Üç yaşındayken dedesiyle Türkiye’ye göç eden Suriyeli Nasrallah’ın sözleri bunlar.:
“Vatanımı bilmeden geldim. Ben buranın çocuğuyum. Türkiyeyi çok seviyorum. Türkiye’nin her karış toprağını özleyeceğim.”
“Zulüm yıkımı doğurur. İnsanı yıkar. Kudretin varken zulmedersen, zulmün yolu pişmanlığa döner. Gözlerin uykuya dalarken mazlum uyanıktır, sana beddua eder. Allah'ın gözü ise asla uyumaz.”
Bunlar da, Suriyeli yaşlı bir adamın ağzından dökülen cümleler. Senelerdir yaşadıkları baskı ve zulmün özeti…
Suriye'de 61 yıllık kanlı Baas rejiminin devrilmesi sonrasında iç savaş sırasında Türkiye'ye sığınan Suriyeli kardeşlerimizin ülkelerine dönüşü sürüyor.
Mülteciler yurdumuza geldiği günden başlayarak, öyle insanlık dışı iddialar, iftiralar ortaya atıldı ki ülkedeki tüm katiller, hırsızlar, tecavüzcüler ve hainler Suriyelilermiş gibi yazılıp çizildi.
“Bana ne Suriye’deki topraktan, onca şehit ve ölen insanlara yazık” demişti bir arkadaşım. Bizim Suriye’deki toprakla işimiz yok. Tam aksine devletimiz Suriye’nin bölünmez toprak bütünlüğünü önemsiyor ve üniter yapısını destekliyor. Bölgenin terörden temizlenmesi gerekiyor, o toprakların güvenliği bizim de güvenliğimiz çünkü. Kaldı ki evlatlarına, namusuna sahip çıktığımız Suriyelilerin ÖSO savaşçıları, bizim askerimizle birlikte yıllardır PYD, PKK ve diğer kahpe örgütlerle savaş veriyor.
“Toplayıp getirdiler bunları, yakında kantonlar oluşturacaklar” dediği için tartıştığım arkadaşım, ülkeyi kantonlara ayırmak isteyen PKK terör örgütü uzantılarıyla ‘Kent Uzlaşısı’ yapan partiye oy vermişti. Belki Baas vahşetini detaylı bilmiyorlardı diyelim ki o da mazeret değil çünkü Esed’in mezhep hezeyanıyla milyonları katlettiğinden tüm dünya haberdardı. Bugün ise yeraltındaki hapishanelerde işkence altında tuttuğu, vahşice preslediği insanları, gencecik yaşlarında Sednaya Hapishanesi denilen insan mezbahanesine atılıp seneler sonra bugün kurtarılan ve tecavüz sonucu anne olmuş kadınları görmezden geliyorlar ya, inanılır gibi değil!
Canını kurtarmak amacıyla geleni korumak Müslüman için farzdır. Türkiye, Kur’an’dan öğrendiği merhameti yıllardır en güzel şekilde Suriyeli kardeşlerimize gösterdi. Devletimiz büyüklük yaptı, hiç tereddüt etmeden kucağını ve gönül kapılarını açarak tüm dünyaya insanlık dersi verdi. Uygulamada bazı eksiklikler olsa da Allah’ın izniyle kendi tarihine yakışanı yaptı ve sınavı geçti.
Ancak millet olarak maalesef aynısını biz yapamadık. Suriyelilere karşı sürdürülen nefret politikası yıllar içinde sonuçlarını verdi. Sevgiyle yaklaşmak şöyle dursun, nefretle baktı kimileri, kovmaktan beter etti, nefes almalarına bile dayanamaz oldular.
Şam’daki Sednaya Hapishanesinde yerin yedi kat altında rejim muhalifi Suriyeliler kanıyla kemiğiyle öğütülürken, o kimileri, “Plajlara bakın. Bakın nasıl renkli bir gece hayatı var burada” diyerek yukarıda vloglar çektiler. İnsanlık dışı zulümler yaşanırken, kamuoyunu Suriye'de her şeyin yolunda olduğuna inandırmak için Esed güzellemesi yaptılar.
Babası Sednaya’da işkence gören çocukları üç kuruşa köle gibi çalıştırıp, öldüklerinde “Biri daha eksildi” diye sevindiler.
Biz Muhacir’in her dönem Ensar’ı ve umuduyken, bu nefret politikası, provokatif ve yalan haberlerle kin ve nefret pompalayanlar yüzünden kâbusu olduk. Rahat mı vicdanları?.. Varsa tabi!
Ülkesine dönen Suriyeliler, "Bugüne kadar bizi her anlamda destekleyen Türkiye şimdi de vatanımızı kurtardı. Emeği geçenlerden Allah razı olsun. Türkiye'de çok güzel dostluklar edindik, artık Türk dostlarımızın Suriye'de de bir evleri var" diyorlar. Empati yapamayıp, onlar hakkında ırkçı ve mantıksız söylemlerle nefret saçanları, Allah yarın o kapıları çalmak durumunda bırakmasın...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi; “Türkiye, asırlardır mazlumlara eman yurdu olmuş, müşfik ve merhametli bir ülkedir. Milletimiz de alicenap bir millettir. Kapımıza gelene 'Türk müsün, Arap mısın, Kürt müsün?' diye sormadık. Bizden yardım dileyene 'Müslüman mısın, Hristiyan mısın, Yahudi misin?' diye sormadık. Türkiye'ye sığınana 'Beyaz mısın, siyah mısın?' diye sormadık. İhtiyaç sahiplerinin kimliğine asla bakmadan, inancına, derisinin rengine aldırmadan sadece ülkemizin kapılarını değil gönül dünyamızın kapılarını da ardına kadar açtık."
Nerede bir masum ve mazlum varsa hakkını savunduklarını, zulmü alkışlayanlardan değil gerektiğinde bedel ödeme pahasına hakkı tutup kaldıranlardan olduklarının altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, ayrıca şunları söyledi:
"İlk günden beri bu meselede durduğumuz yer bellidir, tutumumuz bellidir, söz ve eylemlerimiz apaçık ortadadır. Türkiye, Suriye krizine daima vicdan odaklı yaklaşmıştır. İnsanlığımızın, Müslümanlığımızın ve komşuluğumuzun gereği neyse zor dönemde bunu yapmaya gayret ettik. Suriyeli muhacirleri 'Ensar' ruhuyla 13 yıl boyunca hamdolsun en güzel şekilde misafir ettik. Hatırlayın, hep ne dedim; 'Biz ensarız' dolayısıyla 'Bir muhacir neyi yapıyorsa işte biz bunu yapmaya mecburuz' dedik. Ne zaman dedik? 'Sizi kovacağız' diyen bu ülkedeki ana muhalefete rağmen dedik. Elbette bu süreci zehirlemek isteyenler de oldu.”
Sonuç olarak, 13 yıldır devam eden iç savaşın Esad'ın devrilmesiyle sonuçlanmasıyla Türkiye başta olmak üzere dünyanın dört bir yanına dağılan Suriyeliler yavaş yavaş evlerine dönmeye başladılar. Bu insanların da oy vereceği bir yönetim kurulduğunda ülkeleri yaşanılabilir bir hale gelecek. Burada, "Suriyeliler defolsun" diye hezeyan sergileyenlerin, bin bir yalanla Suriyelileri hedef gösterenlerin, ekonomik sıkıntının, pahalılığın faturasını bile bu çaresiz insanlara kesenlerin, rızkı Allah’ın verdiğini unutarak bu insanların yediği lokmayı sayanların, “Ülkemi terk edin, nereye giderseniz gidin” diyen vicdansızların yüzünden çok da huzur içinde yaşatamadık onları. Umarın ülkelerinde huzur bulurlar.
Kendi adıma vicdanım çok rahat. Zalimin değil, mazlumun yanında durup Ensar olabilmiş isek bu şeref bize yeter.
Elif E. Bayraktar
“Vatanımı bilmeden geldim. Ben buranın çocuğuyum. Türkiyeyi çok seviyorum. Türkiye’nin her karış toprağını özleyeceğim.”
“Zulüm yıkımı doğurur. İnsanı yıkar. Kudretin varken zulmedersen, zulmün yolu pişmanlığa döner. Gözlerin uykuya dalarken mazlum uyanıktır, sana beddua eder. Allah'ın gözü ise asla uyumaz.”
Bunlar da, Suriyeli yaşlı bir adamın ağzından dökülen cümleler. Senelerdir yaşadıkları baskı ve zulmün özeti…
Suriye'de 61 yıllık kanlı Baas rejiminin devrilmesi sonrasında iç savaş sırasında Türkiye'ye sığınan Suriyeli kardeşlerimizin ülkelerine dönüşü sürüyor.
Mülteciler yurdumuza geldiği günden başlayarak, öyle insanlık dışı iddialar, iftiralar ortaya atıldı ki ülkedeki tüm katiller, hırsızlar, tecavüzcüler ve hainler Suriyelilermiş gibi yazılıp çizildi.
“Bana ne Suriye’deki topraktan, onca şehit ve ölen insanlara yazık” demişti bir arkadaşım. Bizim Suriye’deki toprakla işimiz yok. Tam aksine devletimiz Suriye’nin bölünmez toprak bütünlüğünü önemsiyor ve üniter yapısını destekliyor. Bölgenin terörden temizlenmesi gerekiyor, o toprakların güvenliği bizim de güvenliğimiz çünkü. Kaldı ki evlatlarına, namusuna sahip çıktığımız Suriyelilerin ÖSO savaşçıları, bizim askerimizle birlikte yıllardır PYD, PKK ve diğer kahpe örgütlerle savaş veriyor.
“Toplayıp getirdiler bunları, yakında kantonlar oluşturacaklar” dediği için tartıştığım arkadaşım, ülkeyi kantonlara ayırmak isteyen PKK terör örgütü uzantılarıyla ‘Kent Uzlaşısı’ yapan partiye oy vermişti. Belki Baas vahşetini detaylı bilmiyorlardı diyelim ki o da mazeret değil çünkü Esed’in mezhep hezeyanıyla milyonları katlettiğinden tüm dünya haberdardı. Bugün ise yeraltındaki hapishanelerde işkence altında tuttuğu, vahşice preslediği insanları, gencecik yaşlarında Sednaya Hapishanesi denilen insan mezbahanesine atılıp seneler sonra bugün kurtarılan ve tecavüz sonucu anne olmuş kadınları görmezden geliyorlar ya, inanılır gibi değil!
Canını kurtarmak amacıyla geleni korumak Müslüman için farzdır. Türkiye, Kur’an’dan öğrendiği merhameti yıllardır en güzel şekilde Suriyeli kardeşlerimize gösterdi. Devletimiz büyüklük yaptı, hiç tereddüt etmeden kucağını ve gönül kapılarını açarak tüm dünyaya insanlık dersi verdi. Uygulamada bazı eksiklikler olsa da Allah’ın izniyle kendi tarihine yakışanı yaptı ve sınavı geçti.
Ancak millet olarak maalesef aynısını biz yapamadık. Suriyelilere karşı sürdürülen nefret politikası yıllar içinde sonuçlarını verdi. Sevgiyle yaklaşmak şöyle dursun, nefretle baktı kimileri, kovmaktan beter etti, nefes almalarına bile dayanamaz oldular.
Şam’daki Sednaya Hapishanesinde yerin yedi kat altında rejim muhalifi Suriyeliler kanıyla kemiğiyle öğütülürken, o kimileri, “Plajlara bakın. Bakın nasıl renkli bir gece hayatı var burada” diyerek yukarıda vloglar çektiler. İnsanlık dışı zulümler yaşanırken, kamuoyunu Suriye'de her şeyin yolunda olduğuna inandırmak için Esed güzellemesi yaptılar.
Babası Sednaya’da işkence gören çocukları üç kuruşa köle gibi çalıştırıp, öldüklerinde “Biri daha eksildi” diye sevindiler.
Biz Muhacir’in her dönem Ensar’ı ve umuduyken, bu nefret politikası, provokatif ve yalan haberlerle kin ve nefret pompalayanlar yüzünden kâbusu olduk. Rahat mı vicdanları?.. Varsa tabi!
Ülkesine dönen Suriyeliler, "Bugüne kadar bizi her anlamda destekleyen Türkiye şimdi de vatanımızı kurtardı. Emeği geçenlerden Allah razı olsun. Türkiye'de çok güzel dostluklar edindik, artık Türk dostlarımızın Suriye'de de bir evleri var" diyorlar. Empati yapamayıp, onlar hakkında ırkçı ve mantıksız söylemlerle nefret saçanları, Allah yarın o kapıları çalmak durumunda bırakmasın...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi; “Türkiye, asırlardır mazlumlara eman yurdu olmuş, müşfik ve merhametli bir ülkedir. Milletimiz de alicenap bir millettir. Kapımıza gelene 'Türk müsün, Arap mısın, Kürt müsün?' diye sormadık. Bizden yardım dileyene 'Müslüman mısın, Hristiyan mısın, Yahudi misin?' diye sormadık. Türkiye'ye sığınana 'Beyaz mısın, siyah mısın?' diye sormadık. İhtiyaç sahiplerinin kimliğine asla bakmadan, inancına, derisinin rengine aldırmadan sadece ülkemizin kapılarını değil gönül dünyamızın kapılarını da ardına kadar açtık."
Nerede bir masum ve mazlum varsa hakkını savunduklarını, zulmü alkışlayanlardan değil gerektiğinde bedel ödeme pahasına hakkı tutup kaldıranlardan olduklarının altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, ayrıca şunları söyledi:
"İlk günden beri bu meselede durduğumuz yer bellidir, tutumumuz bellidir, söz ve eylemlerimiz apaçık ortadadır. Türkiye, Suriye krizine daima vicdan odaklı yaklaşmıştır. İnsanlığımızın, Müslümanlığımızın ve komşuluğumuzun gereği neyse zor dönemde bunu yapmaya gayret ettik. Suriyeli muhacirleri 'Ensar' ruhuyla 13 yıl boyunca hamdolsun en güzel şekilde misafir ettik. Hatırlayın, hep ne dedim; 'Biz ensarız' dolayısıyla 'Bir muhacir neyi yapıyorsa işte biz bunu yapmaya mecburuz' dedik. Ne zaman dedik? 'Sizi kovacağız' diyen bu ülkedeki ana muhalefete rağmen dedik. Elbette bu süreci zehirlemek isteyenler de oldu.”
Sonuç olarak, 13 yıldır devam eden iç savaşın Esad'ın devrilmesiyle sonuçlanmasıyla Türkiye başta olmak üzere dünyanın dört bir yanına dağılan Suriyeliler yavaş yavaş evlerine dönmeye başladılar. Bu insanların da oy vereceği bir yönetim kurulduğunda ülkeleri yaşanılabilir bir hale gelecek. Burada, "Suriyeliler defolsun" diye hezeyan sergileyenlerin, bin bir yalanla Suriyelileri hedef gösterenlerin, ekonomik sıkıntının, pahalılığın faturasını bile bu çaresiz insanlara kesenlerin, rızkı Allah’ın verdiğini unutarak bu insanların yediği lokmayı sayanların, “Ülkemi terk edin, nereye giderseniz gidin” diyen vicdansızların yüzünden çok da huzur içinde yaşatamadık onları. Umarın ülkelerinde huzur bulurlar.
Kendi adıma vicdanım çok rahat. Zalimin değil, mazlumun yanında durup Ensar olabilmiş isek bu şeref bize yeter.
Elif E. Bayraktar
YORUMLAR