçekleştirebilecekleri bir mekân olarak görmezler. Nefislerini tatmin etme gibi bir hırs içinde olmaz, nefsine lokma vermez, Allah'a gereği gibi kulluk etme konusunda samimi istek taşırlar. Ölümün yakınlığını, cennet ve cehennemi tefekkür ederler. Allah'ın gizlinin gizlisini bildiğinden ve yaptıklarından haberi olduğunun farkındadırlar ve bu nedenle davranışlarının her zaman Kur’an ahlakına uygun olmasına titizlik gösterirler.
"Ben, yalnızca Allah'a kulluk etmek ve O'na ortak koşmamakla emrolundum. Ben ancak O'na davet ederim ve son dönüşüm O'nadır." (Ra'd Suresi, 36)
Elif E. Bayraktar
İnsan, Allah'ın yarattıkları arasında şuura sahip olan, doğruyu ve yanlışı ayırt edebilen bir varlık. Yüce Allah’ın varlık delillerini, Allah’ın üstün/sonsuz gücünü, evrendeki hâkimiyetini ve dünya hayatının gerçek yüzünü kavrayabilecek yetenekte yaratılmış. Hayatın ve ölümün yaratılma nedenini, "O, davranış ve eylem bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı..." (Mülk Suresi, 2) ayetiyle Kur’an bize haber veriyor.
“İman ettim” diyen her insan dünyada kendisi için belirlenmiş olan hayatı süresince imtihan olur, Allah’a olan bağlılığı, kararlılığı ve sabrı, özel olarak yaratılan olaylarla sınanırken imanını ispat etmeye çalışır.
Allah'a kulluk, hayatı Allah korkusu ve O’nun hoşnutluğu üzerine inşa etmektir ve "…Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah'ındır." (Enam Suresi, 162) ayetiyle dikkat çekildiği üzere insan hayatının tamamını kapsar. Vicdanlı ve samimi bir insanın yapması gereken; yaratılış amacını düşünmesi, ayetle emredildiği üzere hayatını Rabbimizin bildirdiği şekilde ve O’nun sınırlarını koruyarak geçirmeye çalışmasıdır.
Allah’ın akıl vererek nimetlendirdiği insanın ölümü, yapayalnız Allah huzurunda sorgulanacağını, cennet ve cehennemi unutarak yalnızca dünyevi çıkarlar peşinde olması hata olur. Kur’an, yaratılışın asıl amacının oyun ve oyalanma olmadığına dikkat çekiyor:
“Biz, bir 'oyun ve oyalanma konusu' olsun diye göğü, yeri ve ikisi arasında bulunanları yaratmadık. Eğer bir 'oyun ve oyalanma' edinmek isteseydik, bunu, Kendi Katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık, böyle yapardık.” (Enbiya Suresi, 16-17)
Ancak insanın apaçık düşmanı şeytan var, insana imanı yaşamayı zor ve sıkıntılı gösteren... Merhametlilerin merhametlisi Allah samimi kullarına imanı sevdirir ve onları karanlıklardan Kendi dosdoğru, aydınlık yoluna iletir. Dolayısıyla sinsi karakterli şeytanın, Allah’a kullukta samimi çaba içinde olan müminleri verdiği telkinlerle kandırması, yaşadıkları aydınlıktan kendi bataklığına çekmesi zordur.
“…Allah size imanı sevdirdi, onu kalplerinizde süsleyip-çekici kıldı ve size inkârı, fıskı ve isyanı çirkin gösterdi. İşte onlar, doğru yolu bulmuş olanlardır.” (Hucurat Suresi, 7)
Dini yaşamak kolaydır; Allah kolaylaştırır. Gerçek sıkıntı ve eziyet, “…Kim Allah'a ortak koşarsa, sanki o gökten düşmüş de onu bir kuş kapıvermiş veya rüzgâr onu ıssız bir yere sürükleyip atmış gibidir.” (Hac Suresi, 31) ayetiyle bildirildiği üzere, şirktedir. Sahte ilahlarını terk ederek Allah'a yönelen bir insan, boşlukta sürüklenmekten kurtulur, tek gerçek ilah olan Allah'a sığınarak, yalnız O’na kulluk ederek huzur ve güven içinde yaşar. Şirkin karanlıklarından –Allah’ın dilemesiyle- nura çıkar.
Oysa onlar, dini yalnızca O'na halis kılan hanifler (Allah'ı birleyenler) olarak sadece Allah'a kulluk etmek, namazı dosdoğru kılmak ve zekâtı vermekten başkasıyla emrolunmadılar. İşte en doğru (dimdik ve sapasağlam) din budur. (Beyyine Suresi, 5)
Şirk, yalnız birtakım eşya ya da putlara tapmakla sınırlı değil. Allah'tan başka varlıklardan yardım beklemek, onların hoşnutluğunu aramak ve Allah dışında başka bir varlığın rızasını Allah rızasına tercih etmek, kimi ‘şey’leri Allah’tan önde tutmak bunların tümü, Allah'a şirk koşma anlamındadır. İnsanın kendisini bu durumdan uzak/müstağni görmesi büyük hata olur.
Hırsla dünyevi hedeflere yönelen insanın, şuurunda olmadığı bir başka gerçek daha var. Dünya hayatında kulluk ettiği onlarca putu bırakıp yalnızca Allah'a kulluk etmediği sürece asla gerçek huzuru bulamaz. Çünkü insanın nefsi sınır tanımaz ve bitmek tükenmek bilmez tutkulara sahip. Bencil tutkularının tatmini için yaşayan kişi her şeye sahip olsa da nefsi asla tatmin olmaz. Sahip olduğu her şey daha da tatminsiz olmasına yol açar; hepsinin daha iyisi ve daha kusursuzu var çünkü. Sürekli bir başka tutkunun peşinde koşan kişinin, her yeni elde ettiği şey de kibrini ve büyüklenmesini artırır. Bu kadar azgınlaşan birinin huzur içinde mutlu bir yaşamı elbette ki olmayacaktır.
İnsanların dünyada özlemini duydukları huzur, mutluluk ve nimetler içinde yaşayabilmelerinin tek yolu, yalnızca Allah'a kulluk etme bilincini/sorumluluğunu taşımalarıdır. Bu gerçek unutulduğunda ise ahlâki çöküntü, insan ilişkilerindeki yozlaşma, çıkar ve beklentilere dayalı ilişkiler, güçlünün zayıfı ezmesi, acımasızlık, zalimlik, sahtekârlık ve düşmanlığa hayat sahası açılır. Allah'ın buyruklarının terk edilip, insanların kendi hevalarına uymaları, insanlığı ciddi dejenerasyona sürükler.
"Eğer hak, onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olsaydı hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve her şey) bozulmaya uğrardı. Hayır, Biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz, fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çeviriyorlar. " (Müminun Suresi, 71)
Hayatlarını Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak doğrultusunda sürdüren insanlar, dünyayı bencil tutkularını gerçekleştirebilecekleri bir mekân olarak görmezler. Nefislerini tatmin etme gibi bir hırs içinde olmaz, nefsine lokma vermez, Allah'a gereği gibi kulluk etme konusunda samimi istek taşırlar. Ölümün yakınlığını, cennet ve cehennemi tefekkür ederler. Allah'ın gizlinin gizlisini bildiğinden ve yaptıklarından haberi olduğunun farkındadırlar ve bu nedenle davranışlarının her zaman Kur’an ahlakına uygun olmasına titizlik gösterirler.
"Ben, yalnızca Allah'a kulluk etmek ve O'na ortak koşmamakla emrolundum. Ben ancak O'na davet ederim ve son dönüşüm O'nadır." (Ra'd Suresi, 36)
Elif E. Bayraktar
YORUMLAR