2018 Nobel Kimya Ödülü, biyokimya alanında geliştirdikleri ve oldukça yoğun olarak kullanılan biyomoleküler mühendislik yaklaşımları nedeniyle üç farklı bilim insanı arasında bölüştürüldü. İlk başta tamamen birbirinden farklı yöntemler gibi gözükse de aslında geliştirilen iki tekniğin de ortaklaşa kullandığı yaklaşım, “laboratuvarda moleküler evrim”, “yönlendirilmiş evrim” olarak tanımlandı.
Nobel Kimya Komitesinden Claes Gustafsson bu yeni tekniğin, zehirli kimyasalların kullanımını yok edeceğini ve tekniğin, “evrim üzerine kurulu devrim” olduğunu belirtti.
Kimi evrimciler tarafından “bilinçsiz evrime insan bilinci katmak” olarak da isimlendirilen bu tekniğe verilen isimler, hatalı tanımlardır, evrimcilerin algı yönlendirmesidir.
Şüphesiz bu yeni çalışmaları için de bilim adamlarına müteşekkiriz. Ancak burada kavramsal bir hata var. Büyük bir bilgi birikimi ve uzun çalışmalar sonucu ortaya çıkan bilimsel gelişmeye, tesadüfün bir diğer ismi olan evrim ile açıklama getirmek zorlama bir iddiadır. Kaldı ki bu çalışmalarda, özel bir seçilim vardır, bilim insanlarının emeği vardır, bilinçli müdahale, yüksek bilgi birikimi ve teknoloji vardır.
Evrim canlılığın tesadüfler sonucu olduğunu iddia eder; bilinçli bir müdahale evrimle çelişir
“Yönlendirilmiş evrim” ifadesiyle sürecin yönlendirilmesinden söz ediliyor ki, zaten o sürecin başında yönlendiren bir ‘akıl’ vardır. Oysa evrim canlılığın tesadüfler sonucu olduğunu iddia eder; bilinçli bir müdahale evrimle çelişir. Yönlendirme ile evrim oluşmaz.
Tesadüf, bilimsel olarak kabul edilemez. Tesadüfler yönlendirme yapamaz, kaos meydana getirir. Kâinatta ise mükemmel bir intizam vardır. Kâinatın her noktasında yaratılış vardır. Tabiatta evrimi yönlendirecek tesadüfi bir güç yoktur. Aslında bu yeni kavram eğer evrim varsa da, tesadüfen oluşamaz anlamına gelmektedir. “Yönlendirilmiş Evrim” kavramı bugüne kadar olan bütün evrim modellerini iptal eder.
Bütün Darwinist yayınlarda, öne sürülen herhangi bir iddiaya getirilebilmiş bir tane dahi bilimsel delil bulunmadığı halde, evrimin bilimsel bir teori olduğu söylenir. Evrim teorisi, tek bir hücrenin nasıl ortaya çıktığını hâlâ açıklayamamıştır. Kendilerince tesadüf eseri olarak ortaya çıkan bir hücreden, binlerce farklı canlı türünün hangi mekanizmalarla oluştuğunu delillendirememiştir. Canlıların birbirlerine hayali dönüşümleri iddiasını, tek bir örnekle bile gösterememiştir. 150 küsur yıldır yapılan kazılarda, bu hayal ürünü sürecin izine delil olabilecek tek bir ara form fosiline rastlanmamıştır.
Evrim teorisi bilime dayanarak değil, bilime rağmen savunulur
Evrim yanlıları, telkinlerini pekiştirmek için yazılarında ve konuşmalarında halkın çoğunluğu tarafından bilinmeyen uzun karmaşık formüller, Latince terimler ve ifadeler, ağır ve anlaşılmaz bir dil kullanarak son derece önemli bir konudan bahsediyormuş izlenimi verir, bilmeyenlerin bunların bilimsel gerçekler olduğunu zannetmesini sağlarlar.
Tesadüf çıkmazının içine girerek, çevredeki yaratılış kanıtlarını görmezden gelmenin, nasıl bir mantık bozukluğu olduğu açıktır. Önyargısız, hiçbir ideolojinin etkisi altında kalmadan, sadece aklını ve mantığını kullanan her insan, bilim ve uygarlıktan uzak toplumların hurafeleri gibi zaman ve tesadüf ilâhlarının tüm kâinatı oluşturduğunu savunan evrimin, inanılması imkânsız bir iddia olduğunu kolaylıkla anlar.
İnsanın tek bir DNA molekülünde bir milyon ansiklopedi sayfasını dolduracak bilgi bulunur. Bu bilgilerin tamamı çok önemli bir sıralamaya sahiptir. Bunun kör bir tesadüf eseri olduğunu söylemek mümkün müdür? Darwinist anlayışa göre ise bu olağanüstülük mümkündür. Tesadüfün ilahi bir akıl gibi sunulduğu bu düşüncede, tesadüf, dünyadaki bütün insanların aklından daha çok akla sahip muazzam bir deha olarak gösterilir.
Laboratuvarda protein sentezleyip, tesadüfe delil olarak sunuyorlar
Konuyla ilgili internette araştırma yaparken evrimci bir sitede şu paragrafı gördüm: “Günümüzde birçok bilim dışı kaynakta, proteinlerin veya aminoasitlerin kendiliğinden oluşamayacağına, çünkü bunun matematiksel olarak “olanaksız” olduğuna yönelik iddialar bulabilirsiniz. İşin komik tarafı, tüm bu “imkânsızlık hesaplarına” rağmen, son 60 yıl içerisinde, sayısız laboratuvarda canlı benzeri yapılar üretilmiş, tamamen sentetik olarak üretilen canlılar hayatta tutulabilmiş, canlılığın temeli olan koaservatlar yeniden yaratılabilmiş, cansız maddelerin yapısına katılan inorganik moleküllerden kolaylıkla karmaşık yapılı organik moleküller sentezlenebilmiş, hücre içerisindeki işlevleri sürdüren biyokimyasal “motorlar” olarak bilinen moleküler mekanizmalar kendi kendine oluşacak şekilde yeniden oluşturulabilmiş ve daha nice abiyogenez deneyi başarıyla gerçekleştirilmiştir.”
Bakınız adı üstünde, ‘yönlendirilmiş’; yani müdahale, akıl, tasarım, deney, hesaplama var. Laboratuvarlarda cansız maddelerden canlı oluşturulmaz. İnorganik maddelerden değil tek canlı hücre, tek bir protein bile oluşamaz. Tek bir proteinin ise tabiatta tesadüfen oluşma ihtimali ‘0’dır.
Proteinin oluşması için öncelikle protein gerekir. Ribozom olmadan protein oluşmaz. RNA olmadan da protein oluşmaz. ATP olmadan protein oluşmaz. ATP’yi üretecek mitokondri olmadan da protein oluşmaz. Hücre çekirdeği olmadan protein oluşmaz. Sitoplazma olmadan da protein oluşmaz. Hücredeki organellerden bir tanesi eksik olsa protein oluşamaz. Hücredeki bütün organellerin var olması ve çalışması için de proteinler gereklidir. Bu sistemler, hepsi bir arada çalışmak zorunda olan iç içe sistemlerdir. Kısacası biri olmadan diğeri olamaz.
Proteinin tek başına tesadüfen oluşamayacak olması bilimsel, somut bir bilgidir. Proteinin oluşması için başka bir proteine ihtiyaç olması bilgisi, tek başına evrimi yerle bir etmek için yeterlidir.
Bu son olayda yine bir ‘Darwinist diktatörlük’ örneği görüyoruz Yaratılışa delil olan bir süreci medya ve Nobel ödülü vasıtasıyla evrime delil gibi göstermeye çalıştılar. Ama yine yaratılışın lehine bir sonuç elde edildi. Varsayımlar üzerine kurulu ve gerçek olmadığı yüzlerce delil ile ispatlanmış bu teoriyi bilim diye sunmak gülünç bir durumdur. Akıllı tasarım dendiğinde hezeyana kapılan evrimciler, bugün “yönlendirme var” diyorlar. Yönlendirilen her süreç bir yaratıcıya, bir tasarıma işaret eder. O halde ‘yönlendirilmiş tasarım’ ifadesi daha uygundur, daha objektiftir.
Elbette benzeri olmaksızın yaratan Allah’ın yaratmak için tasarıma ihtiyacı yoktur. Allah’ın tasarlaması ve yaratması aynı anda olur. Allah bu tür eksikliklerden münezzehtir. Allah’ın, bir şeyin ya da bir işin olmasını dilediğinde, onun olması için yalnızca “Ol!” demesi yeterlidir. Kur’an ayetlerinde şöyle buyrulur:
“Bir şeyi dilediği zaman, Onun emri yalnızca: ‘Ol’ demesidir; o da hemen oluverir.” (Yasin Suresi, 82)
“Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca ‘Ol’ der, o da hemen oluverir.” (Bakara Suresi, 117)
“Yönlendirilmiş Evrim” ismi aslında yaratılışın kanıtı olmuştur
İnsanların beynini yıllar boyu Allah’ı inkâr eden felsefe ve görüşlerle yıkadılar; inkârı adeta insanların kromozomlarına işlediler. Bilimsel hiçbir dayanağı olmayan evrim teorisi, yıllarca sadece telkin yoluyla ayakta kaldı. Bu telkinin ortadan kalkması için karşı telkinin de ısrarlı ve kararlı olarak sürmesi gerekli. Ta ki kökü kazınana, hak gelip bâtılın beyni dağıtılana kadar...
Sonuç olarak; söz konusu ödüle zorlama bir ifade olan “Yönlendirilmiş Evrim” ismi verilmesi aslında yaratılışın en büyük kanıtlarından olmuştur. Bilim dünyası şu sözü tasdik etmiştir: “Canlılık bir yönlendirme olmadan, bir Yaratan var olmadan, olamaz.”
Nobel Ödüllü, ünlü evrimci Dr. Robert Milikan’ın itirafıyla yazımı bitirmek isterim: “Şu çok acıklı: Biz bilim adamları şu ana kadar hiçbir bilim adamının kanıtlayamadığı evrimi kanıtlamaya çalışıyoruz.” (SBS Vital Topics, David B. Loughran, Nisan 1996, Stewarton Bible School, Stewarton, Scotland)
YORUMLAR