Yeryüzündeki tüm varlıklar muhteşem detaylara sahiptir. Bir canlıyı incelediğimizde, sahip olduğu her detayda sayısız yaratılış mucizesi görürüz. Detaylardaki mucizeler, tüm canlılığın yapıtaşı olan atomlarda başlar, olağanüstü dengeler ve düzenlere sahip gökyüzü, galaksiler, Güneş, insan vücudu, bitkiler, dağlar ve denizlerdeki sayısız detay ve özelliklerle devam eder. Hepsinin sahip olduğu özelliklerde bir sanat vardır. Bu, Allah'ın muhteşem yaratma sanatıdır. Tüm canlılara dilediği şekli veren, tüm doğaya hâkim olan, üstün güç sahibi Yaratıcı'nın sanatı…
Rabbimiz kâinattaki her şeyi en küçük detayına kadar üstün bir ilim, hassas bir ölçü ile yarattığını, "Göklerin ve yerin mülkü O'nundur; çocuk edinmemiştir. O'na mülkünde ortak yoktur, her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir." (Furkan Suresi, 2) ayetiyle bildiriyor ve ayetlerinin canlı örneklerine şahit olmamızı istiyor.
İnsanın yaratılışında mesela, Allah’ın örnek edinmeksizin yaratmasının çok sayıda mucizevi delili bulunuyor. Örneğin, embriyonun gelişimi sırasında bütün hücreler adeta görev yerine dağılan işçiler gibi bölük bölük hareket ediyorlar. Sonra aynı organı oluşturacak hücre grupları birbirine yapışarak birikiyor ve organları oluşturmak için hazırlanıyorlar. Bu yoğun faaliyetler sonucunda, kemik hücreleri kemiklerin olması gereken yerde, kas hücreleri kasların olması gereken yerde birikiyorlar. Bazıları daha iç kısımlara giderek iç organları yapmaya başlıyorlar. Bazıları beyni, bazıları gözleri, bazıları ise damarları meydana getiriyorlar. Bu sürece zamanla yeni süreçler de ekleniyor; mesela hücrelerin tespit edilmiş yönlere doğru göç etmesi, programlanmış hücre ölümleri ile bazı organların inşa edilmesi gibi… Kısacası bu başkalaşım sürecinde Allah’ın ilhamı ile mükemmel bir strateji uygulanıyor, hücreler belirli bir plân doğrultusunda hareket ediyorlar. Rabbimiz insandaki bu muhteşem tasarımla benzersiz sanatını gösteriyor ve bu gerçekler üzerinde düşünmemizi buyuruyor:
Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin Rabbidir; şu halde O'na ibadet et ve O'na ibadette kararlı ol. Hiç O'nun adaşı olan birini biliyor musun? İnsan demektedir ki: "Ben öldükten sonra mı, gerçekten diri olarak çıkarılacağım?" İnsan önceden, hiçbir şey değilken, gerçekten bizim onu yaratmış bulunduğumuzu (hiç) düşünmüyor mu? (Meryem Suresi, 65-67)
Bir plana göre hareket eden, zamanı geldiğinde görev değişikliği yapan, nerede durması gerektiğini bilen, görev yerini terk etmeyen, ekip çalışması yapabilen, gereken maddeleri gereken zamanlarda üretebilen varlıklar insan vücudundaki hücreler. Gözle görülmeyen bu varlıkların davranışlarında çok açık bir şuur, bir akıl var. Bu şuursuz ve cansız atomlardan oluşan hücrelerin düşünüp karar verme gibi özellikleri olamayacağına göre, tümündeki üstün ilim Yüce Allah'a aittir.
Kâinatta aklı hayrete düşüren incelikte bir ince ayarla karşı karşıya olduğumuz ortada. Bu değerlerden en küçük sapma bile hayatı imkânsız kılacaktı. Halbuki daha en başta hayatî önemi olan şartlar ince bir şekilde planlanmış ve ayarlanmıştı. Rabbimiz, evrende yarattığı canlı- cansız her varlığa yerleştirdiği ayetlerinin önemini, Kuran'da şöyle haber veriyor:
Sizin için gökten su indiren O'dur; içecek ondan, ağaç ondandır (ki) hayvanlarınızı onda otlatmaktasınız. Onunla sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve meyvelerin her türlüsünden bitirir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir topluluk için ayetler vardır. Geceyi, gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı sizin emrinize verdi; yıldızlar da O'nun emriyle emre hazır kılınmıştır. Şüphesiz bunda, aklını kullanabilen bir topluluk için ayetler vardır. Yerde sizin için üretip-türettiği çeşitli renklerdekileri de. Şüphesiz bunda, öğüt alıp düşünen bir topluluk için ayetler vardır. Denizi de sizin emrinize veren O'dur, ondan taze et yemektesiniz ve giyiminizde ondan süs eşyaları çıkarmaktasınız. Gemilerin onda (suları) yara yara akıp gittiğini görüyorsun. (Bütün bunlar) O'nun fazlından aramanız ve şükretmeniz içindir. Sizi sarsıntıya uğratır diye yerde sarsılmaz dağlar bıraktı, ırmaklar ve yollar da. Umulur ki doğru yolu bulursunuz. Ve işaretler de; onlar yıldız(lar)la da doğru yolu bulabilirler. Yaratan, hiç yaratmayan gibi midir? Artık öğüt alıp-düşünmez misiniz? (Nahl Suresi, 10-17)
Said Nursi'nin ifade ettiği gibi; tabiat kanundur, kudret değildir. Kudret; o kaideleri, kuralları, kanunları koyan ve uygulayandır. Tabiat kanunları, kudret sahibi bir uygulayıcı değil tüm kâinattaki düzenin varlığına delildir. Elbette bir kanun bir yasa varsa bir yürütme de vardır. Tüm kâinat, yeryüzündeki tüm canlılar sahip oldukları muhteşem sistemlerle bir mesaj veriyor, bu mucizevi sistemleri yaratan ve sürekli denetimi altında tutan Rabbimizin üstün ilmini işaret ediyorlar.
Hep anlatılır ya hani; Archimedes ”Buldum, buldum!” diyerek neyin heyecanıyla kendini hamamdan sokağa atmıştı?.. Suyun kaldırma kuvveti olarak bilinen tabiat kanununu bulmanın heyecanıyla!
E, sen bu kanunu Yaratanı bulmuşsun; daha büyük şevk ve heyecan taşıman, daha fazla çaba içinde olman gerekmiyor mu?
Elif E. Bayraktar
Rabbimiz kâinattaki her şeyi en küçük detayına kadar üstün bir ilim, hassas bir ölçü ile yarattığını, "Göklerin ve yerin mülkü O'nundur; çocuk edinmemiştir. O'na mülkünde ortak yoktur, her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir." (Furkan Suresi, 2) ayetiyle bildiriyor ve ayetlerinin canlı örneklerine şahit olmamızı istiyor.
İnsanın yaratılışında mesela, Allah’ın örnek edinmeksizin yaratmasının çok sayıda mucizevi delili bulunuyor. Örneğin, embriyonun gelişimi sırasında bütün hücreler adeta görev yerine dağılan işçiler gibi bölük bölük hareket ediyorlar. Sonra aynı organı oluşturacak hücre grupları birbirine yapışarak birikiyor ve organları oluşturmak için hazırlanıyorlar. Bu yoğun faaliyetler sonucunda, kemik hücreleri kemiklerin olması gereken yerde, kas hücreleri kasların olması gereken yerde birikiyorlar. Bazıları daha iç kısımlara giderek iç organları yapmaya başlıyorlar. Bazıları beyni, bazıları gözleri, bazıları ise damarları meydana getiriyorlar. Bu sürece zamanla yeni süreçler de ekleniyor; mesela hücrelerin tespit edilmiş yönlere doğru göç etmesi, programlanmış hücre ölümleri ile bazı organların inşa edilmesi gibi… Kısacası bu başkalaşım sürecinde Allah’ın ilhamı ile mükemmel bir strateji uygulanıyor, hücreler belirli bir plân doğrultusunda hareket ediyorlar. Rabbimiz insandaki bu muhteşem tasarımla benzersiz sanatını gösteriyor ve bu gerçekler üzerinde düşünmemizi buyuruyor:
Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin Rabbidir; şu halde O'na ibadet et ve O'na ibadette kararlı ol. Hiç O'nun adaşı olan birini biliyor musun? İnsan demektedir ki: "Ben öldükten sonra mı, gerçekten diri olarak çıkarılacağım?" İnsan önceden, hiçbir şey değilken, gerçekten bizim onu yaratmış bulunduğumuzu (hiç) düşünmüyor mu? (Meryem Suresi, 65-67)
Bir plana göre hareket eden, zamanı geldiğinde görev değişikliği yapan, nerede durması gerektiğini bilen, görev yerini terk etmeyen, ekip çalışması yapabilen, gereken maddeleri gereken zamanlarda üretebilen varlıklar insan vücudundaki hücreler. Gözle görülmeyen bu varlıkların davranışlarında çok açık bir şuur, bir akıl var. Bu şuursuz ve cansız atomlardan oluşan hücrelerin düşünüp karar verme gibi özellikleri olamayacağına göre, tümündeki üstün ilim Yüce Allah'a aittir.
Kâinatta aklı hayrete düşüren incelikte bir ince ayarla karşı karşıya olduğumuz ortada. Bu değerlerden en küçük sapma bile hayatı imkânsız kılacaktı. Halbuki daha en başta hayatî önemi olan şartlar ince bir şekilde planlanmış ve ayarlanmıştı. Rabbimiz, evrende yarattığı canlı- cansız her varlığa yerleştirdiği ayetlerinin önemini, Kuran'da şöyle haber veriyor:
Sizin için gökten su indiren O'dur; içecek ondan, ağaç ondandır (ki) hayvanlarınızı onda otlatmaktasınız. Onunla sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve meyvelerin her türlüsünden bitirir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir topluluk için ayetler vardır. Geceyi, gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı sizin emrinize verdi; yıldızlar da O'nun emriyle emre hazır kılınmıştır. Şüphesiz bunda, aklını kullanabilen bir topluluk için ayetler vardır. Yerde sizin için üretip-türettiği çeşitli renklerdekileri de. Şüphesiz bunda, öğüt alıp düşünen bir topluluk için ayetler vardır. Denizi de sizin emrinize veren O'dur, ondan taze et yemektesiniz ve giyiminizde ondan süs eşyaları çıkarmaktasınız. Gemilerin onda (suları) yara yara akıp gittiğini görüyorsun. (Bütün bunlar) O'nun fazlından aramanız ve şükretmeniz içindir. Sizi sarsıntıya uğratır diye yerde sarsılmaz dağlar bıraktı, ırmaklar ve yollar da. Umulur ki doğru yolu bulursunuz. Ve işaretler de; onlar yıldız(lar)la da doğru yolu bulabilirler. Yaratan, hiç yaratmayan gibi midir? Artık öğüt alıp-düşünmez misiniz? (Nahl Suresi, 10-17)
Said Nursi'nin ifade ettiği gibi; tabiat kanundur, kudret değildir. Kudret; o kaideleri, kuralları, kanunları koyan ve uygulayandır. Tabiat kanunları, kudret sahibi bir uygulayıcı değil tüm kâinattaki düzenin varlığına delildir. Elbette bir kanun bir yasa varsa bir yürütme de vardır. Tüm kâinat, yeryüzündeki tüm canlılar sahip oldukları muhteşem sistemlerle bir mesaj veriyor, bu mucizevi sistemleri yaratan ve sürekli denetimi altında tutan Rabbimizin üstün ilmini işaret ediyorlar.
Hep anlatılır ya hani; Archimedes ”Buldum, buldum!” diyerek neyin heyecanıyla kendini hamamdan sokağa atmıştı?.. Suyun kaldırma kuvveti olarak bilinen tabiat kanununu bulmanın heyecanıyla!
E, sen bu kanunu Yaratanı bulmuşsun; daha büyük şevk ve heyecan taşıman, daha fazla çaba içinde olman gerekmiyor mu?
Elif E. Bayraktar
YORUMLAR