ELİF NİSA

ELİF NİSA

[email protected]

Umudumuz Korkunun Gölgesinde Kalmasın

01 Haziran 2020 - 14:45

Dünyayı kapsayan Covid 19 tehdidi yüzünden zorunlu çalışanlar dışında hepimiz üç aya yakın bir süredir evlerimizdeyiz. Bugüne kadar alınan tedbirlerin en önemlisi “evde kalmak”tı çünkü.

Ancak bu süreci başından itibaren korku, panik hatta depresyon yaşayarak sürdüren kimi insanlara şahit olduk. Yaşanan kimi olaylar, 50’li yıllarda çalıştığı geminin soğutucusunda kapalı unutulan ve donarak öleceğine inandığı için soğuktan değil, korkudan ölen denizcinin hikâyesini hatırıma getirdi. Tedbirlerimizi hep aldık, almayı da sürdüreceğiz elbette. Ancak bugün de yarın da umudumuz korkumuzun gölgesinde kalmamalı.

Çünkü küresel güçlerin, insanlığı dijital dünyaya entegre projesi dahilinde dünyayı dizayn etme çabası bundan böyle de devam edecek muhtemelen. Yazar Murat Akan'ın dediği gibi, "Dünya nüfusunu azaltmak için geliştirilen biyolojik silahlar yavaş yavaş gün yüzüne çıkıyor. Her kış bir virüs üretilip insanlara musallat ediliyor." 

Prof. Dr. Nevzat Tarhan bir yazısında, “Korku uzun süre devam ederse kötü dünya sendromu oluşuyor. Kötü dünya sendromunda ne var? Bu dünyanın güvensiz, yaşanılmaz olduğunu düşünen insan, kaçınmaya yöneliyor” diyordu. 

Nisan ayında karantina psikolojisini anlattığı yazısında ise, “Korkulan şey olmaya başladı, biz uzmanlar insanları enfeksiyondan korumaya çalışırken panik, depresyon ve paranoyanın gri alanına mı itiyoruz diye düşünmeye başladık. ABD de silah satışları artmış ve Google da dinî sitelere giriş artmış…” diyordu… 

Evet ölüm dışında her şeyin çaresi var; korku ve karamsarlık yok, ümit var.

İnsanı ümitsizliğe, üzüntü, keder, sıkıntı ve stresten, gelecek ve hastalık kaygısından, korku ve tedirginlik gibi zarar veren etkenlerden, panik ve depresyondan uzak tutacak olan ‘şey’ nedir o halde?..

İnsanın en büyük yardımcısı Allah'tır. Allah’a dayanmaktan daha büyük destek yoktur. Nötr ve kalbe hitap etmeyen yöntemlerle psikolojik destek alarak şifa bulunmaz. 

İnsanın kalbine şifa olacak en önemli ‘şey’ Allah’a yakın olmaktır. Aksi halde insan vesveseye kapılır, her ne yaşıyorsa gerilir, asabileşir, yarına dair endişelenir. Vesvese can yakar. İnsan vücudu ıstıraba dayanamaz. Ama insan her durumda tevekküllü olduğunda, vücudu vesveselerin verdiği ıstırabı tatmaz. Allah’a tevekkül etmediğinde ise adeta 'korku tüneli'nde yaşar.

Yaşadığı zorluktaki hayır ve hikmeti görmeye çalışan, teslim olup zorluğun ardından gelecek kolaylığı bekleyen, “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” diyerek kendisine tevekkül edenlerin güvenini, Allah asla boşa çıkarmaz, kullarının üzerinden zorlukları alır ve imtihanlarını kolaylaştırır.  Başarıdaki sır; şüphe duymadan, tereddüt etmeden güven duymak ve hâlisâne teslimiyettir. 

Kâinatta her olay Allah'ın yarattığı kadere uygun işler. Ki O, sonsuz kudretiyle, her şeyin en mükemmelini ve en kusursuzunu yaratır. Zorluklardan kurtaracak, karanlıklardan aydınlıklara çıkaracak olan sadece O'dur. Her zorluğun ardından kolaylık kılacaktır.

Dünya hayatı bizim eğitim sürecimiz. Zorlukların imtihan için yaratıldığını, göstereceğimiz sabır ve tevekkülün güzelliklerle karşılık bulacağını unutmamalıyız.  Zorlukları kolay kılan ve dünya hayatını güzelleştiren imandır. Gerçek huzur, huzuruna döndürüleceğimiz Rabbimize tam teslim olmaktır. İman ve teslimiyet kurtuluşa vesiledir.

Allah'ın hikmetle yarattığı kadere teslim olup, saygı ve nezaketle bu kaderi izlemeli. Çünkü geçmiş, gelecek ve şimdiki zaman bize göre var. İnsan nasıl geçmişini değiştiremezse, geleceğini de değiştiremez. Allah zaman ve mekândan münezzehtir. O’nun Katında zaman yoktur ve her şey bir Kur’an’da bildirildiği gibi, tek bir ‘göz kırpma’ gibidir. Ve evrendeki her detay, karşılaşılan her olay Allah tarafından özel bir hikmet ve akıl ile plânlanır.

Yaşanan her olayın sonucunun kendileri için en hayırlısı olacağının bilincinde olmak, Allah’ın büyük rahmetidir. Rabbimiz o rahmeti uman samimi kullarının kalplerine 'güven ve huzur' duygusu indirir. İnsan, toplumun dayattığı ‘hayatın gerçekleri’ni değil, ‘imanın gerçekleri’ni yaşadığında hayat karmaşa olmaktan çıkar. Hayatta her şey bizim için. Allah'ın kendisini tanımamız için verdiği süreci en güzel şekilde değerlendirmek lâzım. 

İnsan sürekli neşeyi, huzuru değil üzüntüyü arayan, her şeyin içinde bir üzüntü kaynağı bulmaya çalışan bir varlık. Oysa her şeyin içinde, bir hayır, bir güzellik aramalı. Eve kapansa da insan, zihnini alabildiğince açmalı, tefekkürün derinliklerine dalmalı.

Ömür gerçekten çok çabuk geçiyor. Hayat, bizim için tek kesin gerçek olan ölüme doğru akıyor. Biten her gün, ölüme yaklaştırıyor bizi. Bu ilerlemeyi yavaşlatmak, durdurmak ya da geri çevirmek mümkün değil. Hepimizin izleyeceği yol bu ve her geçen gün, bu kaçınılmaz sona çıkıyor. Allah bugünlerde bunu daha çok hatırlatıyor. 

Hayatı eve sığdırdık, inşa’Allah o yoldaki yolculuğu içimize doğru yapalım. Olumsuz düşünmek yerine sığınıp dua edelim; derin düşünerek, tefekkür ederek, halisane teslimiyetle, Kur'an'ın ifadesiyle için için, ürpererek, aşkla, ümitvar olarak, hüsn-ü zan ile dua… Ve sonrasında şükür.

… "Bizden hüznü giderip yok eden Allah'a hamd olsun; şüphesiz Rabbimiz, gerçekten bağışlayandır, şükrü kabul edendir." (Fatır Suresi, 34)

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum