Geçen hafta 18 müzisyenin birlikte yaptığı “Susamam” adlı bir rap parçası üzerinden yine müthiş bir dezenformasyon yapıldı sosyal medyada. Sözlerini az çok biliyorsunuzdur. Sosyolog Erkan Çav’ın, gündelik siyaset arenası ve sosyal medya savaşları için popülist politik söylemler ve görseller sunmak üzere kurgulanmış bir “senaryo iş” olduğu olgusunu güçlendirdiğini söylediği bir şarkıydı bu.
Yayınlanmasının ardından, kafasını kötülük için çalıştıran, olumlu ve yapıcı konuşan insanları linç eden ve adeta 'sosyal terör' oluşturan güruh, bir yerden düğmeye basılmış gibi faaliyete başladı.
Kimlerin nelere sustuğu, nelere konuştuğu ortaya serildi. O “susamam” diyenleri zaten sustuklarından tanıdığımız için şaşırmadık.
Yazar Hilal Kaplan’ın yazısında ifade ettiği gibi “susamam" diye başlayan yolun sonu, kimin kimleri nasıl susturduğunu göstermesi açısından hayırlı bitti”.
“Susamam” diyenler senelerce şehit verilirken sustular. PKK’nın katlettiği öğretmenlere, askerlere, anne baba çocuklara sustular. Dağa kaçırıp birer ölüm makinesi haline getirdiği çocuklara sustular. 15 Temmuz işgal girişiminde sustular, FETÖ’nün halka yağdırdığı bombalara sustular. Yasin’e sustular, Eren’e sustular. Emperyalizmin Türkiye'ye saldırılarına sustular. “Ormanlarımız yanmasın" diye slogan attılar ama PKK binlerce hektar ormanımızı yaktı; sustular. Ancak ucuz şovlarla sıra devlete saldırmaya gelince susmadılar!
Sözde “Demokrasi ve özgürlük” kelimelerine sığınanlar bugün de bakın HDP Diyarbakır Genel Merkezi önünde PKK’nın dağa kaçırdığı evlatlarına kavuşmayı bekleyen yüreği yanan annelere susuyorlar. Ucu HDP ve PKK’ya ulaşan her olaya susuyorlar. Kadın hakları savunucuları bile HDP önündeki eylemle bir anda suskunluğa büründüler.
Ama anneler sayıları artarak direniyorlar. Direnerek evladına kavuşan Hacire ananın Diyarbakır’da yaktığı ateş büyüyor. Yüreği yanık gözü yaşlı anne babalar evlat nöbeti tutuyor. Susmuyor onlar.
Diyarbakır’da PKK’lı teröristlerce tehdit edilen nöbetteki bir baba, bakın nasıl meydan okuyor;
“Allah'tan başka kimseden korkmuyorum. Korkan kişi sığınacak Rabbi olmadığı için korkuyordur. Kopan ciğerimi yerine koymalarını, bir tek evladımı istiyorum.”
10 ay önce oğlu kaçırılan Ayşegül Biçer, HDP’lilerle yaptığı görüşmeyi anlatıyor;
“HDP’den oğlum Mustafa’yı geri getirmesini istedim. Bana ‘önce devlet bizim hapisteki yaşlı ve hasta tutuklularımızı serbest bıraksın’ dediler. Çocuğumu pazarlık konusu yapmak istiyorlar."
15 yaşındaki oğlu dağa kaçırılan baba: "HDP'ye oy verirken Kürt’tüm, şimdi oğlumu istiyorum diye 'Sen Kürt değilsin' diyorlar. Ben size oy verdim, siz benim oğlumu götürdünüz. Diğer ailelerden cesaret bulup buraya geldim. Benim gibi yüzlerce aile var ama tehdit ediliyorlar. 'Acaba diğer çocuğumu da mı götürürler, molotof mu atarlar' diye korkuyorlar."
Necla Ana ise, “Oğlumu 15 yaşında dağa kaldırdılar. Almak için PKK'ya gittim. Beni ölümle tehdit ettiler. Ağladım, oğlum bana doğru 3 adım attı gözümün içine baktı, ama örgütten korktuğu için geri çekildi. Evlatlarımız gelene kadar davamızdan vazgeçmeyeceğiz!” diyerek kararlı duruşunu gösteriyor.
PKK terör örgütü tarafından kaçırılan Astsubay Semih Özbey’in annesi ise şu sözlerle çağrıda bulunuyor;
"Biz artık yaşayan ölüyüz. Benim oğlum karıncayı incitmezdi. Türk halkına sesleniyorum. Gelsinler bize destek olsunlar. Aynı bayrak altındayız."
Ve yine bir annenin en acı cümlesi; “Oğlumuzun mezarına da razıyız. Çünkü kayboluş çok ağır bir durum.”
Her konuda öne çıkan, gündeme gelen, tepki koyan sivil toplum örgütleri, akademisyenler, sanatçılar, bu annelerin direnişine ilgi göstermedi, göstermiyor. Hep birlikte susuyorlar. Fikir özgürlüğünün terör örgütlerini rahatsız etmemek sınırında bittiğini birçok insan sanırım yeni anladı. Anladılar ki kadın hakları savunucusu aktivist olabilmek için HDP ve PKK’nın karşısında olunmamalı!..
Her ‘nane’ye tweet atanlar bu annelerin yanında durmak yerine yengeç gibi yan yan gidiyor, tilki gibi plân kurup gündemi değiştirmeye çalışıyor, kurt gibi farklı posta bürünüyorlar. Omurgalı olsunlar, vicdanlarını kasmasınlar, samimi olsunlar! Onurlu eylem budur; hep birlikte şevkle destek verdikleri ‘LGBT onur yürüyüşü’ değil!
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın konuyla ilgili yaptığı açıklamada söylediği gibi, "Diyarbakır'da çocukları dağa kaçırılan annelerin feryadı ve direnişi, terör ve çatışma isteyenlere karşı en onurlu duruştur”.
Anneler evlatlarını kaybettikleri yerde arıyor, terörün siyasi ayağını sıkıştırıyorlar. Bugün o annelerin çarpıcı ve gerçek feryadını duymazdan gelenler, bir daha insan hakları duyarı kasmasınlar.
Aile, okumasını bilen için bir destandır... Bugün “Evlatlarımızı geri verin” çığlığıyla direnen analar destan yazıyor. Bu çığlığı duymayanlar bir daha insanlıktan söz etmesinler! Sussunlar!
YORUMLAR