Allah, insanı Kendisine kulluk etmek üzere "bir damla sudan" yaratmış, düzgün bir insan haline getirmiş, ona "ruhundan üflemiş", kısa ve geçici bir süre için dünyaya yollamıştır. İmanı yaşamayı kabul eden kulunun karşısına sabır göstermesi gereken zorluklar çıkarır Allah ve göstereceği tepkilerle onu sınar. Allah Kur’an’da, Bakara Suresi, 155. ayette, müminleri korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğini bildirir.
Mümin zorluktan, musibetten, beladan kaçmaz; çünkü her şey kusursuz olsa, o zaman sınama olmaz. İmanın denenmesi ve yaşanan zorluklar karşısında imanın olgunlaşması/derinleşmesi, kısacası sağlam olabilmek için insanın zorlanması, canının acıması gerekir. Her zorluk, her imtihan ecir fırsatıdır ancak rahatlık zamanları da öyle olmalı. Sadece zor anlarda Allah’a dua edip, rahata kavuştuğunda Allah’ı unutan insanları Kur'an şöyle tarif ediyor:
Kendisine bir şer (kötülük) dokunduğu zaman feryadı basar. Ona bir hayır dokunduğunda engelleyici olur (veya cimrilik eder). (Mearic Suresi, 20-21)
Nimet olarak size ulaşan ne varsa, Allah’tandır, sonra size bir zarar dokunduğunda (yine) ancak O’na yalvarmaktasınız. Sonra sizden zararı kaldırdığında, sizden bir grup (hemen) Rablerine şirk koşar; (Nahl Suresi, 53-54)
İnsana bir zarar dokunduğu zaman, bize dua eder; sonra tarafımızdan ona bir nimet ihsan ettiğimizde, der ki: “Bu, bana ancak bir bilgi(m) dolayısıyla verildi.” Hayır; bu bir fitne (kendisini bir deneme)dir. Ancak çoğu bilmiyorlar. (Zümer Suresi, 49)
De ki: “Sizi karanın ve denizin karanlıklarından kim kurtarmaktadır ki, siz (açıktan ve) gizliden gizliye ona yalvararak dua etmektesiniz: -Andolsun, bizi bundan kurtarırsan, gerçekten şükredenlerden oluruz.” De ki: “Ondan ve her türlü sıkıntıdan sizi Allah kurtarmaktadır. Sonra siz yine şirk koşmaktasınız.” (En’am Suresi, 63-64)
İnsana bir zarar dokunduğu zaman, gönülden katıksızca yönelmiş olarak Rabbine dua eder. Sonra ona kendinden bir nimet verdiği zaman, daha önce O’na dua ettiğini unutur ve O’nun yolundan saptırmak amacıyla Allah’a eşler koşmaya başlar. De ki: “İnkârınla biraz (dünya zevklerinden) yararlan; çünkü sen, ateşin halkındansın.” (Zümer Suresi, 8)
İnsana nimet verdiğimiz zaman, yüz çevirir ve yan çizer; ona bir şer dokunduğu zaman ise, artık o, geniş (kapsamlı ve derinlemesine) bir dua sahibidir. (Fussilet Suresi, 51)
Şayet onlar, sırt çevirecek olurlarsa, artık Biz seni onların üzerine bir gözetleyici olarak göndermiş değiliz. Sana düşen, yalnızca tebliğdir. Gerçek şu ki, Biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırdığımız zaman, ona sevinir. Eğer onlara kendi ellerinin takdim ettikleri dolayısıyla bir kötülük isabet ederse, bu durumda insan bir nankör kesiliverir. (Şura Suresi, 48)
“Rabbimiz, azabı üstümüzden açıp-gider; çünkü biz (artık) iman edicileriz.” Onlar için öğüt alıp-düşünmek nerede? Onlara, açıklayan bir elçi gelmişti. Sonra, ondan yüz çevirdiler ve dediler ki: “(Bu,) Öğretilmiştir, bir delidir.” Biz sizden bu azabı biraz açıp-gidereceğiz; (ama yine) dönecek olanlarsınız siz. (Duhan Suresi, 12-15)
Onları kara gölgeler gibi dalgalar sarıverdiği zaman, dini yalnızca O’na ‘halis kılan gönülden bağlılar’ olarak Allah’a yalvarıp yakarırlar (dua ederler). Böylece onları karaya çıkarıp-kurtarınca, artık onlardan bir kısmı orta yolu tutuyor. Bizim ayetlerimizi gaddar, nankör olandan başkası inkar etmez. (Lokman Suresi, 32)
Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür. (Ankebut Suresi, 45) diyor bize Kur’an. Ancak biz, zorlukta Allah’ı zikrediyor, kolaylıkta unutuyoruz.
Yaşanan tüm sıkıntıların sonu gelir. Allah Kendisine hüsn-ü zanla bakmamızı, hep O’ndan yana değerlendirmemizi, vicdanımızı devrede tutup güzeli bulmamızı seviyor. Yarattığı musibetler, hastalıklar, acizliklerimiz hepsi imtihan gereği birer güzellik çünkü tümünü Allah hayır ve hikmetle hazırlıyor. Rastgele değil; düzgün, zamanında, sistemli ve intizamlı olarak meydana getiriyor. O’nun şanına bu yakışıyor.
Günlük hayat sürerken, unutmayalım zaman da akıp gidiyor. Şeytan en çok da rahatlık durumunda insana her şeyi unutturabilir; imanı, sevgiyi, merhameti ve hatta kendini... Bütün bunları unuttuğunda ise bitki bile insandan daha vasıflıdır.
Allah sonsuz merhametiyle sürekli bizi uyarıyor; “Tüm kâinatı, dünyayı, sizi Ben yarattım, Benim için yaşayın” buyuruyor. Ne kâinat ve dünya, ne bedenimiz, ne ruhumuz bize ait değilken, her şeyin gerçek sahibi olan için yaşamaktan daha mâkul ne olabilir? Bütün varlığımızı Allah’a vermemiz gerekmiyor mu? Dünya O'nun, ruh O’nun, bedenimiz de O’nun. Bahşettiği bütün nimetler için O'na yönelmemiz gerekirken, unutmak, nankörlük etmek büyük bir gaflet hali değil mi?
“Kendileri Allah'ı unutmuş, böylece O da onlara kendi nefislerini unutturmuş olanlar”dan olmanın düşüncesi bile titretmeli bizi. Allah'ı sürekli akılda tutmalı, O'nun ayetlerini tefekkür etmeli; bu aklımızı ve şuurumuzu sürekli açık tutar. Allah'ı her an zikredersek, O'nun karşısındaki aczimizi ve güçsüzlüğümüzü daha iyi idrak ederiz. Yerden kesilen ayaklarımız, yeniden yere basar; daha sağlam basar. Böylece O’na daha halisâne teslim oluruz.
YORUMLAR