“Olmayın riyakârlık edenlerden,
Bir yanda yüksek sesle Kur’an’ı dillendirirken,
Öte yanda ahlâksızlığını sakladığını zannedenlerden.” (Hafız Şirazî)
Birkaç gün önce TV’de İran yapımı bir film izledim; ‘Soraya’yı Taşlamak’. Zina ile suçlanan bir kadının, zalimce taşlanarak öldürülmesini konu alıyordu.
Film gerçek bir hikâyeden yola çıkılarak çekilmiş ancak tamamıyla gerçek olduğuna inanmak istemiyorum zira hem İslam adına, hem insanlık adına ürpertici bir filmdi. Ruhum daralarak sonuna kadar izlemeyi başardım. Bağnazlığın ne denli karanlık ve korkunç bir sistem olduğuna şahit oldum. Bağnaz insanların ne denli Allah korkusundan uzak olabildiğine, korkusuzca Allah adına hüküm verebildiklerine, ruhlarındaki karanlığın nasıl dehşet verici boyutlara ulaşabildiğine şahit oldum. Bu zihniyetin en başta İslam’a ne denli zarar verebileceğine şahit oldum.
Film, Süreyya adında dört çocuklu, kendi halinde bir kadının hayatını ve zina iftirasıyla taşlanarak öldürülmesini konu alıyordu. Aldatılan ve kocası tarafından terk edilen kadın, çocuklarını geçindirebilmek için bir evde çalışmaya başlıyor ancak boşanmak isteyen kocası tarafından, o evde yaşayan bir adamla ilişkide bulunduğu iddiasıyla yargılanıyor ve taşlanarak öldürülmesine karar veriliyordu.
Yargılanıyor dedim ancak ne Kur’an’ın emrettiği gibi dört şahit, ne savunma, ne de yemin yoktu. Sadece kendisiyle ilişkide bulunduğu iddia edilen adamın yalan ifadesi üzerine alınıyordu bu karar. Dahası Süreyya’ya başlangıçta ‘muta nikahı’ teklif eden Molla, ‘şimdi kalemini kırarken’ bu kararın Kur’an’ın verdiği ceza olduğu söylüyor, böylece Kur’an’a ve Allah’a iftira atıyordu.
İftiranın boyutu öylesine tüyler ürperticiydi ki, İslam’a göre zina ile suçlayan erkekse, kadının suçsuzluğunu ispatlaması, suçlayan kadınsa kocasının suçlu olduğunu ispatlaması gerektiği iddia ediliyordu. Ne adaletsiz, ne insanlık dışı!
Taşlanma sahneleri ise dehşet vericiydi. Allah rızası için bunu yapmaları gerektiği söylenerek, kadının kendi babasının hatta erkek çocuklarının bile eline taş tutuşturuluyor, kadın taşlanıyor, halk da bunu izliyordu.
Cinsellik iftirası, Kur’an ayetlerinin de haber verdiği gibi büyük bir zulümdür. Masum insanların zina ile suçlanmaları tarih boyunca yaşanan bir durumdur. Kaldı ki zina en zor kanıtlanan suçtur. Çünkü Kur’an’a göre kadın ve erkeğin ilişki anını dört şahit görmüş olmalıdır.
Zinaya dört tane açık şahit istenmesi, kadın ve erkek, tüm insanlar için müthiş bir hayat garantisidir. Şahitleri getiremeyen, hiçbir şekilde kişinin aleyhinde suçlamada bulunamaz. Şahidi olmadığı halde suçlamada bulunan kişiler Kur’an’ın ifadesiyle, "Allah Katında yalancıların ta kendileridir”. Artık bu kişilere inanılmaz, şahitlikleri kabul edilmez.
Toplumumuzda kadın ve erkeğin zinasına farklı bakılır. Toplum erkeğin elinin kiri olarak görürken, Kur’an’ın kadın ve erkeğe öngördüğü ceza aynıdır. Nur Suresi’nde zinanın cezası çok açıktır: "Zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüzer değnek vurun." (Nûr Suresi, 2)
Kur’an’da, eşlerine zina suçu atan ve kendileri dışında şahitleri bulunmayanların durumuna bir bakalım;
Kendi eşlerine (zina suçu) atan ve kendileri dışında şahidleri bulunmayanlar ise, onlardan da her birinin şahidliği, Allah adına dört (kere yemin) ile kendisinin hiç şüphesiz doğru söyleyenlerden olduğuna şahidlik etmektir. Beşinci (yemini) ise, eğer yalan söyleyenlerdense, Allah'ın lanetinin muhakkak kendi üzerinde olması(nı kabul etmesi)dir. Onun (kadının) da dört kere Allah adına (yeminle) onun (kocasının) hiç şüphesiz yalan söyleyenlerden olduğuna şahidlik etmesi kendisinden cezayı uzaklaştırır. Beşinci (yemini) ise, eğer o (kocası) doğru söylüyor ise, Allah'ın gazabının muhakkak kendi üzerinde olması(nı kabul etmesi)dır. (Nur Suresi, 6- 7- 8- 9)
Dört şahit getiremeyen koca, her bir şahit yerine kendisi Allah adına dört kez yemin eder ve kendisinin hiç şüphesiz doğru söyleyenlerden olduğuna şahitlik eder. Ancak beşinci kez bir yemin daha eder. Ve bu yeminle, eğer yalan söyleyenlerdense, Allah’ın lânetinin muhakkak kendi üzerinde olmasını kabul eder.
Sıra suçlanan kadındadır. Kadın da dört kere Allah adına yemin ederek, kocasının hiç şüphesiz yalan söyleyenlerden olduğuna şahitlik eder. Kadının bu yeminleri cezayı kendisinden uzaklaştırır. Ancak onun da beşinci yemini olmalıdır. Eğer kocası doğru söylüyor ise, Allah’ın gazabının muhakkak kendisi üzerinde olmasını kabul eder.
Yeminler aynıdır ancak Allah sonsuz adildir ve suçlayan erkeğin değil, suçlanan kadının ettiği yemin geçerlidir.
Zina, fuhuş ya da bir başka günah; tevbe kapısı insan için -ölüm anı hariç-her zaman açıktır. Bağışlanma dileyen, tevbe edip ıslah olanlar artık cezalandırılmazlar. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.
Son olarak; Kur’an’da recm cezası yoktur. (Bu konuya ileriki günlerde yazacağım bir yazıda değineceğim.)
YORUMLAR