Nasıl Dirileceğiz?
Peygamberimiz (asm)’ın sünneti, onun gibi Kur'an’ı yaşamak, ona itaat etmektir. Onun gibi yaşamak, O’nun gösterdiği çabanın bir benzeri ile Kur'an'ı dünyaya yaymaya çalışmak, ahlâk olarak gücümüzün yettiğinin en fazlasıyla O’na benzemek için gayret etmek demektir.
Peygamberimiz (as), devlet yönetiminden ticarete, eğitimden sosyal dayanışmaya kadar birçok konuda bizi bilgilendirir. O'nun sünnetinin en belirgin özelliği, kolaylığıdır. "Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz" (Buhari) buyurarak bu gerçeği ifade eder. Peki, kolay olduğu halde neden zor görüyoruz? O’nun sünnetini gereği gibi yaşadığımızı söyleyebilir miyiz?
"Kim sünnetimi ihya ederse, beni ihya etmiş olur. Kim beni ihya ederse Cennette benimle beraberdir" buyuruyor Peygamberimiz(as) ve sonsuza kadar O’nunla birlikte olma müjdesi veriyor. Peki bizler, sünnetini gereği gibi ihya edebiliyor muyuz?
Resûlullah (as), Allah'ın kendisine indirdiğinden başkasına uymayacağının kararlılığı içindedir. Bu kararlılıkla hak dini, en güzel ve en doğru şekliyle insanlara bildirir. Bizler ise zaaflara, hırslara, tutku dolu isteklere sahibiz. Dini kabul etmemize rağmen bu zayıflıklarımıza zaman zaman yeniliyoruz. Zaaf ve tutkularımızı terk edeceğimiz yerde dinin hükümlerini terk ediyoruz. Eşimizin-dostumuzun, akrabalarımızın nasıl karşılayacağından emin olamadığımızdan, dinin bazı hükümlerini yerine getirmekten çekiniyoruz. Dine uygun olmayan kimi alışkanlıklarımızdan vazgeçemiyoruz.
Allah'ın buyruğu olan yardımseverliği hayatımızın her anında sergileyebiliyor muyuz? Esirlere, yolda kalmışlara, zorluk içindeki yoksullara, yetimlere ne kadar yardım ediyoruz? İhtiyacımızdan artakalanını infak etmemiz gerekirken, bu sorumluluğumuzu gereği gibi yerine getiriyor muyuz? Peygamberimiz (as), "İnfak et, arşın Rabb'i eksiltir diye korkma" buyururken biz vicdanımızı devreye sokarak gerçekten ihtiyacımız olanı mı ayırıyoruz, yoksa eksileceğinden korkarak yığıp biriktiriyor muyuz?
Peygamberimiz (as), "…Şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin." (Kalem 68; 4) ayetinde de belirtildiği üzere çok güzel ahlaklı, şefkatli, anlayışlı bir insandı. Müminlerin sorunları ile ilgilenir, imanlarını artırmaları yönünde onlara hatırlatmalar yapardı. Onların sıkıntıya düşmesi gücüne giderdi. "Ve müminlerden, sana tabi olanlara (koruyucu) kanatlarını ger." (Şuara 26; 215) ayetinde vurgulandığı üzere şefkat dolu ve esirgeyiciydi. Bizler ise onun güzel ahlâkını tanımak, ona benzemek, ahirette O’nunla yakın olabilmek için ne kadar çaba gösteriyoruz? En güzel örnek yanı başımızda iken bizler kendimize başkalarını örnek alıyor, onların davranışlarına, konuşmalarına, giyim tarzlarına özeniyor, onlar gibi yaşamaya çalışıyoruz. İnsanları doğru olana, en güzel ahlâk ve tavra özendirmek önemli bir sorumluluğumuz iken kendimiz bu güzel ahlâkı yaşamak için ne kadar çaba içindeyiz?
Rabbimiz, "Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin 'cimri ve bencil tutkularından' korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır” (Haşr 59; 9) buyurarak Ensar’ı övüyor ve bize örnek gösteriyor. Bizler ise din kardeşlerimiz için ne kadar fedakârlıkta bulunuyoruz?
Peygamberimiz (as), "Merhamet edin, merhamet olunasınız. Af edin, af olunasınız. Yazık lâf ebesi olanlara. Yazık günahlarına bilerek devam edip, istiğfar etmeyenlere" ve "merhamet etmeyene merhamet edilmez" (5) buyuruyor. Peki, bizler şefkatli ve merhametli olmayı ne kadar önemsiyoruz?
"Allah refikdir (merhametli ve şefkatli), rıfkı sever ve rıfka mükabil verdiğini başka hiçbir şeyle vermez.” (6) sözleriyle bizi uyarırken Resûlullah, biz O'nun şefkatli ve merhametli kişiliğini ne kadar örnek alıyoruz? Allah'ın rızasını kazanıp, aramızdaki kardeşlik bağlarının artmasına ve güçlü bir birlik olmamıza vesile olacak olan bu duyguları ne kadar yoğun yaşıyoruz?
Hepimiz aynı peygamberin ümmeti olma bilinci ile ona lâyık birer mümin olmaya çalışırsak, yeryüzünde barışın ve esenliğin kaynağı olabiliriz. Bu yüzden çıkış yolumuz, Allah’ın Kitabına ve Peygamberimiz (as)'ın sünnetine sımsıkı sarılmaktır, asla bırakmamaktır. O'nun tebliği kıyamete dek geçerlidir. O'nun tebliği bizim de tebliğimiz, O’nun tevhid mücadelesi bizim de tevhid mücadelemizdir.
Hz. Ebu Bekir(ra) şöyle der: "Yüce Allah, Muhammed aleyhisselama dinini ayakta durduracak, buyruğunu açıklayıp hâkim kılacak, tebliğ görevini yerine getirecek ve Allah yolunda savaşacak kadar ömür yaşattıktan sonra, O'nu vefat ettirdi."
... Ancak O, hâlâ diridir. Bize düşen; O'nun gibi örtümüzden sıyrılmak, dirilmek, kalkıp uyarmaktır.
Elif Nisa
Dipnotlar:
1: Buharî, Mesacid 70, Zekat 61, Büyu 67, 73, Itk 10, Mekatib 2, 3, 4, 5, Hibe 7, Şurut 3, 10, 13, 17, Talak 16, Kefaratü’l-iman 8, Feraiz 19, 20, 22, 23; Müslim, Itk 5, (1504); Ebu Davud, Itk 2, (3929-3930); Nesai, 85, 86 (7, 300); Tirmizi, Büyu 33, (1256), Vesaya 7, (2125); İbn Mace, Itk 3, (2521
2: Ebu Davud
3: Buharî
4: Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 2. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, s. 398
5: G. Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis
6: Kütüb-i Sitte
YORUMLAR